FOX TV'NİN YENİ 'ÇALAR SAAT'İ İSMAİL KÜÇÜKKAYA; HABERİ SAKLAMADIM, BEDELİNİ ÖDEDİM!
Fox TV'nin “Çalar Saat” isimli sabah programını emanet ettiği Akşam Gazetesi'nin eski genel yayın yönetmeni İsmail Küçükkaya Medyaradar'dan Alev Gürsoy Cimin'e konuştu.
Fox TV’nin o muhteşem binasına İsmail Küçükkaya’nın müthiş
enerjisini uğramış dersem yalan olmaz. Gözleri ışıl ışıldı beni
karşıladığında. Neredeyse tüm yaşantı biçimi değişen, uyku düzeni
bile farklılaşan birinin böylesine enerjik olması açıkçası beni
şaşırttı.
Küçükkaya ekranı çok sevmiş, küçük bir çocuğun gözlerindeki o masum
mutluluk ifadesini gördüm röportajı yaparken onda... Öyle mütevazı
ki "Koskoca genel yayın yönetmeniydin bu kariyerin için büyük bir
düşüş değil mi?” soruma bile oldukça içten yanıt verdi, kızmadı,
bozulmadı. Çok da doğru söyledi, “Herkes anne karnında yönetici
doğmuyor ya da hep yönetici kalacak değil ya... ”
Evet İsmail Küçükkaya 21 yıllık bir gazeteci; mesleğine, habere
aşık. Yıllar sonra gazetecilikten televizyon haberciliğine hızlı
bir geçiş yaparak hepimizi şaşırttı ama çok da yanlış bir karar
vermemiş gibi. Zira hem ekran onu sevmiş hem de o ekranı. Dile
kolay tam 3 saat boyunca ekranda, o üç saatte üçer dilimlik 15’er
dakikalık reklam, ama yine de reytingler tavanda... "Fatih
Portakal’ı taklit ediyor" eleştirilerini haksızlık olarak
nitelendiriyor. Akşam’daki gelişmeleri ise "O sevda benim için
bitti” diyerek yanıtlıyor. Ee ne olsa vicdanı rahat çünkü diyor ki,
"Bütün yazarlarımı sonuna kadar savundum, sınırsız özgürlük
tanıdım, haksızlık yapmadım."
Medyayı ise eleştiriyor çünkü ona göre Türkiye’de en büyük sorun
haberin saklanması... ”Her ne pahasına olursa olsun haber
saklamadım, bedelini ödedim bundan sonrada saklamam, bedelini
ödemeye hazırım" diye de ekliyor. FOX TV’nin haberciliğini ise
beğeniyor. "Sıfır sansür" diyor. Bu kanalla anlaşma hikayesi ise
son derece ilginç. FOX TV Genel Yayın Yönetmeni Doğan Şentürk’ün
cesurluğundan dem vuruyor. “Çalar Saat” programını kapatır kapatmaz
yanıma geldi. Heyecanlıydı, o heyecanın hiç de biteceğini
sanmıyorum çünkü o normal bildiğimiz heyecanlardan değil. Biz
gazetecilerin bir çocuğunda olur, "iş aşkı, meslek aşkı" kimi
meslektaşlarımız seksen yaşına gelse dahi haberlere adeta bir
stajyer heyecanıyla gider, bu işini sevdiğinin, tutkusunun
göstergesidir. Açıkçası dopdolu bir röportaj oldu bana göre.
Sorulan sorulara verilen yanıtlar kaçak göçek olmayınca söyleşi de
keyifli oluyor. O halde daha fazla uzatarak sizleri o keyiften
mahrum etmeyeyim. İyi okumalar diliyorum.
-----------------------------
Röportaj: ALEV GÜRSOY CİMİN
Twiter: gazetecialev
Gmail: [email protected]
İsmail Bey, biraz geç kaldım bunu söylemek için ama yeni
göreviniz, yeni işiniz hayırlı olsun, “Çalar Saat” dilerim hiç
susmasın ya da susturulmasın. Kısa bir süre öncesine kadar Çalar
Saat Fatih Portakal ile çalıyor güne öyle uyanıyorduk. Şimdi güne
farklı bir isim yani sizinle başlıyoruz. Şaşırttınız hepimizi. Uzun
süren gazete yöneticiliğinin ardından nasıl oldu Fox
TV.
Teşekkür ediyorum. Gazeteden ayrıldıktan sonra buradaki gürültü,
patırtıdan uzaklaşmak ve biraz kafa dinlemek için 2 aylığına ABD’ye
gittim. Sosyal medya şirketlerini ziyaret ettim. Mesleğimizin
geleceği nereye doğru gidiyor diye araştırmalar yaparken tam bu
ziyaretin 5. haftasında FOX TV Genel Yayın Yönetmeni Doğan Şentürk
aradı. Doğan, benim çok eski arkadaşım, tanışıklığımız 20 yıl
öncesine kadar gider. Ortak anılarımız çoktur. Doğan telefonda bana
dedi ki "Ya İsmail gel seninle bambaşka bir şey yapalım."
"Hayırdır" dedim. "Herkesi şaşırtalım, şoke edelim mi? " dedi. Ben
Amerika’dayım ve bunları telefonda konuşuyoruz düşünsene. "Edelim
ama nasıl olacak?" dedim. "Gel sabah haberlerini bizde sen sun, 2
yıl da kontrat imzalayalım, ekibimiz de güzel, Amerikan tarzı bir
şey yapalım" dedi. Milleti şoke edelim derken ben zaten teklifle
şoke oldum (gülüyor). Düşünsene 21 yıllık gazetecisin ve böyle bir
teklif alıyorsun, "yapabilir miyim " diye sormadan edemiyor insan.
Neticede 21 yıllık bir gazeteciyim ben ve bana sunulan çok değişik
bir şey. Doğan ile o gün yaklaşık 30 dakika konuştuk telefonda.
