10 Ara 2012 04:03
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 14:28
GAZETECİLİK İYİ İŞLERE DE YARIYOR! TEK BİR YAZI İLE TURKCELL GERİ ADIM ATTI!
Yeni Şafak yazarı Kürşat Bumin, gazeteciliğin olumlu işlere yarayabileceğine dair iki yazıyı köşesine taşıdı.
’Gazetecilik’ iyi işlere de yarıyor
Bu ülkede "gazetecilik"in ne işe yaradığını uzun uzadıya anlatmaya gerek yok herhalde. "Herhalde" diyorum, çünkü bu konuya ilişkin kanaat –fazla gerilere gitmeden- "Türk medyası"nın yakın tarihteki seyrine biraz aşına olanlar açısından bile hemen hemen apaçık durumda. Konuyu biraz daha yakından incelemek isteyenler için TESEV yayınlarından çıkan iki çalışmayı önerebilirim: Ceren Sözeri ve Zeynep Güney’in "Türkiye’de Medyanın Ekonomi Politiği" ve Ceren Sözeri ve Dilek Kurban’ın "İktidarın çarkında Medya" başlıklı ikna gücü çok yüksek çalışmaları. Kolayca farkedildiği gibi çalışmaların sadece başlıkları bile meselenin özünü açıklar nitelikte…
Türkiye’ye özgü bu "ağır" olguyu bir kenara bırakıp gelelim gazeteciliğin ne işlere yarayabileceğine ilişkin çok yakında karşılaştığımız son derece olumlu bir örneğin gözden geçirilmesine:
Okurları arasında olduğum Pınar Öğünç’ün (Radikal) geçen ayın son günlerinde üç gün arayla yayımladığı iki yazıdan söz edeceğim. "Ne demek ’yolda takip’i reddetmek" ve "Turkcell ’Yolda takip’i durdurdu" başlıklı yazılar bunlar.
Büyük bölümü "iktidarın çarkında" yürüyen bir "ekonomi politiğe" bağlı bu ülkenin medyasında bile sorumluluğun bilincinde bir gazetecinin eğer isterse ve isteğinin önünde duvar örmeyen bir ortamı bulunca tek başına ne güzel bir rol oynayabileceğinin nefis bir örneğiydi bu yazılar…
Pınar Öğünç, ilk yazısında Turkcell’in bir "hizmet"i hakkında bilgilendiriyordu okurlarını. "Turkcell, ’Yolda Takip’ adlı uygulamasını kamuoyuna yeni duyurdu. Takip etmek istediğiniz kişinin telefon numarasını yazıyorsunuz, bir onay mesajı gidiyor, ’Tamam’ derse, seçilen sıklıkla şu derece teferruatlı mesajlar geliyor: ’53xxxx1458 no’lu hattın konumu: Atatürk Kitaplığı ve İTÜ Makine Fakültesi yakını, Miralay Şefekbey Sok. civarı, Taksim, Beyoğlu, İstanbul…’ "
Görüyorsunuz, elinizde cep telefonu ile şehirde dolaşırken artık "büyük birader"in (ya da artık "büyük baba" ya da "büyük koca" mı olur) sıkı takibi altındasınız…
Oysa geçen yüzyılın başında...
Yazının devamı için tıklayınız
Bu ülkede "gazetecilik"in ne işe yaradığını uzun uzadıya anlatmaya gerek yok herhalde. "Herhalde" diyorum, çünkü bu konuya ilişkin kanaat –fazla gerilere gitmeden- "Türk medyası"nın yakın tarihteki seyrine biraz aşına olanlar açısından bile hemen hemen apaçık durumda. Konuyu biraz daha yakından incelemek isteyenler için TESEV yayınlarından çıkan iki çalışmayı önerebilirim: Ceren Sözeri ve Zeynep Güney’in "Türkiye’de Medyanın Ekonomi Politiği" ve Ceren Sözeri ve Dilek Kurban’ın "İktidarın çarkında Medya" başlıklı ikna gücü çok yüksek çalışmaları. Kolayca farkedildiği gibi çalışmaların sadece başlıkları bile meselenin özünü açıklar nitelikte…
Türkiye’ye özgü bu "ağır" olguyu bir kenara bırakıp gelelim gazeteciliğin ne işlere yarayabileceğine ilişkin çok yakında karşılaştığımız son derece olumlu bir örneğin gözden geçirilmesine:
Okurları arasında olduğum Pınar Öğünç’ün (Radikal) geçen ayın son günlerinde üç gün arayla yayımladığı iki yazıdan söz edeceğim. "Ne demek ’yolda takip’i reddetmek" ve "Turkcell ’Yolda takip’i durdurdu" başlıklı yazılar bunlar.
Büyük bölümü "iktidarın çarkında" yürüyen bir "ekonomi politiğe" bağlı bu ülkenin medyasında bile sorumluluğun bilincinde bir gazetecinin eğer isterse ve isteğinin önünde duvar örmeyen bir ortamı bulunca tek başına ne güzel bir rol oynayabileceğinin nefis bir örneğiydi bu yazılar…
Pınar Öğünç, ilk yazısında Turkcell’in bir "hizmet"i hakkında bilgilendiriyordu okurlarını. "Turkcell, ’Yolda Takip’ adlı uygulamasını kamuoyuna yeni duyurdu. Takip etmek istediğiniz kişinin telefon numarasını yazıyorsunuz, bir onay mesajı gidiyor, ’Tamam’ derse, seçilen sıklıkla şu derece teferruatlı mesajlar geliyor: ’53xxxx1458 no’lu hattın konumu: Atatürk Kitaplığı ve İTÜ Makine Fakültesi yakını, Miralay Şefekbey Sok. civarı, Taksim, Beyoğlu, İstanbul…’ "
Görüyorsunuz, elinizde cep telefonu ile şehirde dolaşırken artık "büyük birader"in (ya da artık "büyük baba" ya da "büyük koca" mı olur) sıkı takibi altındasınız…
Oysa geçen yüzyılın başında...
Yazının devamı için tıklayınız