05 Mar 2011 12:25
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:06
''GAZETECİLERİ ALIP MİT BAĞLANTISINI KAÇIRDILAR!'' AHMET ALTAN'DAN ŞOK İDDİA!
Ahmet Altan gazetecilerin 'Ergenekon üyeliği' suçlamasıyla ilgili olarak hangi detayı yazdı?
MİT’çi ve fatura
Gazetecilerin “Ergenekon üyeliği” suçlamasıyla gözaltına alınmasından sonra büyüyen tepkiler karşısında Başbakan Erdoğan dün, “Hiç kimse, yargının tasarruflarından dolayı bize fatura kesmeye kalkmasın” dedi.
Bilmiyorum bunu bilinçli mi söyledi yoksa bu bir “lapsus” mu ama seçtiği kelime ilginçti.
Fatura.
Anlaşılan o da bu olayların bir “faturası” olduğunu düşünüyor.
Çok değişik görüşten insanların bir arada ayaklanıp “ne oluyor” diye sorduğu, Bülent Arınç’ın “üzüntüsünü”, Ertuğrul Günay’ın “sıkıntısını” ifade ettiği, Avrupa Birliği ile Amerika’nın kuvvetli vurgularla “basın özgürlüğünü” hatırlattığı, gazetecilerin gözaltına alındığı günü “kara perşembe” ilan eden seslerin bütün dünyadan yükseldiği bir ortamda, yakalanan gazetecilerle ilgili ciddi belgeler ve kanıtlar ortaya çıkmazsa, birine bir fatura kesileceği açık.
Ergenekon soruşturmaları sırasında ortaya koyduğu “siyasi irade” nedeniyle övülüp alkışlanan hükümet, o alkışları kabullenip, bugünkü olay karşısında “beni ilgilendirmiyor” diye kenara çekilemez.
Hiçbir şey yapamasa, emrindeki polislere “nedir bu işin aslı” diye sorar.
Aslını öğrenir.
Şu âna kadar polis içinden sızan bölük pörçük bilgiler, dönüyor dolaşıyor, yakalanan gazetecilerin, polis içindeki kavgada “taraflardan birinin sesi” olarak kitap yazdığına geliyor.
Polis içinde bir sürtüşme olduğu artık bilinen bir gerçek.
Bir gazetecinin, bu kavgada bir tarafın sözcülüğünü üstlenmesi de mesleki açıdan yakışıksız bir davranış.
Ama bu, “cezası” mesleki kurallar içinde, kendi meslektaşları tarafından verilecek olan “mesleki” bir kabahat.
Gerçekten bu gazeteciler böyle bir kavgada taraf oldular mı bilmiyorum ama oldularsa bile bu, onları Ergenekon üyesi yapmaya yetmez.
Böyle yaptılar diye “Ergenekon üyeliğinden” gözaltına alınamazlar.
Ergenekon üyeliği çok ciddi bir suç ve bununla suçlanan kişinin suçunun da çok ciddi belgelerle kanıtlanması gerekir.
Aksi takdirde, herkes kendi “rakibinin” müttefikini “Ergenekon üyesi” ilan eder ki bu da, hem suçsuz insanların suçlanmasına, hem de asıl büyük Ergenekon soruşturmasının sulandırılmasına yol açar.
Bunun en önemli örneğini de zaten şu son gözaltılarda gördük.
Hemen hemen herkesin dikkati haklı olarak “gazetecilerin gözaltına alınmasına” çekildiğinden, son “dalgada” yakalanması talep edilen MİT’çi Kâşif Kozinoğlu’yla ilgili gerçekler yeterince ilgi görmedi.
Hâlbuki bugün Arzu Yıldız’ın haberinde de okuyacağınız gibi, Kozinoğlu’yla ilgili çok daha ciddi ve polis kaynaklarına göre de “belgeli” bir suçlama var.
Halen MİT’te görev yapan bir devlet görevlisi, AKP’li yöneticilerin eşlerini, çocuklarını, yakınlarını fişlemiş.
Topladığı bu bilgileri de Oda TV’ye vermiş.
