07 Eki 2012 18:05 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 14:14

"GAZETECİLİKTE BARIŞ DİLİ HAKİM OLMALIDIR"

TGC'nin düzenlediği 64. Yerel Gazetecilik ve Meslek İçi Eğitim Semineri; yoğun katılım ve ilgiyle sürdü.

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) ve Konrad Adenauer Stiftung’ın (KAS) ortaklaşa düzenlediği 64. Yerel Gazetecilik ve Meslek İçi Eğitim Semineri; yoğun katılım ve ilgiyle sürdü.

İlk günün ikinci oturumunu Osmaniye 7 Ocak Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Bahri Çolpan yönetti. Çukurova Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Prof. Dr. Nurçay Türkoğlu “Savaş Haberciliği ve Etik”, Gazeteciler Cemiyeti (Ankara) Genel Sekreteri Ümit Gürtuna “Medya ve Demokrasi” ve TGC Genel Sekreter Yardımcısı Ahmet Özdemir ise “Basın İlân Kurumunun Yapılanması” konuları hakkında katılımcılara bilgi verdi.

TÜRKOĞLU: MEDYALANMIŞ BİR DÜNYADA YAŞIYORUZ

Çukurova Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Prof. Dr. Nurçay Türkoğlu günümüzde ‘medyanın içindeyim ya da dışındayım’ demenin mümkün olmadığına dikkat çekti. Türkoğlu, “Biz medyalaşmış bir dünyada yaşıyoruz. Medyanın içindeyim ya da dışındayım deme lüksünün kimseye ait olmadığını düşünüyorum. Medya hayatımızı tamamen kuşattığı bir dönemdeyiz. Düşünce gücünün bir takım bariyerleri aşacağına inanıyoruz” dedi.

Akademik çalışma ile sahadaki gazetecilik arasında ‘ritim’ farklılığı olduğunu dile getiren Türkoğlu, bu durumun ise düşünce gücüyle aşılabileceğini belirtti. “Gazetecinin haberi oluşturma süreci içinde hem gerçek ile arasında bir mesafe koyması, hem de gerçekleri anlatma yolunda dâhil olması gerekir” diyen Türkoğlu, barış ve savaş haberciliği üzerinde durdu. Savaş haberciliğinde yapılan haberlerden örnekler sunan Türkoğlu, haberlerde insanların duygularını çeşitli nesnelere benzetilerek aktarıldığını anlattı.

SAVAŞ HERKESE ZARAR VERİR

Benzetmelerle savaş kaynaklı gazeteciliğin beslendiğini vurgulayan Türkoğlu, şöyle devam etti:

“Savaş gazeteciliğinde haberler görünürlük odaklı. Savaş gazeteciliğine biz ve onlar olarak bakılıyor ve kendilerini zafere odaklıyorlar. Savaş gazeteciliğinde ne kadar savaş oyunculuğu ön plandaysa barış gazeteciliğinde ise barışı yaygınlaştırmak ön plandadır. Barış gazeteciliği, tüm kesimlerin sesine duyarlı olur. Savaşı, bir sorun olarak görüp, sorun olduğunu söyleyip, savaşın herkesin zararına olduğunu gösterir. Silahların ve bombaların da insani boyutunu da ortaya koyar ve onların zararlarını da gösterir. Gazeteciler, mesleğin etik kurallarına uyarak, doktor nasıl hastasıyla itina ile ilgileniyorsa gazetecilerin de aynı şekilde davranması gerekir. İdeal iletişim etiğine ulaşabilmek için bu kurallar üzerine düşünülerek hareket edilmelidir.”

TARİHTEN KESİTLER SUNDU

Ankara Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Ümit Gürtuna, “Medya ve Demokrasi” başlıklı konuşmasına, demokrasinin tanımını yaparak başladı. Demokrasi sözcüğünün kökünün Yunaca olduğunu belirten Gürtuna, “Demokrasi; halk hürriyeti, halkın kendisini idare etmesi anlamına geliyor” dedi.

Türkiye’nin ve dünyanın demokrasi tarihinden kesitler sunan Gürtuna, basının da bu süreç içinde yaşadıkları hakkında bilgi verdi. 1950’lerdeki seçimlerden sonra basının bir takım özgürlüklere kavuştuğunu ancak bu dönemin çok kısa sürdüğünü aktaran Gürtuna, “Özgürlüklerin olduğu dönemde sendikamızı 1952 yılında kurduk. Ancak Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle basın üzerinde akıl almaz şekilde yaptırımlar uygulandı. Sürekli basına cezalar yağıyordu. Çok sayıda gazeteci hapse girdi. Tarihte bunun gibi basını ilgilendiren pek çok olay yaşandı. Darbeler, sıkıyönetimlere tanık olduk. Kalemi güçlü olan gazetecilerin, ceza yememek için satır aralarında kendi söylemek istediklerini anlatmaya çalşıtı.”

