''GAZETECİLERE DÜŞEN BAŞBAKAN'IN SÖZLERİNDEN KORKMAMAKTIR''
Vatan yazarı Ruşen Çakır, Başbakan Erdoğan'ın "Sizi tasmalarınızdan kurtardık" sözlerine köşesinden yanıt verdi!
Tasma, pranga ve kelepçe
İki hafta önce partisinin grup toplantısında konuşan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun, hükümetin yörüngesinde yazıp çizen gazeteciler için “yalaka” sıfatını uygun gördüğünü ve bunu defalarca tekrarladığını söyleyip bunu “son derece ürkütücü” bulduğumu yazmıştım. Önceki gün TT Arena’da AKP Lideri Recep Tayyip Erdoğan’ın, Uludere Roboski faciasının bir an önce aydınlatılması için yazıp konuşan gazetecilere hitaben “akbabalar, tasmalarınızı çıkardık, uluslararası tasma taktınız” türü sözlerininse son derece korkutucu olduğunu düşünüyorum.
Neden korkutucu olduğu konusunu sonraya bırakıp şu “akbaba” ve “uluslararası tasma” konusuna kısaca değinelim. Öncelikle, Başbakan Erdoğan’ın bu konuyu gündeme getirmeye çalışan gazetecileri açıkça köpeğe benzetmesi asla kabul edilemeyecek, anlayışla karşılanamayacak bir hakarettir. Üstelik gerçeklerle hiçbir alakası yoktur.
İyiniyetin istismarı
Erdoğan da çok iyi biliyor olmalı ki Uludere konusunda ısrarcı olan yayın organları ve gazetecilerin ezici bir çoğunluğu “AKP ve Erdoğan düşmanı” olmak gibi bir sicile sahip değil. Askeri vesayete karşı mücadelesinde AKP iktidarına sonsuz destek veren bu çevreler, darbeler ve Dersim gibi katliamlarla yüzleşme cesareti göstermiş olan bu siyasi iktidarın bir an önce Roboski’nin sorumlularını bulup cezalandıracağını ve hayatlarını kaybedenlerin yakınlarından özür dileyeceğini düşünüp iyiniyetli bir şekilde bekleyişe geçmişlerdi. Ancak bunun yerine kendilerinden, ne zaman biteceği ve ne sonuç alınacağı bilinmeyen bir soruşturmayı beklemeleri istendi. Bütün bu hayalkırıklığı ve burukluğun üstüne İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in hoyratlığı eklenince Uludere Roboski ülkenin bir numaralı gündem maddesi haline geldi. Kısacası, eğer ortada bir istismar varsa o da bu facianın üstünün örtülmeyeceğine inananların iyiniyetlerinin suiistimal edilmiş olmasıdır.
Erdoğan’ın Uludere konusunu uluslararası bir komplo olarak tarif etmesinin temelindeyse Wall Street Journal’da (WSJ) çıkan haberler olsa gerek. Roboski faciasının ülkenin tüm anaakım medyası tarafından elbirliğiyle saatlerce kamuoyundan gizlenmiş olduğu, olayın perde arkasını aydınlatmaya yönelik ciddi bir gazetecilik çalışmasının yapılmadığı bilindiğinde WSJ haberi doğal olarak normalin çok üstünde yankı buldu. WSJ, haberinde artniyetli midir, değil midir bilmiyoruz, ama bildiğimiz şu: Bir siyasi iktidar asılsız olduğunu düşündüğü haberlerden rahatsızsa, yapması gereken daha da kapanmak değil, açılmaktır, yani şeffaflıktır.
Her yönden baskı
Erdoğan ve yakın çalışma arkadaşlarının uzun bir süre anaakım medyanın mağduru oldukları açıktır. Yine anaakım medyanın uzun bir süre bu ülkede siyaseti, hükümetleri birinci derecede etkilediği, hatta yer yer belirlediği açıktır. Ama AKP’nin 10 yıllık iktidarında medya-siyaset ilişkilerinin kökten değiştiği de açıktır. Örneğin artık medyanın hükümetler üzerinde belirleme gücü hiç kalmamışken, siyasi iktidarın medyayı şekillendirme, yönlendirme imkanları her geçen gün artmaktadır.
Türkiye basın özgürlüğü konusunda epey sorunlu bir dönemden geçiyor. Çok sayıda meslektaşımız cezaevlerinde. Gazetecilere yönelik davalar bitmek bilmiyor. Gazetecilere tek baskı siyasi iktidardan gelmiyor; sosyal, ekonomik, kültürel anlamda belli ölçülerde iktidar sahibi olan kişi ve çevreler de, gazeteciliğin sınırlarını kendi çıkarlarına göre yeniden çizmeye ve bunu gazetecilere dayatmaya çalışıyorlar.
Bütün bunlara bağlı olarak medyada çok ciddi anlamda otosansür var. Kısacası her geçen gün daha da çölleşen bir medya atmosferi söz konusu. İşte böylesi bir ortamda bu ülkenin en güçlü ismi olduğunda herkesin birleştiği Başbakan Erdoğan’ın zaten büyük ölçüde elleri kolları bağlı olan az sayıdaki gazeteciye hakaret ederek onları hedef göstermesi tek kelimeyle korkutucudur.
Biz gazetecilere düşense korkmamaktır.
Ruşen ÇAKIR / VATAN