Onun açısından keyifli ve heyecan verici bir teklif olmalı
ama sizin açınızdan gerçekten zor.
Sorma. (Gülüyor) ama
şunu biliyordum Alev; Doğan (Şentürk) yüzlerce yıldız yarattı
ekranda. Nazlı Tolga, Fatih Portakal, İrfan Değirmenci de buna
dahil. Çok başarılı ve ufku derin, ileriyi görebiliyor. "Yapabilir
miyim" diye düşünürken Doğan’ın da yanlış bir işe imza atmayacağını
biliyordum aslında. Ama benim için zordu ve çok tarihi bir karardı.
"3-4 gün düşün" dedi ama her gün de aramaya başladı. Bu arada yeni
yayın dönemine 10 gün var düşünsene ve ben daha ABD’deyim. Doğan
dedi ki "Çık gel." Bende baktım telefonda konuşulacak bir mesele
değil, programımı yarıda kestim, atladım geldim. Doğan Şentürk ile
uzun uzun yüz yüze konuştuk. Aldı beni Fox TV Genel Müdürü Pietro
Vicari’ye götürdü. "Neden ben?” diye sordum.
"BENİM İÇİN ZOR VE TARİHİ BİR
KARARDI"
Neden siz peki, tatmin edici bir yanıt aldınız mı
sorunuza?
Doğan dedi ki; "Amerikan tarzı bir iş yapmak
istiyorum. Güvenilir, tarafsız bir gazeteci olsun, bildik bir yüz
sunsun, yaşı da genç olan, bu sensin" dedi. Şunu istiyordu;
ekrandaki kişi tarafsız olsun, yeri geldiğinde hükümeti eleştirsin,
yeri geldiğinde övsün, yani doğru ve gerçek neyse onu söylesin.
Fatih Portakal sonrası çok da kanala ters etki etmeyecek, konusuna
hakim bir isim olarak beni uygun görmüşler. Biliyorlar ki ben
hükümet doğru bir iş yaparsa doğru der alkışlarım, yanlış yapıyorsa
"bu yanlış arkadaş" derim.
Tam da bu noktada Reha Muhtar’ın bir yazısı geldi aklıma.
Fatih’in ana haber sunacağı ilk duyurulduğuna kaleme aldığı yazıda
ilginç bir komplo teorisine yer vermiş. FOX’un ana haber
düzenlemesi için "Amerikan ve İngiliz medyasının muhafazakar
(conservative) sermayesi, Türkiye’de kendisini Eylül için yeniden
konumlandırıyor" demişti. FOX TV’nin dünya medya devi Murdoch’a ait
olduğunu hatırlatan Reha Muhtar, kanalın ana haber yüzü olarak
Fatih Portakal’ı seçmesinin siyasi bir karar olduğunu
savunmuştu.
Hayır, asla katılmıyorum bu bence büyük bir haksızlık . FOX
ekranına şöyle bir bakınca zaten bunun ne kadar yersiz ve haksız
bir düşünce olduğunu anlarsınız. Şu anda televizyonlar arasında en
çok konuşulan FOX TV, Doğan bunu istedi ve başardı. Fatih
Portakal’ın ana habere çekilmesi , benim sabah programını sunmam
ses getirdi. Gazetelerin de, internet sitelerinin de dikkatini
çekti bu değişiklikler. FOX TV habere büyük kıymet veriyor, biraz
da buradan kazanıyor. Ve haberi haber gibi görüyor, bunu herkes
beceremiyor. Yakında daha büyük sürprizler de olacak. Doğan
Şentürk’ün kafasında daha birçok program ve proje var. 2014 ve
2015’te Doğan (Şentürk) bence gündemi belirleyen adam olacak.
FOX’u açıp şöyle bir baktığımda muhalif haberler de
görebiliyoruz. Eleştirel bir bakış da hakim. Son zamanlarda bunu
çok da gördüğümüz söylenemez ekranlarda.
Bravo. Çok
güzel söyledin... Ama Fox’taki bu durumu muhaliflik olarak görme,
çünkü bu kanalın sahibinin medyadan başka işi yok. İşadamı değil,
ihalelerle işi yok, devletle bir işi yok. Bu işten para
kazanıyorlar. Bunu da avantaja çevirmek istiyorlar. Mesela ben ilk
gün ekrana çıktığımda şu sözü verdim: Haber saklamama... Dedim ki
"Bana bazen kızabilirsin, beğenmeyebilirsiniz, ama size söz
veriyorum her haberi vereceğim, haberi saklamayacağım, sansüre asla
olmayacak" izleyici de bana güvendi.
"AKŞAM’DAN GÖREVDEN ALINMAMIN NEDENİ
GEZİ PARKI DAHİL HİÇBİR HABERİ SAKLAMAMAM"
Peki Akşam Gazetesi’ndeyken okuyucu size güveniyor muydu,
neticede oranın en tepe noktasındaki isimdiniz?
Ben işte Fox’taki gibi yayın politikası izlediğim için beni
görevden aldılar. Ben Akşam Gazetesi’nde görevden alındıysam nedeni
başta Gezi Parkı olmak üzere hiçbir haberi saklamamam. Yorum
ayrıdır ama ben hiçbir haberi saklamadım. Gezi Parkı olaylarını en
düzgün, en geniş veren gazetelerden biriydik.
"HÜKÜMET KARŞITI DA YANDAŞI DA DEĞİLİM,
AKŞAM’DA DENGELİ YAYINCILIK YAPTIM"
Gazetede sizden sonra büyük bir kıyım yaşandı. İşte o
çalışma arkadaşlarınız diyor ki "İsmail Küçükkaya da hükümete çok
uzak bir isim değildi ama yerine gelen isim olan Mehmet Ocaktan onu
mumla arattı." Sizin haberciliğiniz ve yöneticiliğinizi aratmış
anladığım kadarıyla Ocaktan...