GÜRTUNA: KRİTİK BİR DÖNEMDEYİZ

Konuşmasında Ümit Gürtuna 80 gazetecinin cezaevinde bulunmasını değerlendirerek "Bu durum demokrasi açısından çok kritik bir eşiğe gelindiğini gösteriyor” dedi. Bu sorunların üstesinden gelebilmenin tek yolunun örgütlenmekten geçtiğini anlatan Gürtuna, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bir ülkede demokrasi olup olmadığının anlaşılmasının yolu, ifade özgürlüğü olup olmadığıdır. Türkiye’de tehdit altında olan bir basın ve demokrasi özgürlüğü vardır. 80 gazetecinin içeride olduğu bir ülkede demokrasinin olduğunu söylemek güçtür. Basın kendini sadece örgütleyerek, başkaldırarak korur.”

ÖZDEMİR: MEVZUATI BİLMEK GEREKİR

TGC Genel Sekreter Yardımcısı Ahmet Özdemir ise “Basın İlân Kurumunun Yapılanması” konusu hakkında bilgi verdi.

Basın İlan Kurumu’nun 195 sayılı kanun ile 1961 yılında kurulduğunu dile getiren Özdemir, 2000’li yıllarla bugünkü Basın İlan Kurumu’nun yapılanmasını karşılaştırdı. O dönemden bugüne kadar olan Basın İlan Kurumu’nun yapısındaki değişiklikleri sıraladı.

ÖZDEMİR: GAZETECİLER BİK MEVZUATINI BİLMELİ

Basın İlan Kurumu konusunda gerekli bilgilerin alınabileceği en güzel kaynağın Basın İlan Kurumu Mevzuatı olduğunu anlatan Özdemir, mevzuatın her yıl yenilendiğini bu nedenle güncel bilgilerin korunması amacıyla gerekli takiplerin yapılmasının faydalı olabileceğini belirtti.

Özdemir, mevzuatla ilgili olarak ise, “Mevzuatta genel kurulun, yönetimin tanımı, nasıl işlediği, görevleri, ilanın tanımı, uyulması gerekenler gibi genel hatlarıyla bilgi verilir. Bunun yanı sıra mevzuatta kurum içi işleyiş hakkında da bilgiye ulaşabilirsiniz. Mevzuatın okunması gazeteciler açısından da önemli. Çünkü içinde gazetecileri ilgilendiren hükümler de bulunuyor. Bu nedenle gazetecilerin okumasını tavsiye ediyoruz” dedi.

ARGIN: GÖRSELLİK AMAÇ DEĞİL ARAÇTIR

İlk günün son oturum başkanlığını Kadirli Gazeteciler Cemiyeti Başkanı M. Yüksek Kaya yaptı. Gazeteci Tümer Argın, “Medyada Planlama ve Görsellik” konusu hakkında bilgi verdi. Konuşmasına bugünün gençlerinin daha şanslı olduğunu söyleyerek başlayan Argın, mesleğin duayenleriyle bir araya gelme şansı yakaladıklarını kendi dönemlerinde bunun çok daha zor olduğunu söyledi.

Gazetecilikte ilerlemenin ilk şartlarından birinin mesleğinin kurallarını bilmekten, iyi soru sormaktan ve ne yaptığını bilmekten geçtiğini anlatan Argın, okullarda ders verirken mizanpaj konusunu öğrencilerin öğrenmek isteyip istemediğini sorarak derslere başladığını anlattı. Bu konuda ilerlemek isteyenlere uygulamalı olarak öğrenebilsinler diye çalıştığı gazeteye de götürdüğünü ifade eden Argın, görselliğin gazetecilikte önemli olduğunu ancak ‘amaç değil araç’ olduğunun ise unutulmaması gerektiğini belirtti. Argın, öğrencilere ve katılımcılara şunları aktardı:

“Sayfayı iyi işleyebilmenin yolu elinizdeki malzemeyi iyi bilmekten geçer. Haberin ne kadar uzun olduğu, fotoğrafın kalitesi eklenince hepsi bir bütünü oluşturur. Sayfada yer alacak diğer haberleri de bilip sayfayı bütün içinde değerlendirmek gerekir. Onların önemini dikkate alındığında sayfaya yerleştirilmeye başlanır. Fotoğraf altları unutulmalı. Siz tanıyor olabilirsiniz ama karşınızdaki tanımıyor olabilir. O yüzden mutlaka yazmalısınız.”