Gazeteci Kübra Eken'le ilgili yeni iddia!
Gazeteci Kübra Eken'in 'eşinin darp etmesi sonucu felç olduğu' haberiyle ilgili yeni bir iddia gündeme geldi.
Gazeteci-spiker Kübra Eken (30), doğum sonrası şuur kaybı
şikayetiyle hastaneye kaldırılmış ve eşinin darp etmesi sonucu felç
olduğu iddiaları gündeme gelmişti.
Kübra Eken ve onu darp ettiği ileri sürülen eşi Neptün Eken’in
yakın arkadaşları olduğunu söyleyen Vildan Ay, çok konuşulacak yeni
iddialar ortaya attı.
Gazeteci Ay'ın açıklamalarına göre; Kübra Eken, dayak iddialarını
gündeme getiren annesiyle ve abisiyle zaten görüşmüyordu ve beyin
sapı kanaması nedeniyle bir bebek gibi ne öğretiliyorsa onu
söylüyor.
Vildan Ay’ın medyaetik.net sitesinde konuyla ilgili kaleme aldığı
yazı, sosyal medyada tartışma yarattı.
"Aslında beş dil bilmiyordu" sözleri nedeniyle tepki
toplayan Vildan Ay’ın iddiaları şöyle:
Merhaba, ben 5 dil bilen spikere dayak atan kocanın savunması için
karşınızdayım. Hayır, avukatı değilim. Kendisi de değilim. Ben, “5
dil bilen spiker” olarak tanıdığınız Kübra ve “canavar” ilan edilen
kocasının arkadaşıyım. Bu 2 yıllık uzun ve acılı bir hikaye. Ben, o
hikayenin başından beri oradaydım. Gelin şimdi de size
anlatayım:
Kübra ve Neptün’ün hikayesi oldukça romantiktir. Aşık olmaları,
evlenmeleri, balayıları… Dinlemek çok keyiflidir ama oradan
başlamayacağım. Onu bir gün -tüm bu acılar sona ererse- Kübra’dan
dinlemenizi umuyorum.
Kübra 6 aylık hamile. Çalıştığımız Ciner Medya Grubu’nun
yemekhanesinde öğle yemeği yiyoruz. İkimiz varız. Bebekten söz
ediyoruz. Kübra’ya “Doğumdan sonra ne yapmayı düşünüyorsunuz? Annen
mi bakacak, bakıcı mı tutacaksınız?” diye soruyorum. Kübra çekingen
bir şekilde annesi ile pek anlaşamadığını, bebek için iyi bir
bakıcı bulmayı umduğunu anlatıyor. Sonra da ekliyor: “Ben doğuma
giderken bile kimseyi çağırmayacağım. Neptün ile yalnız olalım
istiyorum.”
Doğuma çok kısa bir süre kala Kübra ve Neptün yaş günüme katılıyor.
Çok heyecanlıyız. (Vildan Ay ve Kübra Eken mutlu günlerinde...)
Derken ani gelen doğum haberi. Kübra biraz rahatsızlanmış, gidilen
doktor doğumun hemen gerçekleşmesi gerektiğini söylemiş. Apar topar
hastaneye yatış ve epidural anestezi ile sezaryan doğum… 2 gün
sonra hastaneden ayrılıp eve döndüler. Kübra’nın istediği gibi
yalnız başlarına… Kübra hamileyken çektirdikleri bir fotoğraf
vardı. Evdeki koltukta Kübra, Neptün ve ortalarında bebeğin
ultrason resmi. Aynı kareyi bu kez bebek ile çektiler. … Kübra
başının ağrıdığını söyledi. Neptün ilaç vermek istedi ama emzirdiği
için veremeyeceğini hatırladılar. Kübra bu farklı bir ağrı dedi.