Bana "hükümet yanlısıydı" denir mi bilemem ama ben hükümet karşıtı
değilim, hükümet yandaşı da değilim. Ben şöyle bakıyorum meseleye;
hiçbir partiyi desteklemiyorum, hiçbiri benim partim değilim. İçime
sinen hiçbir parti yok. Akşam Gazetesinde de dengeli yayıncılık
yaptım.
"YAZARLARIMA EN GENİŞ ÖZGÜRLÜK ALANINI
TANIDIM, ASLA MÜDAHALE ETMEDİM"
Dengeli derken?
Bütün görüşlere yer verdim.
Bütün siyasi partilere gazetemi açtım. Hükümeti yeri geldi övdüm,
yeri geldi eleştirdim. Bütün yazarlarıma en geniş özgürlük alanını
tanıdım, hakaret etmedikleri sürece yazılarına asla müdahale
etmedim ve en önemlisi hiçbir haberi saklamadım. Hatta Gezi Parkı
olayları sırasında TMSF’deydik, "Başka gazetelerle bizi
karşılaştırdılar, bunların hangisi TMSF’de, Akşam ne kadar özgür "
diye haberler çıktı. Ama bir yere kadar yapabildik onu da, o film
bitti.
"İŞİN İÇİNE SİYASET GİRDİ, BANA YÜZDE
YÜZ GÜVENMEZ ANKARA ÇÜNKÜ... "
TMSF’den çok ciddi bir uyarı aldınız mı peki o dönem
haberlerle ilgili?
Asla hiçbir uyarı almadım. TMSF bana çok memnun olduklarını, yola
devam etmemi söyledi ama sonra işin içine siyaset girdi. Ankara
benim orada kalmamı istedi ama yayın politikasına yüzde yüz
güvendikleri birini koymak istedi, çünkü bana yüzde yüz güvenmez
Ankara.
"BEN KENDİLERİNDEN
DEĞİLİM"
Neden?
Çünkü kendilerinden değilim. Beni
severler o ayrı. Merkezde görürler, çünkü ben merkezde bir
insanım.
Merkez derken, ne suya ne sabuna ya da ne şiş yansın ne
kebap mı?
Hayır asla onlar senin tanımlamaların benim
değil. Benimki merkez sağla merkez sol arasında tam bir eksen.
Milletin merkezindeyim ben. Onlar gazetede yüzde yüz güven
duyabilecekleri bir isim olsun istediler. Mehmet Ocaktan’a yüzde
yüz güveniyorlar onu biliyorum ama bana güvenmiyorlar.
"AKŞAM GAZETESİ BENİM İÇİN BİTMİŞTİR,
BÜYÜK BİR SEVDAYDI, O BÜYÜK AŞK SONA ERDİ"
Büyük bir deprem yaşandı sizden sonra, sular bir türlü
durulmadı gazetede. Şu an Akşam’ı nasıl buluyorsunuz, sizden
sonraki durumuna bakınca ne hissediyorsunuz, üzülüyor
musunuz?
Ben akşama ilişkin hiçbir duygu hissetmiyorum. Benim için o diğer
gazetelerden biri gibi artık. Benim için bitti, kendimi bu konuda
terbiye ettim. Akşam’a 13 yıl emek vermiş, 5 yıl da gazeteyi
yönetmiş olarak büyük bir sevda olarak baktım ama o sevda bitti.
Büyük aşk bitince akşam defteri de kapandı, ama Akşam yaşamasını
istediğim gazetelerden biri, meslektaşlarım adına gazetenin
yaşamasını isterim.
"NE YANDAŞIM, NE CANDAŞIM, 3. YOL MÜMKÜN
DEMİŞTİM, BENDEN SONRA GELEN YÖNETİM BAŞKA YOLU
SEÇTİ"
Gazete olarak yaşıyor mu ki? Düşünsenize yazı işleri
toplantısında şu cümle kurulabiliyor. "Biz artık siyasi gazete
olacağız, Başbakan Erdoğan’ı destekleyeceğiz" bu meslek etiğine
uygun mu? Bu bir gazete midir ve ne kadar yaşar?
Böyle yaşayan gazeteler var. Türkiye koşullarında akşamın da
yaşaması doğal. Bu bir yoldur, tercihtir. Ben 3. yol demiştim
gazeteyi yönetmeye başladığımda, "Ben yandaş değilim, ben candaş da
değilim 3. yol mümkün" demiştim. Benden sonra gelen yönetim "Biz
artık 3. yolu seçmiyoruz, bizim yolumuz belli, biz Başbakan’ı
destekliyoruz" dediler. Ne yapayım, ne diyeyim bu bir tercih saygı
duyuyorum.
"TÜRKİYE’DE MEDYA HABERİ HALKTAN
SAKLIYOR"
Açıkçası sizin dönemizde de akşam öyle muhalif yapıda bir
gazete değildi, ancak kör göze almak da
sokmuyordunuz?
Muhalif yazarlarım vardı ve hiçbir
haberi saklamıyordum. Türkiye’de medyanın şu an yaşadığı krizin tek
nedeni haber saklamak.
"GEZİ PARKI’NDA MEDYAYA ÖFKE
DUYULMASININ NEDENİ HABERİN SAKLANMASIYDI"
Kriz mi var medyada?
Elbette. Haberler saklanıyor. Gizleniyor. Gazete ve televizyonlar
artık haberi saklıyor Türkiye’de. İzleyiciyi haberden mahrum
ediyor. Gezi Parkı’ndaki medyaya yönelik tepkinin, öfkenin nedeni
de buydu.
"HABERİ SAKLAMADIM, BEDELİNİ
ÖDEDİM"
Haberi saklamazsan ne oluyor?
