GAZETECİLİK DEĞİL, KİN VE NEFRET ÜRETEN BİR SİTE! GÜLERCE ODATV BASKINI'NI SAVUNDU!
Zaman yazarı Hüseyin Gülerce, odatv'nin yalanlarıyla şöhret olan bir site olduğunu belirterek Reha Muhtar'ın hangi yazılarını örnek gösterdi?
Gazetecilik değil, kin ve nefret üreten bir site...
Ergenekon soruşturmasında önceki gün yeni gözaltılar oldu. İnternet sitesi odatv.com'un imtiyaz sahibi Soner Yalçın ve üç çalışanı gözaltına alındı. Soner Yalçın aynı zamanda pazar günleri Hürriyet'te tarih yazıları da yazıyor.
Ergenekon dostları yine ayağa fırladılar. Bu davayı sürekli sulandırmaya, bulandırmaya, saptırmaya uğraşan ve savcıları, hâkimleri sindirmeye çalışan odaklar, yine "basın özgürlüğüne" sarıldılar. Sayın Kılıçdaroğlu da, her zamanki aceleciliği ile "İktidar artık internet sitelerine bile tahammül edemiyor. OdaTV, yazılmayanları yazan, doğruları yazan bir site" deyiverdi. Hâlbuki bu site yalanlarıyla şöhret oldu. Üstelik burada gazetecilik değil, tam bir tetikçilik yapılıyor. İnsanlar hedef gösteriliyor. Tahrik, manipülasyon, dezenformasyon, hakaret, kin, nefret bu sitede hepsi var.
Madem Sayın Kılıçdaroğlu "medya özgürlüğü" konusunda bu kadar hassas, o zaman vicdanlı olması lazım. Ergenekon ve Balyoz davaları başladığından beri, "askeri ve yargıyı eleştirmekten" dolayı şu anda onlarca gazeteci, yazar adliyelere taşınıyor. Zaman, Taraf, Bugün, Yeni Şafak, Star ve Vakit başta olmak üzere dava sürecini haberleştiren gazetelere açılan soruşturma sayısı 3 bin 500'ün üzerinde. Bunlardan 2 bini davaya dönüşmüş durumda.
Acaba Sayın Kılıçdaroğlu, bu Oda TV'yi bir de Reha Muhtar'dan takip etmiş midir? Vatan'daki köşesinde şunları yazdı Reha Muhtar:
"Türk basınında, insanları ve söylediklerini itibarsızlaştırmak için her türlü yalanı, riyakârlığı, pespayeliği ve haysiyetsizce saldırıyı 'haber' adı altında yapan Soner Yalçın diye bir kişi var... Sitesinde beğenmediği, çıkarlarına uymadığı, çatıştığı ve sindirmek istediği insanlar, yalan haberlerle çamur atılarak susturuluyor ve seslerini çıkartamaz hale getiriliyor... Bu kişiyi Hürriyet gazetesinde 'tarihçi' diye alıp istihdam edip, bugünlere kadar desteğini esirgemeyen Ertuğrul Özkök'e şimdi soruyorum: Bu mudur senin gazetecilikte, aile değerlerinde, yalan ve iftirada ve haysiyet cellâtlığındaki etik ölçülerin? Şerefsizliğe paye vermek midir gazetecilik, habercilik ve basın özgürlüğü? Bu yalan riya ve itibarsızlaştırmaya yönelik haberler bir tesadüf değil... Türkiye'de 'birtakım karanlık gruplar', medya içinde çıkarlarına ters gördükleri, sindirmek istedikleri, görüşlerini değersiz kılmaya çalıştıkları insanlara yönelik yalan ve riya dolu haberler üretiyorlar..."
Reha Muhtar, o "karanlık gruplar"ı iyi biliyor. Onlara destek vermediği için tetikçilerinin boy hedefi oluyor.
Ergenekon'da sıra medyaya gelmedi. 2003-2004'te Ankara'da, Gölbaşı'nda darbe toplantılarına katılan "İstanbullu gazeteciler"in kimler olduğu hâlâ söylenmiyor.
Türkiye'de medyanın demokrasinin bir parçası haline gelmesi hayatî önem taşıyor. Darbecilerin hevesinin kırılması, medyanın onlardan desteğini çekmesine bağlıdır. 27 Mayıs 1960 darbesinden bu yana bütün askerî müdahalelerde, muhtıralarda medyanın rolü, desteği, koruması vardır. Topluma korku salarak darbelere zemin hazırlayan medyadır. Arkasından darbecileri "kahraman" olarak selamlayan da medyadır. Zamanaşımına uğrayan cinayet davalarını unutturan medyadır. Yeraltından çıkarılan silahları göremeyen ama Danıştay saldırısını "dinci-ülkücü" gencin yaptığını, Hrant Dink cinayetini birkaç serseri çocuğun işlediğini hemen fark eden bu medyadır. Bankalar, rantlar, cukkalar söz konusu olduğunda, talimatla ortak manşet atan da bu medyadır. Daha saymayacağım...
Şimdi iyi ki "darbeci medya" ile birlikte "yandaş" medya var. İyi ki, Ergenekon'un medyası yanında, demokrasi isteyen bir medya da var.
İyi ki alternatif medya var. Eğer olmasaydı; ne referandumda evet çıkardı... Ne darbe davalarını yürütmek mümkün olurdu... Ne de AK Parti ayakta kalabilirdi... Yani Türkiye'nin işi bitikti...
Hüseyin Gülerce/Zaman