Gazetecinin mafyayla ne işi olur?
Gazetecilere aşı, medya düzeninin hangi rezilliğini ifşa etti?
Sevgili yoldaşlarım, bu sene medyamız için kritik bir yıl.
Neden diyeceksiniz.
Çünkü ilginç bir şekilde, eskiden beri herkesin şikayet ettiği ama pek de bir şey yapamadığı o köhne medya düzeninde, maskeler biiirrrr birrrrr düşüyor.
O maskelerin çoğunu daha evvel yazdım.
Açın bakın.
Birkaç gün, yaşlı kalbimi yormamak için kafa dinlendireyim dedim.
Telefonum susmadı.
Yahu Keskin, şu rezaleti gördün mü?
Bu rezilliği işittin mi?
Diye diye dostlarım başımın etini yedi.
Sonra hakikaten bir baktım, gene medya mahallemizi çamur götürmüş.
Oturdum klavyenin başına ama hangi birinden başlayayım bilemedim ki.
Neyse sonunda 212 reziliğini bir yazayım dedim.
Ne de olsa emekçinin hakkı hukuku söz konusu.
Malum, özellikle sahada haber peşinde olan gazeteciler risk grubunda oldukları için bir süredir korona virüs aşısında öncelik talep ediyordu.
Bu talepleri karşılık buldu, basın kartı olanlara aşı tanımlandı.
İyi bir başlangıç ama bence kriter genişletilmeli…
Neden mi?
Medya yöneticileri yüzünden!
Basın kartı ve 212’li olma konusundaki eşitsizlik diz boyu da ondan!
Medya yöneticileri eli, haber hamuruna değmiş herkese bu hakkı vermesi gerekirken, yıllarca ne yaptı dersiniz?
Kafasına göre, bir havuç-sopa politikası misali, emekçiler arasında ayrımcılık yaptı.
Yasal hak, bir lütufmuş gibi dağıtıldı.
Bugüne kadar bu düzen bir şekilde devam etti.
Ta ki oyuncu Berna Laçin skandalı patlak verene kadar.
Basın kartı sayesinde aşı olduğunu sosyal medya hesabından paylaşan Laçin, bilmeden, medyamızın en büyük yaralarından birine parmak bastı.
Tabii Laçin konuya o kadar uzak ki, muhtemelen bu 212 denilen şeyin herkese öyle peynir-ekmek gibi dağıtıldığını düşünüyor.
Neyse…
Laçin aşı yarışında 1-0 öne geçince, haliyle haber için göğsünü siper eden ama 212’den faydalanamayan onlarca emekçi kazan kaldırdı.
Hepsine önce hak kaybı yaşadıkları için gönülden katılıyorum, ama tek bir noktada ayrışıyoruz:
Sosyal medyadan isyan eden bazı isimleri gördüm, hepsi devletin ayrımcılık yaptığından, 212’sizlerin neden kapsam dışında bırakıldığından şikayet ediyordu.
Bence de…
Bu kapsam genişletilmeli…
Ammaaaaaa yahu bir taneniz de dönün patronunuza deyin ki,
bre patronum…
Bre canım işverenim…
Sen bana neden 212 yapmadın?
Üstelik bunun cezai yaptırımı da var.
Ben gazeteci değil miyim?
Benim hakkım değil mi?
Herhalde maaşını aldığı patrona yüklenmektense, yetkililere yüklenmek daha kolay geliyor.
Laçin’e basın kartı, Gülben’e 25 bin lira maaş veren düzen…
Berna Laçin’in basın kartına gelince…
Biraz izini sürdüm.
Bir süre Milliyet’te köşe yazmış.
Biraz da Vatan’da…
Yakın bir zamandaysa herhangi bir faaliyeti görünmüyor…
Kartının üzerinde bir kurumun adı yazıyor olmalı değil mi?
Demek ki hala 212 primi de yatıyor.
Bunu yapan medya patronu elma dersem çıksın, armut dersem çıkmasın.
ELMA!
Ha bir de unutmadan, daha evvel ufaktan parmak bastığım, adeta patlayışını öngördüğüm bir başka skandal var.
O da Gülben Ergen’in Aydın Doğan’dan aldığı 25 bin liralık maaş çeki.
Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici, Hürriyet'te Okur Temsilciliği yaptığı dönemde Gülben Ergen’in gazetesinde 2018 yılında sonlandırılan köşesi için ayda 25 bin lira ücret aldığını ifşa etti.Sağ olsun…
Aydın Doğan’ın arkasından gözyaşı döken, dünyadan habersiz bir grup var.
Umarım hepsine ders olmuştur…
Aydın Bey’in Gülben Ergen sevgisini bilenlerin hiç ama hiç şaşırmayacağı bir haber.
Ben gördüm güldüm.
Bence herkes de gülsün,
sonra oturup topluca ağlayalım.
Böyle seanslı meanslı bir ağlama olsun ama.
Mesleğin ruhuna el-Fatiha da okuruz.
İngiliz gazetenin oltasına gelen medyamızın hal-i pürmelali…
Medyamızın haline hala ağlamayan varsa, o zaman bir de şu hikayeyi dinleyim sevgili emektar dostlarım.
İngiltere’nin önde gelen gazetelerinden The Guardian, 1 Nisan’da hınzırlık yapayım demiş.