Ben işte akşamda
haberi hiç saklamadım, haber neyse onu verdim, gördüm ve bedelini
ödedim.
"ANKARA’YI MEMNUN ETMEK GİBİ BİR DERDİM
YOK"
Fox nasıl peki, her haberi veriyor mu?
Sana bir şey söyleyeyim mi, inanılmaz mutluyum. Her haberi
veriyoruz. Doğan Şentürk diyor ki bana "İstediğin kadar öv,
istediğin kadar eleştir, biz senin iç dengene güveniyoruz." Benim
zaten iç dengem var. Benim öyle Başkent’e selam çakayım, birilerine
yaranmak için mesaj vereyim, memnun edeyim gibi bir derdim yok. Bir
tek bir şey var çok heyecanlıyım, milletle doğrudan iletişim
halindesin. İnanılmaz keyifli. Çok mutluyum onun için. Ankara’ya
değil de millete mesaj veriyorsun.
Peki zor mu ekran karşısında olmak yıllar sonra
gazetecilikten televizyon haberciliğine geçiş?
Sonuçta
canlı yayınlara, televizyon programlarına davet ediliyordum, Ankara
gazeteciliği yaparken yine televizyonlara sık sık çıkıyordum ancak
bu bambaşka bir şey. O saat kuşağında milyonlarca insana hitap
ediyorsun ve sabah gibi çok güçlü bir kuşaktasın ve Türkiye’nin en
büyük kanallarından birindesin neticede ve bu benim sunucu olarak
ilk deneyimim
Ekranın en çok neyini sevdiniz?
Seyirciyle iç
içe olma kısmını.
Kendinizi nasıl buluyorsunuz ekranda?
İlk
günler kötü ve çok heyecanlı ama şu an için gayet rahatım umut var
yani.
Fatih Portakal’ın yerini doldurabildiniz mi, çünkü epeyce
bir kitlesi vardı onun, muhabirlik dönemin de seviliyordu, tabii
sizinde gazeteden belli bir kitleniz vardı?
Valla ilk
gün çok heyecanlıydım. Hayatımda böyle heyecan yaşamadım. Tüm
vücudum titriyordu o gün. 3 saat yayın. "Hadi başlıyoruz" deyip
4gün sonra yayına başladık biz birde. Yaşam biçimim, uyku biçimim,
hepsi değişti. Gece 22’de uyuyorum sabah 03’te kalkıyorum. Her
şeyimi yayına göre ayarladım. Zaten programın 3. gününden sonra
rahatladım, kendimi ekranda daha da rahat hissetmeye başladım.
"ARTIK TELEVİZYON HABERCİSİ OLMAK
İSTİYORUM"
Ekran bağımlılık yapar, o hissi yaşayan ekran yüzleri
vazgeçemezler artık o bir tutkudur, sizi de artık gazetecilikte
değil de televizyonlarda mı göreceğiz yoksa?
Ben artık
televizyon habercisi olmak istiyorum ve önümüzde 2 yıl boyunca bu
işten başka hiçbir iş yapmak istemiyorum. Bu dalda kendimi
geliştirmek istiyorum, zaten adımı attım bu da bana büyük heyecan
veriyor. Bu işi başarmak istiyorum. Sonuçta yaptığımız iş aynı
habercilik.
Doğan Şentürk nasıl olurda size böylesine güvenir, ekranı
teslim eder, hem de öylesine önemli bir reytinge sahip bir kuşağı
acaba hiç mi tereddüt etmedi, "ya yapamazsa" diye
düşünmedi?
Ben bunu Doğan’a sordum. Ailesiyle
tatildeler Bozcaada’da. Mehmet Ali Birand’ı okuyor, Can Dündar’ın
kaleme aldığı ve o sırada aklına ben geliyorum. Eşi Aydan’a
söylüyor, "İsmail nasıl isim sabah için" diye , o da çok iyi fikir
olduğunu söylüyor, sonra Haber Müdürü Kubilay Tümen’i arıyor, o da
çok iyi fikir olduğunu söylüyor. Hatta "Tatil sana yaramış,
kesinlikle çok iyi bir isim, yenilikçi bir fikir" diye de
ekliyor.
"DOĞAN ŞENTÜRK’E ÇOK GÜVENDİM, İYİ BİR
TELEVİZYONCU"
Endişe etmemiş mi hiç?
Onu da sordum. "Abi yok"
dedi. "Biz Fatih’le (Portakal) ilk başladığımızda ilk bir kaç ay
reyting bildiğin sıfırdı ama sonra tuttu, biz bu televizyon işini
biliriz" dedi. Ben de ona güvendim. İki şey istedi benden "Biri
ekranda İsmail Küçükkaya ol, ikincisi ilk 3 ay ne olur reytinglere
bakma, söz mü dedi" "Söz" dedim. Ama ertesi gün geldi sarıldı çünkü
reytingler öyle iyiydi ki biz de çok mutlu olduk. Dilerim bu
reytingler böyle devam eder... Ben ekranda İsmail Küçükkaya
olacağım, bunun sözünü herkese veriyorum.
"FATİH’LE BENZİYOR OLMAMIZ, ONU TAKLİT
ETTİĞİM ANLAMINA GELMİYOR"
Size çok sık yöneltilen bir eleştiri var. Fatih Portakal’ı
taklit ettiğiniz söyleniyor ekranda, bununla ilgili ne
düşünüyorsunuz?
Fatih Portakal çok beğendiğim ve çok
taktir ettiğim bir isim... Bir şey söyleyeyim ilk 2 gün çok geldi
bana bu yönde eleştiriler. Gittim CD’lerini aldım 2 gün evde
izledim neden böyle bir eleştiri geliyor diye, ama bu sabah
programı, format aynı, saat aynı, yaptıklarımız aynı. Bu haksız bir
eleştiri, ekranda İsmail Küçükkaya’yım, öyle de kalacağım. Beni
haber sunmak için çağırmadılar buraya, ne spikerim ne sunucu
gazeteciyim ben hem de 21 yıllık iyi bir gazeteciyim. İlerleyen
zamanda çok iyi olacağıma da inanıyorum. İnsanlar alıştıkça daha da
sevecekler. Ben de çok sevdim...
