GAZETEYE BAŞLIK ATMAK FARK YARATMA SANATIDIR! EN AZINDAN YENİ GÜN GAZETESİ'NDE ÖYLEYDİ!..
Mehmet Ali Kışlalı öğretmişti bize, başlık gazetenin gururudur, namusudur, okunma, satılma unsurudur. Rasgele, baştan savma atılmaz.. Öyle bir başlık atacaksın ki, hem haberi verecek, hem sabah uyandığında fark yaratmış olduğunu göreceksin!..
Dünden bugüne.. Başlık atma sanatı ..
Gazeteciliğe başladığım Yeni Gün'de en keyifli saatler gece onda falan başlardı. Yazıları bitirir, dizgiye yollardık. Bu iki saat boşluk demekti. Yazılar makinelerde dizilecek, mürettipler başlıkları hazırlayacak, fotoğraflar klişehaneden gelecek, bunları birleştirip sayfayı çatacağız.. Son yazı ile sayfa bağlama arasında yaklaşık iki saatimiz boş.. Dünyanın en güzel boş saati yani..
Mınga, yani tükrük köftelerini ekmek arası alır gelirdi Emrullah Efendi.. Bir büyük tekel birası ile.. Ekmeği ısırır, bira şişesini elden ele dolaştırırdık, ağzını avcumuzla silerek.. Ve dünyanın en hoş sohbeti başlardı, M. Ali Ağabeyin odasında.. Bu oda bir kapı ile bizim odaya, yani spor servisine açılırdı. Servis dediğin üç kişi.. Ağbim Öcal, Ahmet (Kışlalı), ben.. Bu üç kişinin ek görevleri de var. Ağbim birinci sayfa, Ahmet üçüncü (Dış haberler) ben beşinci (Magazin) sayfalardan sorumluyum ayrıca. Gazete zaten altı sayfa.
Beşte devamlar var, ikide de fikir yazıları..
Yani gazeteyi Kışlalı başta, dört kişi çıkarıyoruz gibi.
Biz işleri bitirdik M. Ali Ağabeyin odasına geldik. Ahmet'in bir tek sütun haberi kalmış üçüncü sayfada, başlığını atıp getirecek, o dünyanın en keyifli yemeğine katılacak.
Geldi. M. Ali Ağabey başlığa baktı. "Olmamış" dedi. Ahmet geri gitti. Gene geldi.. "Olmamış.." Bir daha.. Bir daha.. Yahu altı üstü tek sütun bir başlık. Haberi olduğu gibi çöpe atsan kimsenin haberi olmaz..
Ahmet atıyor başlığı.. M. Ali Ağabey çöpe yolluyor..
Vallahi de, tallahi de abartmıyorum.. İçerden Ahmet'in hıçkırdığını duyduk.. Ağlıyordu öfkesinden..
Cihat Bey ve M. Ali Ağabey öğretmişti ki bize, başlık gazetenin gururudur, namusudur, okunma, satılma unsurudur.
Tek sütun da olsa, rasgele, baştan savma atılmaz.. Öyle bir başlık atacaksın ki, hem haberi verecek, hem de okuru durduracak..
"Hele dur, bak burada bir ilginç haber var" dedirtecek..
Yeni Gün, Öncü döneminden iki başlığımız hâlâ hatırımdadır..
Birisi.. Ankara'da soğuk savaşın en korkunç günleri.. Rus salatası demek bile tehlike.. Bu yüzden adı menülerde Amerikan salatası olmuş, ironiye bakar mısınız?.
İstanbul'a geldiğimizde Galatasaray'da Rus sefaretinin önünden hızlı geçerdik. Durup da ordaki vitrin fotoğraflarına bakarsak fişleniriz diye..
Gazetelerin olduğu Rüzgârlı Sokak MİT ajanından geçilmiyor.. Bizim ajanı artık hepimiz tanıyoruz.. Kapının önünde boyacı kılığında.. Şakalaşıyoruz hergün girerken..
"Yüzbaşım, şu papuçlara bir cila at.."
Hafta sonu yüzbaşımla Playboy Clup'te karşılıklı kadeh kaldırırken..
Böyle bir ortamda dünya tatlısı bir dostumuz var.. Oleg İvanov .. Rus.. Tass ajansı Türkiye Muhabiri.. Söylentiler.. Aslında KGB ajanı.. Gazeteye geliyor sık sık.. Oktay (Kurtböke) fena halde komünist ya.. Oleg'le yakın dost.. Hele gece o dinlenme ve bekleme saatinde gelmişse, votkalar da açılmıyor mu?..
Bu Oleg beni Kızılay'da dolmuş beklerken görüyor. "Hadi seni bırakayım Hıncal, ben de Rüzgârlı'ya gidiyorum" diyor.. Bre aman, hem de Ankara'nın göbeği Kızılay'da komünistin arabasına binilir mi?. Görüldünmü, fişlendin.. "Yok Oleg, sağol Oleg, ben gazeteye gitmiyorum Oleg.. Falan filan.." Anlıyor, gülüyor gidiyor..
Bu Oleg bir gün elinde üç şişe votka ile gazeteye geldi..
"Kutlayacağız" dedi.. "Uzayda bir Rus var!.."
Gagarin'i yollamışlar, Sputnik'le.. Uzayda ilk defa bir insan var, köpekli, maymunlu denemelerden sonra.