04 Mar 2010 10:01 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:08

"GAZETECİLİKTE 30 YILIN HESAPLAŞMALARI.. PARA İÇİN Mİ MESLEK SEÇİLİR, YOKSA..?"

Vatan yazarı Reha Muhtar, meslekteki birikimini sağlamasında yaşadığı tecrübeleri ele aldı.

Gazetecilikte 30 yılın hesaplaşmaları...

"PARA İÇİN Mİ MESLEK SEÇİLİR, YOKSA..?"

"Mart'ın 1'inde hepiniz ajansta olun... Ajans resmen 1 Mart'ta çalışmaya başlıyor... Tüm gazetelere haber servisine ise 1 Haziran'da başlayacağız... 3 ay kapalı devre bütün olayları takip edip, haber yapacağız... Önemli haber olursa hemen gazetelere servise koyacağız..."

Erdoğan Örtülü söylemişti bu sözleri sanıyorum...

1980 yılının Şubat ayında bir gündü...

Daha darbe olmamıştı...

7 ay sonra olacaktı...

O sırada tüm bunlardan bihaber 20 yaşında bir gazetecilik okulu öğrencisiydim...

İkinci sınıfta...

6 sınıf arkadaşı bu ajansta işe başlıyorduk...

Ulusal Basın Ajansı yayın hayatına başlıyordu...

Bizi de ucuz, daha doğrusu bedava işgücü olarak işe almıştı...

Ama sanmayın ki, o kadar kolay bedavaya çalışabilecektik o ajansta...

Bir süre sonra aramızdan bazılarını seçeceklerdi...

Diğerleri stajı bitirip okula döneceklerdi...

Kalan ise bedavaya çalışmaya devam edecekti...

***

Bir süre sonra beş arkadaşımı da gönderdiler...

"Sen kalacaksın" dediler...

"Kadro, sigorta" diyecek oldum, "Ne kadrosu" dediler, "Sana burada gazetecilik öğretiyoruz... Bir de para mı vereceğiz?.. 3-5 yıldan önce kadroya girene rastlanmaz bu meslekte..."

Bu sözden sonra, "20 yaşında hangi genç niye seçerdi bu mesleği acaba?.."

Gece gündüz deli divane gibi haber peşinde koşacaktı...

3-5 yıl kadro ve sigortadan mahrum kalacaktı...

Bu arada kendisine para ödenip ödenmeyeceği bile belli değildi...

Ve önüne baktığında meslekte 45-50 yaşlarında genç ölümler, kalp krizleri, işsiz kalan gazeteciler, hapisler ve sürekli bitmek bilmeyen belalar vardı..

***

Bu satırları yazarken kafamı kaldırıp otel odamı dört bir yandan çevreleyen New York gökdelenlerine bakıyorum...

Gazetecilikteki 30. yıldönümü, New York'taki bir otel odasında kaçınılmaz bir iç hesaplaşmaya sahne oluyor...

Bugün mutlu ve huzurlu gibi görünüyorum...

Oysa kaç kere, "Bırakıp bu mesleği bir daha dönmemecesine gitmek geldi içimden" sayısını hatırlamıyorum...

"İyi para kazanmak için mi meslek seçilir?.."

Hayır...

Sevdiğin ve gerçekten ilgi duyduğun bir meslek seçilir, onu sevgiyle büyütürsen para da gelir...

Sevmediğin ve emek vermediğin hiçbir şeye ödül gelmez hayatta...

Ne insana, ne aşka, ne sevgiye, ne mesleğe...

Benim hayatım, önünde hiçbir para kazanma umudunun olmadığı bir mesleği seçerek hayata başlanılmış bir örnek...

İyi para kazanmayı geçtik, maaş alıp almayacağının bile belli olmadığı bir meslekti bu, ben bunu seçerken..

Onun için mesleğin "baba"larından Orhan Tokatlı gazeteciliği anlatırken kendi hayatına referans yapar, "Kız vermezlerdi bize kız..." derdi...

Güzel eşiyle evlenmek istemiş, ailesi "Ne iş yaparsın" diye sormuştu...

"Gazeteci" cevabını alınca, "Bizim gazeteciye verilecek kızımız yok..." demişlerdi...

Zor bela evlenivermişti Orhan Tokatlı...

Onun için çalıştığım yerlerde iş başvurusu yapan genç çocuklarla hep bizzat ben konuşmak isterdim...

Sanıyorum hep bir "kahramanca laf aradım" o konuşmalarda...

"Maaşın önemi yok..." diyen bir genç görmeyi umdum...

"Ekran önünü değil, haber prodüksiyonunu öğrenmek istiyorum" diyen bir kız öğrenciyi...

***

Çokça "Ne kadar maaş alırım?.." ya da "Nasıl haber programı sunabilirim?.." yollu sorularla karşılaşırdım, o iş görüşmelerinde...

Oysa hayat bana, kolay yolları seçerek başarılı olunamayacağını göstermişti...

Sevgi duyacaktınız...

Gerçekten ilgi duyacaktınız...

Para kazanmak için değil, keyif almak için yapacaktınız işinizi...

Sonunda para hiç beklemediğiniz bir şekilde kendiliğinden gelecekti...

New York'ta gökdelenlerin arasından uzayıp giden Madison Avenue'ya bakıyorum...

Saint Patrick's katedrali karşımda bütün haşmetiyle duruyor...

Sanıyorum çocuklarıma şöyle söyleyeceğim:

"Ne isterseniz yapın... Ama çok sevdiğiniz şeyi yapın... Babanız yıllarca işini hobi olarak gördü, öyle yaşadı... Ama son yıllarda bir şeyi keşfetti... İşinizi hobi yapmanız yetmez... Hobinizi işiniz yapın... O zaman mutluluğu keşfedeceksiniz..."

***

BROADWAY'DE CHİCAGO MÜZİKALİ...

Önceki gece, protokollerden, sürekli bir yerlerde yeme içme derdinden sıkıldım, kendimi Broadway müzikaline attım...

Yıllar önce yine New York'ta izlemiştim Chicago müzikalini...

Bir daha attım kendimi o müzikalin sihirli dünyasına...

Filmin iki kahramanından birisi Roxy'i oynayan, Grammy ödüllü Michelle Williams, sahneye çıktığında iyice bir tuhaf oldum...

Genç kadın inanılmaz biçimde Ayşe Nazlı'ya benziyordu...

Daha doğrusu Ayşe Nazlı ona...

Kendisini çok arzuladığı "yıldız" yapmaya söz veren sevgilisini öldüren Roxy'le sahnelerde ünlü bir dansçı iken cinayet suçuyla içeri düşen iki kadının, parmaklıklar arkasındaki "yıldızlık ve kadınlık" savaşının inanılmaz keyifli bir öyküsüdür...

1924 yılında Chicago'daki iki kadının öyküsünden uyarlandı bu müzikal...

New York, Chicago müzikli, Birleşmiş Milletler'de örnek proje seçilen Kardelenler projesi, Sex and the City'nin çevrildiği Buddakan restoranla acayip hızlı ve keyifli geçiyor...

Carry Bradshaw'un nişanlısı Big'in evlenmekten son anda vazgeçtiği bir mekan vardı...

Filmi görenler hatırlayacaktır, Miranda Big'i görüp, kendi erkek arkadaşının yaptıklarından hareketle evliliğin ne kadar anlamsız olduğunu söylediği mekan...

O unutulmaz mekanın adı Buddakan'dı...

Oradaki gece, Chicago müzikali ve New York hayatı yarına artık...

Reha Muhtar/Vatan

ETİKETLER
#reha muhtar