Ekranın havasına kapılmışsınız, dilerim Çalar Saat hiç
susmaz susturulmaz.
(Gülüyor) Ekranı vallahi çok sevdim
ama o da beni sevdi.
"GENEL YAYIN YÖNETMENİYİM DİYE HAYAT
BOYU EVDE OTURUP TEKLİF Mİ BEKLEYECEKTİM"
Yıllarca bir gazetenin genel yayın yönetmenliğini yaparken
birden böyle ekranlara geçiş, zor olmadı mı? Mesela önceden işten
ayrılan genel yayın yönetmenleri köşesine çekilir, yeni bir
gazeteye transferini beklerdi ama siz öyle yapmadınız, affınıza
sığınarak soruyorum bu soruyu, bir attan inip eşeğe binme durumu
söz konusu mu?
Bak çok önemli bir soru bu. Alev, gazete
genel yayın yönetmenliği muazzam bir güçtü, 5 yıl boyunca yaptım
ben bunu. Bir çeşit sırça köşk gibidir, generallik makamıdır orası.
Bana bu yönde eleştiriler geliyor "Koca genel yayın yönetmeni sabah
haberlerine kadar düştü" dediler, vallahi bu düşme falan değil
bence tam tersine yükselme. Ben gazetecilik yapıyorum, bu işler
rütbe, makam, statü değildir, işin özü gazeteciliktir. Ben sana bir
şey söyleyeyim mi bana bir radyodan da teklif gelmişti, radyocu
bile olabilirdim. Önemli olan habercilik yapabiliyor muyum
yapamıyor muyum bu... Ben yayın yönetmeniyim diye hayatım boyunca
evde oturup yöneticilik teklifi mi bekleyecektim. Bu işler birazda
mütevazılık gerektiriyor.
"MEHMET EMİN KARAMEHMET DEDİ Kİ...
"
Sizi en çok şaşırtan tepki kimden geldi yeni işinizle
ilgili?
Akşam’dan ayrıldıktan sonra Mehmet Emin Karamehmet ile
vedalaşmıştık. Yayına başladığımın 3. günüydü sanırım Mehmet Emin
Bey aradı beni, tebrik etti. "İzledim çok iyidi de peki o kadar
erken nasıl kalkıyorsun" diye sordu. Sonra beni kahve içmeye davet
etti gittim. "Bu sana göre düşük iş değil mi, sen koskoca genel
yayın yönetmeniydin." diye sordu. Ben de "Küçük iş büyük iş diye
bakmıyorum ben meseleye, bu saygı duyduğum bir iş, ayrıca halkla
her gün ilişki içindeyim" dedim. Yani seninki güzel bir soru fakat
ben kendime şöyle baktım. "Arkadaş hayatımın sonuna kadar genel
yayın yönetmeni olacak değilim."
Tabii bir de işin ucunda işsiz kalmak var. Devir çalışma
devri, bir ömür işsiz kalacak halinizde yoktu değil
mi?
Ya kimse bir ömür boyu işsiz kalmaz. Nasibinde,
kısmetinde ne varsa onu yersin. Eninde sonunda bir iş bulursun
ancak mesele sevdiğin işi yapabilmek. Ben işte şu an sevdiğim işi
yapıyorum.
"ŞU AN ÇOK DAHA
ÖZGÜRÜM"
Genel Yayın Yönetmeni oluğunuz günlerin eksikliğini hiç mi
duymuyorsunuz?
Yoo aslında özlemiyorum. Ha şimdi makam
aracın yok, özel şoförün yok, sekreterin yok, bunların hepsi
yöneticiyken vardı. Tabii benim için çok büyük bir kayıp mı asla
değil. Ben şimdi dolmuşa da biniyorum, metrobüse de, metroya da.
Özgürlük bu doğal olan da bu. Diğeri yaptığım işin gereğiydi,
bunlara takılmamak lazım.
"MÜTEVAZI OLMAZSAN
ÖLÜRSÜN"
Ben sizi çözdüm epeyce mütevazısınız?
Valla
öyle, çok sağ ol. Kendime hep bunu söylüyorum: Her zaman haddini
bil, mütevazılığını kaybetme" diğeri adamı öldürür.
Kariyerini zedeler aman "Yapma bunu" diyen oldu
mu?
Çok oldu ama ben hiç böyle düşünmedim. Kariyerimi
zedelemek yerine kariyerime kariyer katar benim Fox gibi saygın bir
kanalda var olmak. Ben evet belki de büyük bir risk aldım ama şimdi
"Yapma" diyenler "İyi ki yapmışsın" diyorlar.
İzleyiciyi sevdiniz mi?
Çok sevdim, onlar da
beni sevdi.
Köşe yazarlığı teklifi gelirse kabul eder misiniz,
tekliflere açık mısınız?
Vallahi şimdi yeni bir işe
girdim ve buraya foxlandım. Ben bu işi çözmeliyim önce. Şu an başka
bir işi kaldıramam.
"FOX TV HALKTAN BİR
KANAL"
FOX TV’nin haberciliğini nasıl buluyorsun, oranın ekibinden
biri olarak değilde gazeteci gözüyle değerlendirirseniz? FOX iyi
fox’luyor mu sahiden?
Kesinlikle. Şunu söyleyebilirim
ki her haberi gönül rahatlığıyla, sansürsüz, özgürce verebiliyoruz.
"Şunu görmeyelim aman" dediğimiz bir haber yok. Her türlü haberi
veriyoruz. Kanal zaten uzun zamandır kendini bir çizgiye oturtmuş.