Şaka niyetine bir haber yazmış…
’Süveyş Kanalı tıkandığı için yenisi kazılacak’ gibi bir haber…
Biraz yol, dil, üslup, gazetecilik bilen kimse bu tuzağa düşmez.
Eeeee koca dünyada bilin bakalım, hangi ülkenin basını oltaya gelmiş?
Tabii ki bizimkiler.
Hem de koca BBC’nin onca dil servisi içinde bir BBC Türkçe haberi ciddiye almış!
BBC Türkçe haberi servis edince, kaliteli gazeteci sıkıntısı yaşayan basınımız, almış haberi başlamış kopyalayıp yapıştırmaya.
Şaka haber mantar gibi bütün gazeteleri, internet sitelerini sarmış.
Bir Allah’ın kulu da dönüp, bunun aslı astarı nedir diye bakmamış.
Hürriyet, Milliyet, Yeni Şafak, CNN Türk, NTV…
Aklınıza neresi gelirse.
Onlarca yayın kuruluşu…
Onlarca gazeteci, editör, yönetici…
Yahu bir tanesi uyanmaz mı?
Bu nasıl bir atalet?
Bu nasıl bir rezalet?
Daha önce yazdığım çiçekçinin Oxford’lu kızı skandalının daha mürekkebi kurumadan,
yeni bir rezillik daha…
Neyse sonunda BBC Türkçe çıktı özür diledi de okuduğumuz haberin şaka olduğunu anladık.
Ha bari onlar özür diledi…
Ya diğerleri?
Mesleğe kafa yoran birileri varsa sesimi duysun:
Medyada insan kalitesi hızla eriyor.
Birileri bu duruma acil el atmazsa yakında her günümüz, 1 Nisan gibi olur.
Tıpkı deliye her gün bayram olması gibi…
Gazetecinin mafyayla ne işi olur?
Sorması bile saçma değil mi yoldaşlarım?
Yazının başlığını diyorum hani…
Bir gazeteci, şu anda aranan bir mafya lideriyle ne iş yapar?
Hürriyet muhabiri Toygun Atilla ve TRT ana haber sunucusu Ersoy Dede’nin Twitter’daki atışmasını görmeyen kalmamıştır.
Malum…
Sedat Peker ve çetesine büyük bir operasyon düzenlendi.
Peker, yurtdışında kaçak.
Operasyon sonrasında Toygun Atilla Twitter hesabından dikkat çekici bir paylaşım yaptı.
Dede'nin yaklaşık bir sene önce attığı, "Hainlere karşı millet olarak verdiğimiz savaş sürecinde unutulmayacak mücadele sahiplerinden biri de iş adamı Sedat Peker" tweet'lerini hatırlattı. "Sedat Peker’e sosyal medya hesabından övgüler dizen ‘ünlü anchorman’ bugün devlet televizyonunda Sedat Peker’e operasyon haberini hangi yüzle ve nasıl sunacak çok merak ediyorum” diye yazdı.
Ersoy Dede ise Atilla’yı patronajından vurmaya çalıştı:
“Boşver beni. Delikanlı adam, çıkar Demirören ailesine de çeker restini. Sence sahiden bu adama ‘itibarlı’ muamelesi yapmak sorun olsaydı, kendi gazetende bunu sorun ederdin. Genel Yayın Yönetmenin evinde misafir ettiğinde tepki gösterirdin. Bırak şimdi ucuz kahramanlığı. Soru basit kardeşim. Patronun bu adama en hayırsever iş adamı ödülü verdi. Genel yayın yönetmenin evinde pasta börekle ağırladı. Eğer sorun bu adama ‘itibarlı’ muamelesi yapılmasıysa onlara ne tepki verdin? Soru net" dedi.
Arada başka mesajlar da var ama Atilla’nın cevabını şöyle özetleyeyim:
“Naçizane tavsiyem gazeteciliği gazetecilere bırakın. TRT gibi köklü bir devlet kurumunda çalışan kıymetli meslektaşlarımızı da üslubunuzla, tavırlarınızla utandırmayın.”
Yazışmalar, suçlamalar, hal, durum ortada…
Ersoy Dede belli ki sıkışınca, Toygun Atilla'yı patronu ile tehdit ediyor. Bu yolla da korkutmaya sindirmeye, susturmaya çalışıyor.
Bu kurnazlığı kimse yemiyor tabii. Sayın Dede siz her şeyden önce devleti temsil eden yayıncılığın simgesi bir kanalda ana haber sunduğunuzu hatırlamalısınız.
Sonra koltuğunda oturduğunuz, zerafeti, prensipleriyle meşhur örnek TRT spikerlerini...
Sonra belki konuşabilirsiniz bu konuda ve o zaman dinlenirsiniz!..
Her neyse bu konuda denilecek çok şey var da…
Bu kadarıyla yetinelim ama şunu da hatırlatmak gerek...
Bir medya düzeni düşünün ki…
Gözbebeğimiz TRT ana haberi sunan kişi bir mafya babasını övüyor.
Hürriyet gibi bir gazetenin yayın yönetmeni, Ahmet Hakan, mafyayı evinde ağırlıyor.
Medya patronu ödül veriyor.
Ve her şey gözümüzün önünde oluyor.
Herkes izliyor ve izleyen herkes oturup basın etiği ahlakı üzerine konuşabiliyor!!!
Ayıp!
Utanç!
Sefalet!
Türkiye'de medya budur!
Vay ki ne vay…
Vah ki ne vah…
KESKİN KALEM