04 Kas 2011 03:39 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:58

''GAZETECİLER HABER İÇİN ANALARINI SATMAZLAR''

Mehmet Ali Birand “Haber için anasını satmakla” suçlanan meslektaşlarını kimlere karşı savundu?


Haber için, anamızı satar mıyız?

Eski Genelkurmay Başkanı Koşaner’in internete düşen konuşmasını okuduğumdan beri bu soru beni hep düşündürüyor.

Bu konuda medya eskiden ikiye ayrılırdı.
Bir kesimi askeri destekler, hatta açık-gizli işbirliği yapar, diğer bir kesimi de korku içinde sessiz kalır veya uzaktan izlemekle yetinirdi.

Gazetecilerin genelde asker ve sivil iktidarlarla ilişkileri ve bu kesimde bıraktığı izlenim de giderek değişiyor.

Gerçekten de gazeteciler “haber uğruna analarını dahi satarlar mı?”
Koşaner Paşa’ya göre, “Gazeteciler haber için analarını dahi satan bir guruptur.” Hatta subaylarına dikkatli davranmalarını, gazetecilerden uzak durmalarını, hiçbir şey anlatmamalarını tavsiye etmişti.

Aslında kötü niyetle söylenmiş olmasa dahi, bizler için haysiyet kırıcı bir açıklamaydı. Kişisel açıdan fena halde alındım.

Türk askerinin gazeteciyle ilişkisi genelde hiç kolay değildir. Garip dengeler, anlaşılması zor ilişkiler yumağıdır.

Komutanlar genelde çok ketumdurlar. Kendilerine yakın hissettikleri gazetecilere biraz daha açık davranırlar. O gazetecilerin de mutlaka kendi görüşlerine yakın olmaları gerekir. Silahlı Kuvvetler’e sahip çıkan, Genelkurmay’ın politikalarını destekleyenlerle konuşurlar. Onlar da asker muhataplarını satmazlar. İlginç bir hayranlıkla bağlı oldukları komutana zarar gelmesini istemezler.
Bir kısım köşe yazarlarıyla darbe hazırlıkları yapmalar, bu kalemlerin siyasi iktidarı eleştirmek için kullanıldıkları dönemler de artık çok gerilerde kaldı. Artık gazetecilerin ne eski korkuları var ne de askerin medyayı kullanma çabaları. Yeni bir döneme giriyoruz, ancak Koşaner Paşa’nın kullandığı “Haber için analarını dahi satarlar ” tanımlaması ne yazık ki özellikle şu sıralarda, TSK’da geçerli.

Başbakan da medyadan şikayetçi, ancak...

Bakıyorum, Başbakan da gazetecilerden çok şikayetçi. Ancak onun şikayeti daha farklı. Başbakan, medyanın olayları çarpıttığına, devletin çıkarını düşünmediğine, sorumlu yayıncılık yapmadığına inanıyor.

Başbakan gazetecilerle pek iç içe olmuyor.
Belirli bir mesafeyi koruyor. İçlerinden bazılarına çok yakın, diğerlerine de çok uzakta davranmıyor. Bundan dolayı da “Haber için analarını dahi satarlar” demiyor.

Buna karşılık, açık platformları kullanıp, eleştirisel bakanlara sert yanıtlar veriyor. Gurup toplantısında veya hemen her gün yaptığı konuşmalarda, beğenmediği yaklaşımları eleştiriveriyor. Gazeteci, işte bu yaklaşımdan dolayı, Başbakan ile ters düşmekten çekiniyor.

Eskiden askerden korkulurken, şimdi iktidardan çekinme var. Kimse telefon edip, neden böyle bir haber verdiğinizi veya yazı yazdığınızı sorgulamıyor. İktidar sözcüleri tam tersine, beğenmedikleri yazı ve haber açıktan eleştirmeyi tercih ediyorlar. Bu da ister istemez gazeteci üstünde önemli bir baskı unsuru oluşturuyor.

Eskiden, TSK’nın karargaha yaklaşmasını dahi istemediği, diyalog kurmadığı bir kesim gazeteci vardı. Bundan dolayı da eleştirilirdi.

Şimdi de iktidar partisinin “tercih ettiği”, pek fazla “tercih etmediği” ve de “görmek dahi istemediği” gazeteciler var. Henüz “Haber için analarını dahi satarlar” nitelemesi ile karşılaşılmadı, ancak pek de değer verilen kişiler statüsüne çıkarılmadılar.

Anlayacağınız, gerçek iktidar kimin elinde olursa olsun, gazeteci sevilmeyen bir unsur olarak kalıyor. Ancak “Analarımızı dahi satma” terminolojisini, hiçbir şekilde kabullenemiyorum.

Gazeteciye haber verip, ardından "yazma" diyemezsiniz

Genelleştiremeyiz, ancak bunca yıldır aralarında yaşadığım meslekdaşlarımı korumam gerekiyor. Şimdiye kadar kimse bu yaklaşıma değinmedi. Tepki göstermedi.
Gazetecilerin kimini yeterli bilgi sahibi olmamakla suçlayabilirsiniz.
Entellektüel derinliklerini sorgulayabilirsiniz.
Kimini başka nedenlerle eleştirebilirsiniz, ancak büyük bölümünü “Haber için anasını satmakla” suçlayamazsınız.
Gazetecinin görevi, haber bulmaktır.
Bunun için para kazanır.
Önemli olan, verdiği haberin doğru olması -kaynağını aldatmaması- kasıtlı davranmamasıdır. Ellerinden geldiğince de işlerini iyi yapmaya çalışırlar. Sizleri memnun edemeseler dahi iyi niyetle çırpınırlar.

Ancak herşeyin bir sınırı var.
Gazeteciye haber verirseniz, ardından “sakın yazma “ demeyin. Eğer diyecekseniz, o zaman haber vermeyin.

Bu yazıyı yazmamın nedeni, gurur duyduğum mesleğimin itilip kakılmasına karşı çıkmaktı. Bu insanların hislerini paylaşmaktı.

Siz yine de eleştirin veya kendinize göre bir medya oluşturmaya çalışın. Bir süre sonra, yandaşı da karşıtı yayın yapan da özüne döner. Yani, gazeteciliğini ön planda tutar.

Beğenseniz de beğenmeseniz de bu böyledir.

Mehmet Ali Birand/Posta