Kanal siyasilere mesaj vermek yerine halktan haberleri seçiyor
çünkü halktan. Patronunun medyadan başka hiç bir işi yok. O nedenle
gerçek habercilik yapılabiliyor. Bak burası çok önemli patronun
medyadan başka işi olmayınca, Ankara’ya mesaj verme derdi de
olmuyor.
"MEHMET EMİN BEY MEDYAYI SAHİPSİZ
BIRAKTI"
Türkiye’de medyanın belki de en büyük problemlerinden biri
medya patronlarının aynı zamanda işadamı olması değil
mi?
Direkt bunu söylersem çok gerçekçi olmaz. Ben
meseleye şöyle bakıyorum. Yine de Aydın Doğan’ın yaptığı gibi
medyayı kendi içinde kar etmesi gereken şirket olarak görmeli medya
patronları. Mesela bizim Mehmet Emin Bey, medyayı sahipsiz bıraktı,
ilgilenmedi, karışmadı. Ama onun şirketleri baştan beri hep
borçluydu.
"MEHMET EMİN BEY BİR BEDEL
ÖDEDİ"
Nasıl bir patrondu, Mehmet Emin Karamehmet?
Çok
düzgün bir adamdır. Sınırsız özgülürlük tanır sana, çok saygı
duyar, duydurur. Hayatım boyunca unutmayacağım minnettarım
habercilikte sağladığı özgürlüğüne. Ama medyaya gerekli ilgiyi
göstermedi. Mehmet Emin Bey, dünya çapında oyuncuydu. Turkcell,
Digitürk, gibi. O kadar büyük bir dünyadaydı ki bu taraf ona küçük
geliyordu. İlk aldığından bu yana Akşam ve Show TV zarardaydı,
borçluydu. Bunun bedelini de Mehmet Emin Bey ödedi.
"MEHMET EMİN KARAMEHMET İÇİN SON
YOKTUR"
Kötü bir son oldu onun için...
Mehmet Emin Bey
için son yoktur. O oyun içinde olmayı tercih eder ama medyadan
çekiliyor. Medyanın içinde bundan sonra olmayacak, Digitürk’ü de
sattıktan sonra. Bence onun için doğru olan da bu. Medyadan
çekilmesi onun için iyi.
Anchormanlik hayaliniz de var mı?
Yok vallahi
yemin ederim ki. Samimi olarak söyleyeyim Doğan bana anchormanlik
teklifinde bulunsaydı kabul etmezdim. O çok başka bir şey. Benim
uzun vadede hayalim Amerika’daki o adamlar gibi farklı formatta
programlar yapmak istiyorum. Kameraya 2 sene alışayım, sonra akşam
kuşağında farklı işler yapmak istiyorum.
Diğer sabah programlarını nasıl buluyorsunuz, onlar
karşısında iddialı mısınız?
Vallahi açık söylemek
gerekirse çok izlemedim diğer programları. Şimdi ben onlarla
yarışmam, yarışamam bu onlara haksızlık, bana da saygısızlık olur
çünkü hepimizin tarzı çok farklı. Hepimizin kitlesi çok ayrı. Bu
daha başlangıç sonuçta ben çok yeniyim çok beylik laflar edersem
uygun olmaz.
Reytingleri karşılaştırırsak
nasıl?
Reytinglerimiz gayet iyi. Ama sonuçta düşün ki
diğer kanallar 2 saat program yapıyorsa biz sabahta 3 saat canlı
program yapıyoruz. Her 15 dakika arasında reklam kuşağı var. Az
önce de dediğim gibi karşılaştırmak onlara haksızlık bana
saygısızlık olur.
"BUNDAN 1 YIL SONRASINI KENDİM İÇİN
HAYAL BİLE EDEMİYORUM"
Bu bir hayal miydi?
Yani açıkçası hiç aklıma
gelmezdi. Ama şunu söyleyeyim bundan sonra ben ekranda olurum.
İşimi çok ciddiye alıyorum, bundan 1 yıl sonrası kendim için tahmin
bile edemiyorum. Hayatımın böyle olacağını kırk yıl düşünsem aklıma
getirmezdim.
"ASIL İŞİMİ
BULDUM"
Ben inanılmaz mutlu gördüm sizi, gözlerinizin için parıl
parıl?
Gerçekten acayip mutluyum. Televizyoncu
arkadaşlarım bile "Sen asıl işini, kendi alanını bulmuşun"
diyorlar. Gazeteciliğe zaten aşkla bağlıyım.
"AKŞAM GRUBUNDA SON 10 YILDA BİR TEK GÜN
DÜZENLİ MAAŞ ALMADIM"
Dile kolay tam 5 yıl bir gazetede yöneticiydiniz. Peki
vicdanınız rahat mı, eski çalışanlarınızın yüzüne rahat bakabiliyor
musunuz, çünkü onca zaman maaş alamadılar büyük sıkıntı yaşadılar
akşamda?
Ben bir şey söyleyeyim mi Alev, bak bu gazetede 13 yıl çalıştım ve
son 10 yılda maaşımı düzgün aldığım tek bir gün olmadı.
Öyle bir koltukta neden oturdunuz ki?
Olur mu
öyle bırakıp gitmek, mücadele edeceksin ve ben bunu yaptım. Ben
ayrıldığım gün herkes hakkını aldı, ben o meseleyi çözdüm. Kimsenin
alacağı kalmadı. Son 2 yılda zaten biz bunu içimizde çözmüştük.
TMSF bu şirkete geldiğinde Akşam’ın maaş sorunu yoktu.
"BÜYÜK BEDEL
ÖDEDİM"
Yıllarca da çektiler ama...
