11 Mar 2017 09:12
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 22:32
Fethullah Gülen Tuncay Özkan'ı böyle tehdit etmiş: "Senin derini yüzüp içine ot basacağım"
CHP İzmir Milletvekili Tuncay Özkan, Habertürk TV ekranlarında yayınlanan Akılda Kalan programında Veyis Ateş'in sorularını yanıtladı...
CHP İzmir Milletvekili Tuncay Özkan, Habertürk TV ekranlarında
yayınlanan Akılda Kalan programında Veyis Ateş'in sorularını
yanıtladı.
Özkan, Gülen'le röportajını anlatırken Fethullah Gülen'in kendisine kamera arkasındaki sözlerini, "Bana 'senin derini yüzüp ot basacağım' dedi. 'Bunu senin yanına bırakmayacağım' dedi" ifadeleriyle anlattı.
İşte Tuncay Özkan'ın açıklamalarından satırbaşları:
"10 Mart benim özgürlüğümün üçüncü yılı. Siyasetçinin sorumlulukları vardır. Parlamento dışı denetim organısınız ve o koltuğun hakkını vermelisiniz. Bireysel bir yok siyasette. Buraya geldiğimize göre bu yerin hakkını vermek üzere bir yolculuk yapacaksınız. Yoksa topluma karşıt sorumluluğumuz çok fazla olur ve onun altından kalkamazsınız. 30 -40 yıllık tanışıklığımız olan insanlarla meydanlarda televizyonlarda kavga ediyoruz.
"ALTI YAŞINDA GAZETECİ OLACAĞIM DEDİ"
"Altı yaşında Malazgirt okulunda öğretmenim bana sordu. Gazeteci olacağım dedim. Galiba babamın matbaacı olmasından gelen bir şey. Sonra ideolojik bir şey olarak içime yerleşti. Gazeteciler hep o gerçeğin peşinden koşan insanlar. Bir hayranlık olağanüstü bir saygı. Evde Bülent Ecevit'in yazıları okunuyordu. Mete Akyol'un yazıları okunurdu. Bunlar beni çok etkiliyordu."
HİÇ PİŞMAN OLDU MU?
"Bugün tekrar başlasam aynı şeyleri daha derli toplu yapardım. Gazetecilik konusunda hiçbir pişmanlığım yoktur. Eksik bıraktıklarım vardır. Bizim mesleğimizde günlük yaşarız ertesi gün tekrar doğarız. Ben tazminat davası kaybetmeyen bir adamım. Gazeteciliğim böyle bir gazetecilik. Çok duygusalım. Yoksa nasıl yaşar insan? Beş buçuk yıl boyunca bu ülkenin gelecek güzel günlerine tutundum. Dışarıda sizi bekleyen o büyük aşk..."
"Babam matbaa işçisiydi. Ondan hatırladığım şey götürüldüğü tahkikat komisyonları sırasında bu Demokrat Parti'nin Bülent Ecevit yazılarını dizdiği için 15 gün boyunca yediği falaka. Baba zaten 40 yaşında vefat etti kanserden. Kurşun kazanlarından çıkan zehirle vefat etti. Galiba daha çok babacıyım. Babamla olan bütün fotoğraflarım adli emanette. Çocukluğum yoksulluk içinde ama çok şükür kimseye muhtaç olmadan geçti. Babam Ulus Gazetesi kapandıktan sonra TBMM matbaasına geçmişti. Orada vefat etti. Aslında benim mecliste üçüncü evrem bu evre. Bir babamla beraber çocukluğu geçirdiğim meclis var. Bahçesinde top oynayıp babamın arkadaşlarından dersler aldığım ya da onları dinleyerek etkilendiğim. İkinci evrem Cumhuriyet gazetesinin parlamento muhabiri olarak bulunduğum ve şimdi de milletvekili olarak bulunuyorum. Binaya yapılan şeylere çok üzülüyorum. Müze eser olarak korunması gerekirdi."
