Fethullah Gülen'den Kobani ve IŞİD yorumu! Allah'a hesap veremezler!
Kobani'de yaşanan son gelişmeler ile Türkiye'nin IŞİD'e karşı operasyona girme tartışmaları Fethullah Gülen'in de son sohbetine konu oldu.
Türkiye'nin birçok yerinde IŞİD saldırılarını protesto eden ve
Kobani'ye destek veren gruplar meydanlara indi. Çıkan olaylarda ilk
belirlemelere göre 13 kişi hayatını kaybetti, çok sayıda kişi
yaralandı.
Olaylarla ilgili bir açıklama da Fethullah Gülen'den geldi.
Hükümete ağır eleştirilerde bulunan Gülen, bazı küçük ihmallerin
çok büyük olaylara sebebiyet verebileceğini belirterek "Böyle
maceraperestlerin cennete girmeleri katiyen düşünülemez. Böyle bir
macerayla milleti felakete sürükleyenler, bir yönüyle bizim ikbal
mülahazalarımızı karartanlar, istikbal düşüncelerimiz üzerine zift
sıkanlar, Allah huzurunda yüz bulamazlar" dedi.
Gülen'in "Millet Meselelerinin Maceraya Tahammülü Yoktur" başlıklı
son sohbeti Herkul.org'de yayınlandı.
Gülen'in sohbetinden öne çıkan bölümler şöyle:
"Allah Rasûlü, “Sizden biriniz bir münker (kötülük) gördüğü zaman
onu eliyle düzeltsin. Buna gücü yetmezse, diliyle onun çirkin
olduğunu söylesin ve kötülüğün önüne geçsin. Buna da gücü yetmezse,
hiç olmazsa, o işin kötülüğünü vicdanında duyup müteessir olsun; o
çirkin sıfatlara ve günahlara karşı kalbinden tavır belirlesin;
çünkü bu sonuncusu, imanın en zayıf derecesidir.”
CİDDİ DEVLET ADAMLIĞI....
Ciddi devlet adamlığı, popülizmden ve maceraperestlikten uzaklığı
zaruri kılar.
Abdurrahman Azzâm’ın “Ebedî Risalet”te ifade ettiği gibi, İslam’ın
bütün savaşları müdafaa savaşıdır. Yani doğrudan doğruya size
saldırıyorlarsa veya saldırma ihtimali çok yüksek ise, o mevzuda
tahşidat yapmış üzerinize geliyorlarsa şayet, o zaman icab ederse
“kader denk”i bile değerlendirerek üzerlerine gidebilirsiniz. Yoksa
hafizanallah, ne getireceği belli olmayan maceralara
giremezsiniz!
ALLAH'A HESAP VEREMEZLER!
Bir macerayla milleti felakete sürükleyenler Allah’a hesabını
veremezler
Mevcut muhafaza edilmezse, mefkud avlanamaz. Mevcutla elde edilecek
şeyler elde edilir. Mevcudu bitirdiğiniz zaman, her şeyinizi
bitirmiş olursunuz. Meselenin maceraya tahammülü yoktur. Büyük
işlerde bazen çok küçük ihmaller, görmemeler çok büyük gailelere,
falsolara sebebiyet verir. Bir falsoya sebebiyet vermesi, bir
milletin kuvve-i maneviyesini kırma, onu felç etme demektir ve hiç
kimsenin buna hakkı yoktur. Böyle bir şey yapan insanlar, bütün o
insanların, o toplumun, o milletin vebaliyle ahirette haşr u neşr
olurlar. Böyle maceraperestlerin cennete girmeleri katiyen
düşünülemez. Böyle bir macerayla milleti felakete sürükleyenler,
bir yönüyle bizim ikbal mülahazalarımızı karartanlar, istikbal
düşüncelerimiz üzerine zift sıkanlar, Allah huzurunda yüz
bulamazlar, varacakları yer de gayyadır onların, Müslüman
görünseler bile.
Müdafaa edilecekse, orada müdafaa stratejisi kullanılır. Üzerinize
geliyor, gücünüz de yetiyorsa, bu defa anlaşmadan vazgeçersiniz
orada, yiğitliklerinizi sergilersiniz, Uhud’da olduğu gibi,
Bedir’de olduğu gibi. “Bu can bu uğurda kurban!” dersiniz,
Çanakkale kahramanlarının yaptığı gibi: Mektep talebeleri ne harp
bilirler, ne savaş bilirler. Ama düşman gelip kapıya dayanınca,
başlarındaki sarıkları söküp, bellerine birer pişton, birer kılıç
sokarak Çanakkale’ye koşmuşlardır. Allah’ın izni ve inayetiyle de o
savaş kazanılır orada. En zayıf olduğumuz dönemde, maceraya kurban
edildiğimiz dönemde -Allah’ın izni ve inayetiyle- gösterilmesi
gerekli olan iktiham gösterildiği için, düşman orada tersyüz
edilmiştir.
Şu andaki o mesâviye, o yakışıksızca, densizce saldırılara karşı
da, yine milletimizin vahdeti, birliği, bütünlüğü adına,
ayrıştırmalara karşı katlanıyoruz. Küfretseler, sövseler,
hakaretlerle kirletmeye çalışsalar, zift saçsalar, her gün elli
türlü yalanla üzerimize gelseler de milletin birliği ve bütünlüğü
adına gerekli olan şey ne ise onu yapar, o densizce şeylere
mukabelede bulunmayız. “Herkes karakterinin gereğini sergiler” der,
“Hasbunallahu ve ni’mel vekîl” ile soluklanırız, “ni’me’l-mevlâ ve
ni’me’n-nasîr” diyerek o soluklanmayı taçlandırırız; “Hasbiyallahu
lâ ilâhe illâ hû aleyhi tevekkeltu ve huve rabbu’l-arşi’l-azîm”
diyerek Allah’a sığınır, işimizi O’na havale ederiz.