Hepimiz hep
beraber çektik. Zaten o süreçte iş bulan da çekti gitti. Ama herkes
hakkını aldı. Bırakıp giderdim ama yapmadım. Ama çok ağır bir bedel
ödedim, düşünsene maaşların ödenmediği bir yerde yaşadığın
psikolojiyi. Son iki yılda mesaimin büyük bölümünü gazeteciliğe
değil reklam işlerine verdik. Çalışanların maaşları ödensin diye
reklamcılara büyük zaman ayırdım, ama ekibimle bu işi çözdüm.
Peki medyanın en büyük problemi ne?
Sence
ne?
Bence medyanın gerçekte medya olmaması, sansür, oto sansür,
korkarak habercilik yapmak. Kendi kendini törpülemek. Daha uzar
gider benim açımdan, ben size sordum soruyu.
Güzel
yanıttı. Bence de öyle. Medyanın en büyük sorunu haber saklaması,
en büyük mesele bu. Haberler saklandığı için de milletin güveni
azalıyor. Milletin güveni azalınca da kısır döndü başlıyor.
"MEDYA HABER SAKLAYARAK KAYBETTİ, EN
BÜYÜK SORUNU BU MEDYANIN"
Oto sansür de büyük problem sanırım son
yıllarda?
Başbakan veya adamları birilerini arayıp da
"Şunu şöyle yapın, bunu böyle yapmayın" demez. Ama onlar sizin ya
da sizin patronlarınızın hassasiyetlerine göre gard alıyorlar.
Mesela Başbakan kimi zaman sizi gezilerine, yurt dışı seyahatlerine
çağırmıyor. Senin patronun için senin o gezide olman önemliyse bu
bile bir baskı oluyor. Sembolik adımlar atılıyor böyle. Bunu
hükümet hissettiriyor bir türlü.
Hükümetin medya üzerinde gözle görülür çok büyük bir
baskısı var mı peki?
Valla ben beş yıl boyunca bir
baskı hissetmedim üzerimde.
"VİCDANIM ÇOK RAHAT HİÇBİR YAZARIMI
HARCAMADIM, HEP SAHİP ÇIKTIM"
Allah aşkına onlarca köşe yazarı gitti. Medyada bir yaprak
dökümü var hala da sürüyor. Hiç kelle istenmedi mi sizden. "Ya şu
yazarınız rahatsız ediyor yazılarıyla" vs... şeklinde bir imada
bile bulunulmadı mı? Zira muhalif denebilecek oldukça fazla kalem
vardı Akşam’da. Yaşamadım diyorsanız hala umut var diyeceğim...
Samimi bir yanıt istiyorum.
Şöyle ki bir rahatsızlık olduğunu bir şekilde anlıyorsunuz. Size
hissettiriyorlar. Bir gün Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, 20 tane
üst düzey gazeteciyle bir toplantıdayken, böyle bilgilendirme
toplantıları yapılırdı. Ben katıldım bunlardan birine, orada mesela
benim yazarlarımdan Hüsnü Mahalli’yle ilgili bir takım sözleri
oldu. Normalde böyle şeyler olur ancak kimse sana açıktan "Şunu
istemiyoruz, derhal at" demez. Hissettirir. Ama vicdanım çok rahat
hiçbir yazarımı harcatmadım, sahip çıktım sonuna dek. Bana dört gün
boyunca "kal" diye ısrar etti mesela Cengiz Özdemir "Yayın
yönetmenliğinden ayrıl, gel yönetim katına çık, maaşın, sekreterin
tüm statün devam etsin" dedi ben kabul etmedim. "Mesela Başbakan
arasa bile kalmaz mısın" dedi, "Kalmam" dedim. Düşünsene genel
yayın yönetmenliğinden alınacaksın orada kalacaksın içine sindirip,
bu ne meslek ahlakına uyar ne de benim meslek anlayışıma...
"BEN DE BİLİRDİM GEZİ’Yİ MİNİCİK GÖRMEYİ
AMA HABERCİYSEN OLMUYOR İŞTE"
Bu düzen normal mi, hükümetin bu kadar medya içinde olması,
Cengiz Özdemir’in böyle bir talepte bulunması
sizden?
Ama TMSF geldi neticede, sonuçta devlet geldi
bu normal. İşleyiş değişti devlet geldi artık. Diyemezsiniz ki "Her
şey eskisi gibi devam etsin."... Ben işte devlet geldi, eskisi gibi
devam edeyim dedim olmadı. Edemezsin ettirmezler. Ben de bilirdim
Gezi Parkı olaylarını haberleştirirken hükümete yakın bazı
gazeteler gibi minicik görmeyi ya da görmemeyi. Kimse de bana bir
şey demezdi. Fıstık gibi devam ederdim. Ama haberciysen olmuyor.
Bunları yapmadığım içinde yol göründü bana.
"MEDYA İKİ YILDIR TİYATRO
OYNUYORDU"
Gezi Parkı’ndan bahsettiniz bende sormadan edemeyeceğim;
Gezi olaylarında mesele neydi, medya neden bu kadar tepki
gördü?
Medya artık tiyatro oynamaya başlamıştı son iki
yıldır. Haberleri olduğu gibi vermiyor, eleştiri yapmıyor, hükümeti
uyarmıyordu. Hep lay lay lom haberler yapılıyordu. Buna gazeteler
de tüm televizyonlar da dahil. Tepki de git gide büyüdü. Vatandaş
dedi ki "Siz neden işinizi yapmıyorsunuz, görevinizi yerine
getirmiyorsunuz"...
"GEZİ SONRASI MEDYA NORMALE DÖNDÜ,
HABERLERİ GÖRMEYE BAŞLADI"
Medya görevini yapmıyor muydu
gerçekten?
Yapmıyordu tabii...
"FOX’TA HABERLERİ SIFIR SANSÜRSÜZ
VERİYORUZ"
Şimdi nasıl peki durum, Gezi bir şeyleri değiştirebildi mi
bari?