"SESİ OLMAYANLARIN SESİ OLMAK İSTEDİM"
"Küçük ilan gazetelerinde, takvimden, günün yemeği, günün sözü falan toparlıyoruz onları çiziyoruz bastırıyoruz ve akşam üzeri Ulus'ta satıyoruz. Hürgün, Cumhuriyet'e karşı çıkartılan bir gazete deneyi. Hürriyet çıkarmıştı. Benim meslekte dört beş tane idolüm var. Bir Yılmaz Gümüşbaş vardı. Müthiş gazeteci. Ümit Gürtuna. Benim ustam. Ayberk Temel, Sufu Tuğrul müthiş bir kadro var. Bu insanlar çok önemli yerlerdeler o zaman. Ben para falan düşünmedim. Sadece sesi olmayanların sesi olmak istedim. Dört yıl para almadan çalıştım. Önemli olan şey bu meslekte ses olabilmektir. Önemli olan şey dünyayı değiştirebileceğinize sadece kendizi değil insanları da ianandırabilmektir. Ben büyük bir kısmını başardım. Gazetecilik bayrağını yere düşürdüğümü zannetmiyorum. Cumhuriyet bilinci ve yolsuzluklarla mücadele olarak çok önemli katkılarım olduğunu düşünmüşümdür her zaman."
CUMHURİYET'E NASIL GEÇTİ?
"Yalçın Doğan beni çağırdı. 'Çok beğendim yaptığın işleri' dedi. Bir ay denediler. Şubat ayının 23'ü gibi gittim başladım. Ben hep gece bekçilinden geldim derim. Gece muhabiriydim. Sonra milli eğitim, Başbakanlık derken yükseldim. Dönem tam Turgut Özal yılları. O dönem küçükler Anavatan Partisini takip ediyorlar. Benim meslekteki asıl kazancım mesleğin eskileriyle yeni kuşağın değişiminden biraz önce gelmiş olmamdır. O zaman Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık muhabirliği yaptım önce. Sonra parlamento muhabirliğine geçtim. Turgut Özal çok sıcak bir insandı."
"80 'li yıllar Süleyman Demirel Zincirbozan'dan yeni gelmiş. Bir soru sordum. Bana 'Sen içeri gelsene çay içmeye' dedi. Gittim. Çok iyi gazeteci olacaksın dedi. 'Nereden biliyorsunuz?' dedim. 'Çok iyi soru soruyorsun çünkü gazetecilik soru sorma sanatıdır' dedi."
TELEVİZYONA NASIL GEÇTİ?
"Cumhuriyet gazetesi iç bunalımlar yaşayınca beklentilerimin örtüşmeyeceğini gördüm, istifa ettim ve televizyona geçtim. Uğur Bey Arena programının Ankara temsilciliğini teklif etti. Uğur Bey dünya çapında bir televizyoncudur. Müthiştir ve inanılmaz bir öğretmendir. Aynı zamanda yazmaya da devam ettim. İlişkimi koparmadım. Radikal'de, Milliyet'te, Akşam'da hep yazdım."
"Baba olduğumda 25-26 yaşındaydım. Anneler gününde iki kez telefon ediyorum. Bir annemi arıyorum. Annemden önce Nazlıcan'ı arıyorum. Bir evlat bir babayı dünyaya yeniden nasıl getir diye sorarsanız Nazlıcan derim. Sizi bütün acılarınızdan kederlerinizden başka bir şey arındıramaz."
MEDYA'DA YÖNETİCİLİK YILLARI
"Arena'da 9 yıl çalıştım, sonra Kanal D'nin haber müdürü oldum, sonra Genel Yayın Yönetmeni oldum, sonra Radikal'de yazılar başladı o sıra. Sonra Çukurova grubuna geçtim. O zaman bana yöneltilen eleştiriler normal gelmişti bana. Zaman gazetesi çok üzerime gelmişti. Biz soru soran insanlarız. Sorulduğunda da söylemek zorundayız. Yani eleştiriler doğal. Pek çok insanın mesleğe başlamasında önemli oldum. Susurluk öncesinde patronlar bize gazetecilik hakkında çok kötü şeyler söyleniyor derdi. Oysa o hale getiren patronlar. Eğer bugün Türkiye Susurluk'u doğru algıladıysa benim haberlerim sayesindedir. Bütün bu süreci o da görüyor. Böyle bir gazeteci var ve o da görüyor. Aydın Bey bir gün bana 67 bin okur getirdin bu müthiş bir şey demişti. Çukurova gurubunun ben geldiğimde ve ayrılırken durumu belli."