Kısa bir sonra da fenalık geçirerek bayıldı. Neptün hemen 112 Acil
Servisi aradı. O ambulansın şoförünü hala sevgiyle anarız. Hatta
Neptün “bir gün zengin olsam, o adama dile benden ne dile
diyeceğim” der. Zira Neptün “özel hastane daha iyidir, en yakın
özele gidelim” dese de deneyimli çalışan bu beyin kanaması olabilir
diyerek beyin cerrahının bulunacağı devlet hastanesine yetiştiriyor
Kübra’yı… Teşhis beyin kanaması. Hepimiz ilk anda sorduk o soruyu:
Neden? Doktor hatası mı? Doğumda bir şey mi oldu? Düştü mü?
Doktorun kanaati hamileliği sırasında Kübra’nın başını bir yere
sertçe vurmuş olabileceği ve bunun bir anevrizmaya neden olduğu…
Kanamanın doğumdan sonra gerçekleşmesi tesadüf mü, yoksa doğumla
bağlantılı mı, o bilinmiyor… Bu dönemden Kübra’nın tüm arkadaş
çevresine nasihat kalan bilgi, sık sık aramızda konuştuğumuz konu,
kafamızı bir yere vurursak mutlaka ciddiye almamız, özellikle de
baş ağrısı varsa üzerinde durmamız gerektiği…
Bundan sonrası uzun ve sancılı bir süreç… Ta ki Kübra’nın yoğun
bakımdan çıkıp, normal odaya alındığı zamana kadar. İşte orada
hepimiz rahatladık. Kübra’yı ziyaret edebilmeye başladık.
Kimilerimiz ile iletişim kurabildi. Yazılı olarak bebeğinin
nerede/ne durumda olduğunu sordu. Çok sevinçliydik. Kübra
kurtulmuştu. Dinlediğimiz mucize öyküleri gerçek olmuştu.
Sonra yine bir gün hastaneden gelen çok ani ve acı bir haber. Kübra
yeniden yoğun bakımda. Miyopati! Miyopati ne? Bu da nereden çıktı
şimdi? Hani iyileşiyordu? Hastane mikrobu denilen gerçekle öyle
tanıştık işte. Kübra hastane mikrobu kapmış. Kalp kası zayıflamış
ve durmuş. O gün Kübra öldü. Elektroşokla hayata döndürüldü.
Yeniden yoğun bakıma alındı.
Tekrar bir karmaşa. Bin kafadan ayrı ses. Bizim bir tanıdığa da
oldu, yaşadı. Bizim bir tanıdığı da oldu, öldü. Hastane mikrobu
kapmış. Kimden kapmış? Yok kapmamış, tesadüfmüş. Bin ayrı doktor,
bin ayrı kendini doktor sanan…
Bu arada annesinde baş gösteren paranoid bozukluklar ile ilk kez
karşılaştık. Hastane ziyaretlerimizdeki güven vermez hallerini
görüyor ama yaşananların ağırlığına bağlıyorduk. Bir de ortalarda
hiç görünmeyen bir ağabey vardı. Anneden ilk garip iddialar o
dönemde gelmeye başladı. Eşi (Kübra’nın babası) her seferinde
Neptün’ü kenara çekip “sen onları duyma, görmezden gel”dese de
sabır sınırı iyice sınanmaya başlandı. Kübra’nın annesi “ben kızımı
kimselere bırakmam”diyor, bebeği görmeyi ise reddediyordu. İster
istemez şöyle bir işbirliği ortaya çıktı: Neptün bebeğe bakıyor,
anne Kübra ile ilgileniyor.
Kübra fiziken giderek iyileşiyor ama zihinsel olarak bizi çok
üzüyordu. Bir çocuk, hatta bir bebekten farksızdı. Bakmıyor,
iletişim kurmuyordu. Doktorlar uzun bir rehabilitasyon süreci
gerekeceğini söyledi. Neptün, Kübra’nın annesine hep birlikte büyük
bir eve taşınmayı teklif etti. Anneden can acıtıcı yanıt geldi:
“Benim kızımdan artık sana hayır gelmez, onu boşa, bebeği al
git.”