MİT, “Sözkonusu bilgileri biz toplamadık, bizim arşivimizde böyle bir belge yok” diyor.
Yani Kozinoğlu bir “belgeyi” sızdırmamış.
Kendisi bizzat uğraşarak bu bilgileri toplamış.
Bir MİT görevlisi, iktidar partisinin yöneticilerinin ailelerini neden fişler?
Bunlar MİT’in topladığı bilgiler olmadığına göre bu bilgileri nasıl toplar?
Tek başına yapabileceği bir iş değil, bütün AKP’lilerin ailelerini izletip fişletmesi için kendine bir örgüt kurması ya da bir örgütle işbirliği yapması gerekir.
Kozinoğlu’nun işbirliği yaptığı, AKP’lilerin ailelerini izletmek için kullandığı insanlar kim?
MİT, devletin yöneticilerini izleyip fişleyen bir adamı nasıl bünyesinde barındırmış, onun böyle işlerle uğraştığını nasıl anlamamış?
Kozinoğlu’nu kim korumuş?
Eğer, hangi nedenlerle yapıldığı hâlâ anlaşılamayan ve hükümetin “basın özgürlüğü” konusundaki tutumu hakkında ciddi kuşkular yaratan “gazeteci gözaltıları” olmasaydı, bütün Türkiye dikkatini Kozinoğlu’na ve onun yaptıklarına çevirecekti.
Devletin içinde varlığını sürdüren, karanlık amaçlı bir yapılanmanın ipuçları hep birlikte izlenecekti.
Ergenekon’un MİT’in içine uzanan bir kolu sorgulanacaktı.
Sadece Türkiye’de değil bütün dünyada kuşku uyandıran bir operasyonla gazetecileri yakalayıp, Kozinoğlu’nun arkasındaki karanlığın gözden kaçırılmasına neden oldular.
Bu ülkede hukukun ve demokrasinin varolmasını isteyenler, hem gözaltına alınan gazetecilerin neden böyle bir muameleyle karşılaştığını sormak, hem de Kozinoğlu’nun kimle birlikte çalıştığını sorgulamak zorunda.
Biz böyle yapacağız.
Başbakan da dâhil hukuku ciddiye aldığını söyleyen herkese de aynısını tavsiye ederiz.
Ahmet Altan /Taraf
Gazetecilerin “Ergenekon üyeliği” suçlamasıyla gözaltına alınmasından sonra büyüyen tepkiler karşısında Başbakan Erdoğan dün, “Hiç kimse, yargının tasarruflarından dolayı bize fatura kesmeye kalkmasın” dedi.
Bilmiyorum bunu bilinçli mi söyledi yoksa bu bir “lapsus” mu ama seçtiği kelime ilginçti.
Fatura.
Anlaşılan o da bu olayların bir “faturası” olduğunu düşünüyor.
Çok değişik görüşten insanların bir arada ayaklanıp “ne oluyor” diye sorduğu, Bülent Arınç’ın “üzüntüsünü”, Ertuğrul Günay’ın “sıkıntısını” ifade ettiği, Avrupa Birliği ile Amerika’nın kuvvetli vurgularla “basın özgürlüğünü” hatırlattığı, gazetecilerin gözaltına alındığı günü “kara perşembe” ilan eden seslerin bütün dünyadan yükseldiği bir ortamda, yakalanan gazetecilerle ilgili ciddi belgeler ve kanıtlar ortaya çıkmazsa, birine bir fatura kesileceği açık.
Ergenekon soruşturmaları sırasında ortaya koyduğu “siyasi irade” nedeniyle övülüp alkışlanan hükümet, o alkışları kabullenip, bugünkü olay karşısında “beni ilgilendirmiyor” diye kenara çekilemez.
Hiçbir şey yapamasa, emrindeki polislere “nedir bu işin aslı” diye sorar.
Aslını öğrenir.
Şu âna kadar polis içinden sızan bölük pörçük bilgiler, dönüyor dolaşıyor, yakalanan gazetecilerin, polis içindeki kavgada “taraflardan birinin sesi” olarak kitap yazdığına geliyor.
Polis içinde bir sürtüşme olduğu artık bilinen bir gerçek.