Gezi’den sonra şöyle bir silkelendiler. Medya
normale döndü büyük oranda. Şimdi bir olay oldu mu haberi hemen
hemen herkes vermeye başladı. Burada Fox’un etkisi de büyük. Ben
neden Fox’u kabul ettim biliyor musun Gezi sürecinde benim bütün
yakın çevrem "FOX’u izliyoruz, haberi saklamıyor "dedi. Biz mesela
haberleri FOX’ta sıfır sansürsüz veriyoruz.
"HİÇBİR HABERİ GİZLEMEMEM İPİMİ
ÇEKTİ"
Zaten sizin ipinizi de büyük oranda Gezi çekti Akşam’da
değil mi?
Hayır direkt gezi dersek yanlış olur. Doğru tanımı bunun şu: Hiç
bir haberi gizlememe kararlılığım ipimi çekti. Hükümet benim hiçbir
haberi gizlemediğimi biliyordu. Gezi Parkı olayını da bana kalırsa
daha küçük vermemi isterlerdi, bana böyle bir şey gelmese de bunu
hissediyorum. Yine de şunun altını tekrar çizmek isterim, benim
nasıl bir gazeteci olduğumu bildikleri için sistemde kalmamı
istediler. "Yazmaya devam et" dediler. Ben istemedim.
Sizden sonra göreve gelen Mehmet Ocaktan’ı nasıl
buluyorsunuz?
Akşam’a gelen iki yönetici de yani hem
Mehmet Ocaktan hem de Murat Kelkitlioğlu gazeteci. Uzun zamandır bu
işi yapıyor. Hükümete yakın olmak veya Başbakan’ı
destekleyeceklerini açıklamaları bir tercihtir. Desteklenebilir de,
eleştirilebilir de. Onlar gazeteci. Hükümeti desteklemek adına bir
gazetecilik yapılır mı yapılmaz mı, onu bilmiyorum. Bunu zaman
içerisinde hep beraber göreceğiz.
Ya Akşam’ın yayın politikası?
İşte bu soruya
net yanıt verebilir. 360 derece değişti bu çok açık.
"AKŞAM’IN YAYIN POLİTİKASI 360 DERECE
DEĞİŞTİ"
Medya özgürlüğü anlamında Türkiye en karanlık dönemini mi
yaşıyor?
Valla öyle diyemem biz FOX’ta özgürce bütün haberleri veriyoruz.
Bunu söylersem kendimize de haksızlık olur. Değişik gazetelerin
yayın çizgilerine de bakıyorsun onlar da suya sabuna dokunuyor.
Özgürce, muhalif tarzda haberleri veriyor. Yani burada bütün medya
yerine kısmi olarak bir kısım medyayı eleştirebiliriz. Sonuçta
bugün Türkiye’de Başbakan’a bile her türlü eleştiriyi
yapabiliyorsunuz.
Gazetecilik yapılıyor mu yani ülkemizde gerçek
manada?
Tabii ki.. Yapan da var yapmayan da var.
Türkiye’deki temel sorun bizim meslektaşlarımızın büyük bölümünün
hiç gazetecilik yapmaması şu anda.
"BAZI GAZETECİLERİN TEK İŞİ HÜKÜMETİ
DESTEKLEMEK"
Peki ne yapıyorlar?
Hükümeti destekliyorlar
sadece, başka işleri yok. İdeolojik olarak desteklemeleri normal
ama gazeteciliğe yansıtmak yanlış. Ben mesela bir hükümete körü
körüne muhalefet etmeyi de doğru bulmuyorum, doğrudan desteklemeyi
de. Ben hiç bir hükümete böyle yaklaşmadım.
AK Parti hükümetini nasıl buluyorsunuz var mı
eleştirdiğiniz yönleri?
Bu hükümetin son iki yıldaki
dış politikasını şimdi gelde eleştirme, neyini destekleyebilirsin
ki? Bizi neredeyse savaşın eşiğine getirdiler uygulanan yanlış
politikalarla. Bunu nasıl görmezsin. Birde sağlıkta yaptıkları
büyük devrimi nasıl inkar edebilirsin? Zaten ediyorsan bu ülkede
yaşadığından şüphe ederim ben senin. SSK, BAĞ-KUR birleştirildi,
bunlar önemli çalışmalardı. Mesele her olaya ayrı ayrı
bakabilmekte.
Ne güzel. Röportajımızın da böylelikle burada sonuna geldik
artık son sözleriniz varsa medyadaki arkadaşlarınıza mesajınız
varsa alayım ve ileteyim.
İşsiz kaldığım ilk günden bu
yana bana destek olan arayan, soran tüm arkadaşlarıma teşekkür borç
bilirim. Her zaman yanımda oldular, hiç eksikliklerini
hissettirmediler. Bütün bunlara vesile olduğu içinde sevgili dostum
Doğan Şentürk’e büyük bir teşekkürü borç bilirim. Ömrümce de bu
cesur ve yenilikçi kararını unutmayacağım. Doğan beni Pietro’ya
götürdüğünde "Benden ne bekliyorsunuz" diye sordum. Sadece
"respect, respect" dedi, yani bütün herkesime "Saygı duy" dedi. Ve
ekledi bak biz 2 kez devrim yaptık sabah haberlerinde 3.’sü en
büyük devrim dedi.
Medyaradar’ı da sorayım son olarak
size?
Medyaradar benim her gün okuduğum 4 medya
sitesinden biri. İnanılmaz bir atak yaptı. Dedikodu haberleri değil
gerçek haberleri veriyor. Atlamadan şunu söyleyeyim,
röportajlarınızı da çok beğeniyorum, muhteşem.
Çok teşekkür ediyorum. Dilerim Çalar Saat hep sizinle çalar
ve hiç susmaz susturulmaz
Çok sağol . Dilerim öyle
olur...