"GAZETELERİN BAĞIMSIZ OLMA YOLU NEREDEN GEÇER?, 75 KURUŞA GAZETE OLUR MU?" MEDYADA YENİ BİR TARTIŞMA!..
Kim ne promosyon veriyor? Kağıdın gazete maliyetlerindeki payı nedir? Reklam pastasından kimler ne oranda pay alıyor? Gazete Haberturk yazarı Yavuz Semerci,bugünkü köşesinde yeni bir tartışma daha açtı.
BİR mal veya hizmetin fiyatı (promosyon amaçlı ve periyodu belli bir pazarlama stratejisi izlemiyorsa) maliyetinin altında olabilir mi?
Bir ürünün sürekli zarar üreterek tüketiciye ulaştırılması ne anlama geliyor?
Gazeteci, çalıştığı gazetenin çok satmasını, etkin olmasını ister. Bunun gerçekleşmesi için yapılan promosyon, fiyat politikasıyla ilgilenmez. Hangi fiyat daha çok sattırıyorsa, onu ister. Kâr-zarar patronun işidir ve hamama giren terler!
Gazeteci patronunun haberlere karışmasından, hükümete yaslanmasından veya sürekli bir şeye karşıt olmasından, büyük şirketlere bağımlı kalmasından, bir ideolojiye saplanmasından da hoşlanmaz. Gazete patronu bir kasadır ve hep öyle kalmalıdır!
Okur ise beklentilerini karşılayan gazeteyi, ucuz fiyattan satın almak ister. Okura göre gazetesi her şeyi, her gerçeği gözünün içine sokacak kadar cesur olmalıdır.
Patron ve yöneticiler ise işletmenin yaşayabilmesi için okurun ödediğinden daha fazlasına ihtiyaç olduğunu bilir. Yani kasa görevini (!) sürdürebilmek için editoryal istekleri olur ve istekler aslında bir emirdir...
Reklam veren (özellikle gazetelerin) kendine olan "muhtaçlığını" kullanır ama reklam vereceği mecrayı seçerken, mutlaka okur kalitesini (kendi ürününe talep gösterecekleri) önemser.
Türk basınında durum budur ve bu verilerin "gerçekten bağımsız, yansız, başı dik ve okuruna (çoğunluğa) yandaşlık yapan, korkusuz" bir gazete çıkarması mucizedir. Gazetelerin yaşaması için mutlaka koltuk değneği gerekir. Bu koltuk değneği, bazen hükümet ve onun sunacağı imtiyazlar olur, çoğunlukla reklam veren olur, bazen de gazetenin sağladığı etkinliğin başka alanlarda sağlayacağı rantlar, gelirler, iş imkanları olur... Hepsini bir arada elde edebilenler de vardır elbette..
Bana göre Türk basınında yansızlık istikrarlı şekilde sürdürülebilen bir durum değildir. Tersi illüzyondur.
Bir basın kuruluşunu gerçek anlamda özgürleştiren şey, patronunun zengin olması değildir. Okurların, patronu (işletmeyi) başkalarına muhtaç bırakmayacak bedeli ödemeleridir!
Aslına bakarsanız, sadece okura bağımlı, okurdan elde edeceği gelirleriyle ayakta duran gazeteler, hem hükümetlerin, hem muhalefetin, hem halkın, hem reklam verenin ve her şeyden önemlisi demokrasinin güvencesi değil midir?
Hükümetlerden ve onların kullanabileceği devlet baskısından çekinmeyen medya, demokrasiyi güçlendirmez mi?
Bir çıkar grubunun hükümetleri sıkıştırma manevralarına alet olamayacak kadar onun reklam harcamasına sırt çevirebilme yeteneğine sahip medya, halkın çıkarlarına sahip çıkmaz mı?
Yerel yöneticilerin hatalarını, duyarsızlığını çekinmeden sergileyebilme cesareti, yerel yönetimlerin imar değişikleriyle zenginleşmeye çalışan medya gruplarının hayatımızdan çıkışını kolaylaştırmaz mı?
Ve her şeyden önemlisi, övgüyü hak edenlere, övgüyü esirgemediğinizde "mutlaka bir çıkarı vardır" cümlesini duymamak ömre bedel değil midir?
Fiyatı endüstriyel maliyetlerinin altında kalan gazetelerin "Bağımsızlık" söylemi bir yerde, bir köşede, bir kapalı kapılar ardındaki görüşmede iflas eder.
Gerçek şudur: Okur parasıyla yaşayan gazete, gazeteciyi de "köşe yazarını da patronu da toplumu da özgürleştirir. Okur finansmanıyla işletmesini
ayakta tutamayan patron eninde sonunda birilerinin önünde düğmesini ilikler. Özgürleşen patron, başbakanların önünde ceketlerini elbette iliklerler ama bugün olduğu gibi korkudan değil, saygıdan yaparlar.. Böyle gazetelerin gazetecileri, başbakana veya çıkar gruplarına "söyle kimi atayım" diye sormazlar!
Gazete HABERTÜRK'ün fiyatını (çıktığı gün açıkladığı gibi) bu pazartesi 75 kuruşa çıkarmasını (bazı bölgelerde 50 kuruş) bu nedenle önemsiyorum. Bu gazetenin patronu Turgay Ciner,
gazetesinin fiyatını 75 kuruşa çıkarırken, akıntıya kürek mi çekiyor yoksa yeni bir kanal mı açıyor?
Okura "Bu gazeteyi senin paranla yaşatayım ki bağımsız kalayım" deme bir gazeteyi yaşatır mı, öldürür mü?
Büyük bir paradoks.
Türkiye'de sadece bir gazete o da Doğan Grubu'na ait bir gazete (Hürriyet) kâr ediyor. Nedeni de rekl.ın pastasından aldığı paydan kaynaklanıyor. Hürriyet reklam gelirleriyle ayakta kaldığı için fiyatını yukarı çekmiyor. Hürriyet'in bu tutumu, diğer gazetelerin de fiyatını düşük tutmasına yol açıyor(du).
Hürriyet fiyatını artırırsa tirajını kaybetmekten, diğer gazetelerin gelişmesinden ve reklam pastasından daha çok pay almasından korkuyor. Gazete HABERTÜRK bu dengeyi kıracak önemli bir adım attı. HABERTÜRK geleneksel yapıya teslim mi olacak, yeni farklı bir kanal mı yaratacak?
Bu soruya galiba okur karar verecek..
Bu dengenin kırılması medyayı özgürleştirebilir. Her rengin, her tondan eleştirinin okur finansmanına dayanarak dile getirildiği bir medya düzeni kurulabilir mi?
Gazete HABERTÜRK'ün 75 kuruşa çıkmasını birkaç gün analiz etmeye devam edeceğim.
Yavuz Semerci/HABERTURK