Bir gazetecinin, bu kavgada bir tarafın sözcülüğünü üstlenmesi de mesleki açıdan yakışıksız bir davranış.
Ama bu, “cezası” mesleki kurallar içinde, kendi meslektaşları tarafından verilecek olan “mesleki” bir kabahat.
Gerçekten bu gazeteciler böyle bir kavgada taraf oldular mı bilmiyorum ama oldularsa bile bu, onları Ergenekon üyesi yapmaya yetmez.
Böyle yaptılar diye “Ergenekon üyeliğinden” gözaltına alınamazlar.
Ergenekon üyeliği çok ciddi bir suç ve bununla suçlanan kişinin suçunun da çok ciddi belgelerle kanıtlanması gerekir.
Aksi takdirde, herkes kendi “rakibinin” müttefikini “Ergenekon üyesi” ilan eder ki bu da, hem suçsuz insanların suçlanmasına, hem de asıl büyük Ergenekon soruşturmasının sulandırılmasına yol açar.
Bunun en önemli örneğini de zaten şu son gözaltılarda gördük.
Hemen hemen herkesin dikkati haklı olarak “gazetecilerin gözaltına alınmasına” çekildiğinden, son “dalgada” yakalanması talep edilen MİT’çi Kâşif Kozinoğlu’yla ilgili gerçekler yeterince ilgi görmedi.
Hâlbuki bugün Arzu Yıldız’ın haberinde de okuyacağınız gibi, Kozinoğlu’yla ilgili çok daha ciddi ve polis kaynaklarına göre de “belgeli” bir suçlama var.
Halen MİT’te görev yapan bir devlet görevlisi, AKP’li yöneticilerin eşlerini, çocuklarını, yakınlarını fişlemiş.
Topladığı bu bilgileri de Oda TV’ye vermiş.
MİT, “Sözkonusu bilgileri biz toplamadık, bizim arşivimizde böyle bir belge yok” diyor.
Yani Kozinoğlu bir “belgeyi” sızdırmamış.
Kendisi bizzat uğraşarak bu bilgileri toplamış.
Bir MİT görevlisi, iktidar partisinin yöneticilerinin ailelerini neden fişler?
Bunlar MİT’in topladığı bilgiler olmadığına göre bu bilgileri nasıl toplar?
Tek başına yapabileceği bir iş değil, bütün AKP’lilerin ailelerini izletip fişletmesi için kendine bir örgüt kurması ya da bir örgütle işbirliği yapması gerekir.
Kozinoğlu’nun işbirliği yaptığı, AKP’lilerin ailelerini izletmek için kullandığı insanlar kim?
MİT, devletin yöneticilerini izleyip fişleyen bir adamı nasıl bünyesinde barındırmış, onun böyle işlerle uğraştığını nasıl anlamamış?
Kozinoğlu’nu kim korumuş?
Eğer, hangi nedenlerle yapıldığı hâlâ anlaşılamayan ve hükümetin “basın özgürlüğü” konusundaki tutumu hakkında ciddi kuşkular yaratan “gazeteci gözaltıları” olmasaydı, bütün Türkiye dikkatini Kozinoğlu’na ve onun yaptıklarına çevirecekti.
Devletin içinde varlığını sürdüren, karanlık amaçlı bir yapılanmanın ipuçları hep birlikte izlenecekti.
Ergenekon’un MİT’in içine uzanan bir kolu sorgulanacaktı.
Sadece Türkiye’de değil bütün dünyada kuşku uyandıran bir operasyonla gazetecileri yakalayıp, Kozinoğlu’nun arkasındaki karanlığın gözden kaçırılmasına neden oldular.
Bu ülkede hukukun ve demokrasinin varolmasını isteyenler, hem gözaltına alınan gazetecilerin neden böyle bir muameleyle karşılaştığını sormak, hem de Kozinoğlu’nun kimle birlikte çalıştığını sorgulamak zorunda.
Biz böyle yapacağız.
Başbakan da dâhil hukuku ciddiye aldığını söyleyen herkese de aynısını tavsiye ederiz.
Ahmet Altan /Taraf