FilmLoverss 2019’un en iyi filmlerini seçti - Sayfa 8

13. Monos

Devasa bir açık alan, sarp kayalar, ürkütücü bir uçurum, gökyüzü kaplayan bulutlar. En düz tabirle bir dağın tepesi. Neredeyse hiçliğin ortası. Bu hiçliğin tam göbeğinde sekiz tane çocuk. Silahlılar, gündüzlerini hipnotize edici eğitimlerle geçiriyorlar. Zaman zaman kadraja giren ve bu çocukların üst rütbesiymiş gibi görünen ama bir otorite figure olmaktan çok uzak bir cüce. Tanrının bile varlığından haberdar olmadığı bu kesiminde bu sekiz çocuk neden böyle fiziksel anlamda zorlayıcı bir eğitime tabi tutuluyorlar, neden silahları var? Ve en büyük soru; neden buradalar? Alejandro Landes’in imzasını taşıyan, bu yılın adından övgüyle söz ettiren filmlerinden biri olan Monos, büyük soru işaretleriyle başlıyor. Devamında ortaya çıkan kaosun kökenini ararken sergilediği teknik meziyet filmi, son dönemin en yoğun sinematik deneyimlerinden birine dönüştürüyor.


820
FilmLoverss 2019’un en iyi filmlerini seçti - Sayfa 9

12. High Life

Son olarak Parisli bir sanatçının gerçek aşkı ararken yaşadıklarına odaklanan İçimdeki Güneş – Un beau soleil intérieur’ünü izlediğimiz Fransız auteur Claire Denis, tamamen İngilizce çektiği ilk filmi High Life’ta uzayın derinliklerinde meditatif bir yolculuğa çıkarıyor seyirciyi. Film boyunca içinde olacağımız uzay gemisinin içinde, bir bebekle yalnız başına genç bir adam, gündelik rutinlerini gerçekleştiriyor filmin başında. Ne tam olarak bu adamın kim olduğuna ne de içinde bulunduğu uzay gemisinin tam olarak nasıl bir görevle yola çıktığına dair bir bilgi sunuluyor seyirciye. Böylesi bir gemide bir bebeğin bulunması bile başlı başına tuhaf. Daha önce 2001 yapımı Her Gün Başka Bela – Trouble Every Day ile, vampir filmi alt türünün kodlarıyla kendi üslubunca oynayarak son derece özgün bir yapıt ortaya koyan Denis, bu kez de aynısını bilimkurgu janrı için yapıyor.


920
FilmLoverss 2019’un en iyi filmlerini seçti - Sayfa 10

11. Lanetli Kumaş – In Fabric

Lanetli bir elbise giyen iki karaktere odaklanan yapım, 70’lerde korku sinemasının bir alt türü olarak çıkan ve Dario Argento, Mario Bava gibi yönetmenlerin filmleriyle anılan giallo türünden çokça yararlanıyor. Kırmızı tonlarının hâkim olduğu parlak renk paleti ve grafik şiddet kullanımıyla türün stilize estetiğinden beslenen Lanetli Kumaş, anlamın türlü absürdlükler içerisinde gitgide yittiği etkileyici bir korku/komedi. Yönetmen Peter Strickland, kırmızı elbisenin satın alındığı mağazada çalışan, bilmece gibi konuşan ve şiddet/erotizm temalı ritüeller gerçekleştiren “cadılar” vesilesiyle Suspiria ve Hatchet for the Honeymoon gibi klasiklerdeki aşırılığı yakalıyor. Öte yandan, ikisi de işçi sınıfına mensup ana karakterlerin gündelik dertleri, cadıların stilize dünyasıyla ironik bir tezat oluşturarak filme mizahi bir yan katıyor.


1020
FilmLoverss 2019’un en iyi filmlerini seçti - Sayfa 11

10. Ritüel – Midsommar

Korku sineması, ilk günlerinden itibaren bilinmezin bireyler üzerinde yarattığı tedirginlik temeli üzerine kurulmuştur. Bu bilinmezlik durumu da genel itibarıyla karanlıkla sağlanır, karanlıktan çıkan bir korku figürü -sıklıkla jump scare mantığıyla- seyircileri tedirgin eder. Lakin Aster’ın Midsommar’daki üslubu bunun tam zıttı. Bu köyün film boyunca şiddet dozu daha da artan ritüellerine dair herhangi bir eğilim asla yok; aksine ne olup bitiyorsa en ince detayına kadar seyircilerin de bunlara şahitlik etmesinden yana tercihlerde bulunuyor. Bu sebeple şiddet yüklü ritüellerin yaratacağı korku hissinin içi gittikçe boşalırken, Midsommar’ın tedirginlik edicilik düzeyi hep aynı çizgide devam ediyor ki bunun da Aster’ın filmdeki en büyük başarısı olduğu pekâlâ söylenebilir.


1120