Gün be gün iki aile arasında iletişim koptu. Suçlamalar,
gerilimleri; gerilimler, uzaklaşmayı getirdi. Anne bu arada akıl
almaz işler yapıyor, kızını konuşma ve yürüme terapilerine
götürmesi gerekirken müzikle şifa verdiğini iddia eden bir adama
götürüyordu. Kübra’nın Facebook sayfasını açtı. Oraya Kübra kimliği
ile yazılar yazmaya, resimler paylaşmaya başladı. Biliyorduk, zaten
sağlıklı değildi, zaten acılıydı, üzerinde durmadık. Sonra çeşitli
Facebook sayfalarına “ben Kübra, kocam Neptün başıma vurdu” yazmaya
başladı. Ziyarete giden arkadaşlarımıza “bakın size bir şey
göstereceğim” diyerek Kübra’ya sana kim vurdu diye sorup, Neptün’ün
fotoğrafını göstertmeye başladı.
Olay mahkemeye taşındı. İki aile arasında ipler tamamen koptu.
Neptün annenin akıl sağlığına güvenmediği için bebeği ancak
kendisinin olduğu bir ortamda göstereceğini söyledi. Karşı taraf
bunu reddetti. Zaman böyle geçerken anne kendi yazdığı, kendi
oynadığı bu oyunla bir haber ajansının dikkatini çekti. O ajans bu
haberi “5 dil bilen spikere koca dayağı” adıyla sununca da işler
çığırından çıktı.
Bir iddia, mesnetsiz bir iddia, bir lince dönüştü. Kimse iddiayı
sorgulamadı. Gazeteciler en temel görevlerini yerine getirmedi.
Peşin hüküm veren başlıklar ile haberi ekranlarına, sayfalarına
taşıdılar. Buna da adli tıp raporunu kaynak gösterdiler. Evet, o
raporda darbe olduğuna dair bir kaanat var. Hatırladınız mı, 2 yıl
önce doktoru söylemişti bunu zaten? 2 yıl önce biliyorduk bunu
zaten. O haberde alfabe ile ifade verdiği iddiası var. Evet, çünkü
Kübra şu anda ne öğretilirse onu öğrenecek bir durumda. Tam da bu
yüzden konuşmayı, yürümeyi öğreneceği terapilere gitmeli,
şifacılara değil.
Yine de ortada bir iddia var. Elbette araştırılmalı. Sadece ben
değil 1 milyon kişi “yok” derken 1 kişi bile “var” dese,
araştırılmalı. Mahkeme süreci bu yüzden var.
Siz sevgili meslektaşlar, benim birkaç ay önce tam da bunlardan
bıktığım için istifa ettiğimi biliyor musunuz? Tam da bu yüzden
yıllardır Medya Etiği Platformu’nda mücadele verdiğimizi biliyor
musunuz? Sizin iddia edildi/öne sürüldü haberciliğinizden kurtulmak
için… İddia sahibi kadar, muhatabına da söz vermeyi öğrenmeniz
için… Haberiniz satsın diye “vicdansız koca”, “ahlaksız kadın” gibi
başlıkları kullanmamanız için…
En kötüsü bu yaşananlar gerçekten şiddete uğrayan, acı çeken
kadınlara hakaret… Bu olaydan en büyük zararı onlar görecek. Çünkü
elinizi vicdanınıza koyup sormanızı istiyorum: Kübra spiker
olmasaydı, annesinin 5 dil biliyor (-ki bilmiyor) iddiası
olmasaydı, güzel olmasaydı, yatağında öyle çaresiz, tek başına
görünüyor olmasaydı bu haber medyada bu kadar geniş yer alacak
mıydı? Ve şimdi bir de bir gün büyüyüp bütün bunları öğrenecek
bebeğini düşünün. Düşünün ve orada kalın.
Vildan Ay& Kübra Eken