"FAİLİ MEÇHULLERİ İLK BEN YAZDIM"
"Türkiye'de faili meçhul cinayetleri ilk yazan benim. 22 tane kitabım var. Türkiye'de Veli Küçük ile ilgili 320 tane haber yapmışım. Bütün bunlar bir şey. Aynı zamanda bir karalama kampanyası da. Ama bunların hiç biri tutmadı. Herkes bizi görüyor. Sorduğumuz soruyu herkes görüyor. Ekran karşısında tek bir yalan söylemedim. Yanlışlarım olmuştur, özür dilediğim olmuştur. hakikate duyduğum saygı kendi hayatıma duyduğum saygıdan fazladır. Susurlukla ilişkililer diye 58 kişilik bir liste yayınladım televizyonda. 56. sırada Fetullah Gülen'in adı var. Yayınladığımız an Kanal D'nin santrali kilitlendi. Dışarı çıkış yapamıyoruz. Patron telefon etti. Dedim haber doğru. Belgesi burada. Bir televizyon kuruluşu düşününki dışarıya telefon edemiyor. Ve haber benim. Gülen söz hakkı istiyorum dedi. Gittim görüşmeye içeri girdim. Bana 'senin derini yüzüp ot basacağım' dedi. 'Bunu senin yanına bırakmayacağım' dedi. Ben ilk bunlar kötüdür zararlıdır haberimi 83'te yaptım. Bir süre sonra İhsan Kalkavan geldi, bana dedi ki tekrar gel. Dedim gelmem çünkü tekme, yumruk, hakaret her şey var. Önemli bir şey söyleyecek deyince tekrar gittim. Bana dedi ki 'senden özür dileriz haber doğruymuş' dedi. 'Bize bu kumpası kuran bu ihaneti yapan Necmettin Erbakan'dır' dedi."
"BANA SÖYLEDİĞİNİ HİÇ UNUTMAM; 'NECMETTİN ERBAKAN'DAN İNTİKAM ALACAĞIZ'"
"28 Şubat sürecinde bizi brifinglere çağırdı asker. O zaman bir askeri kadro vardı. O kadro nerede? Bugün darbeyi yiyen kadro. Çağın tanığı olmak için olaylara yukarıdan bakmak gerekiyor. Bütün bunların belirli güç odaklarının topluma dayattığını görüyorsunuz. Bana söylediğini hiç unutmam "Necmettin Erbakan'dan bunun intikamını alacağız".
"Bu fotoğrafı çeken kişiden satın aldım. Bu fotoğraflar delil oldu Susurluk'ta bu fotoğraflar nedeniyle ceza aldım. İbrahim Şahin ile karşılaştık benden nefret ediyor. Yargıç sus konuşma diyor. Gerçekten rahatsız kocaman kulaklığı var olmazsa duymuyor. Ama bana karşı bir şeyi var. Biz eşimle ancak üç yada beş dakika. Duruşma bitiyor. O arada karşılık aileler iletişim kurmaya çalışıyor. Kapının geçiş noktasında konuşuyorlar. Bir şey söylemem lazım aradan hızla geçersem beni yakalamaz dedim. O sırada yakaladı kolumdan bana hayatımda ders olan şeyi söyledi "Beni de getirdin kendini de getirdin oh olsun sana" dedi. Bu fotoğrafla birlikte yürüttüğümüz mücadeledir gazeteciliği yeniden canlandıran. Abdullah Çatlı BOTAŞ bağlantıları her şeyi döktük ortaya Yeşil'in her şeyini döktük. Bunlar savcılığa delil oldu."
CEZAEVİ YILLARI
"Cezaevindesiniz yapacak hiçbir şey yok. İki elimi açtığımda ellerimin değdiği bir duvar. Kanalizasyon patladığında kendim temizlemek zorunda kaldığım bir yer. 34 ekran televizyon var. Beni evimden almaya geldiklerinde evin önünde 1500 kişi toplandı. Sürekli bağırıyorlar Fetullahın itleri yıldırmaz bizi. Dışarı çıkıp onları sakinleştiren benim."
"Yakınlarımı sevenlerimi üzmek istemem zor bir yer orada olan insanlara Allah sabır versin. Oralar insan haklarına aykırı bir yer. Hakikaten kepazelikti. Yeni bir cezaevi geliştireceğiz. F tipi mafyayı buraya koyacağız. Bunun psikolojik pek çok şeyini anlattılar biz bunu tanıttık. Bizim tanıtımımızdan sonra siyasi suçluları koydular ben bununla ilgili öz eleştiri yaptım. Özür diledim. Cezaevine haklı bir eleştiri olarak mektup geldi. Nasıl beğendin mi dediler haklısınız dedim.O insan kim olurda olsun bunu kabul etmek vicdansızlıktır. Ben şimdi söylüyorum o insanları o hücrede tutmayın. Üst katın tuvalet borusu hücremden akarken yosunun çiçek açtığını ilk kez gördüm insanları o yerlerde tutmak insanlara insan pisliği temizletmek bunlar insani değil. O aramalarda çocukların eşleri çektikleri zulümdür."
CUMHURİYET MİTİNGLERİ
"Tekrar o güne dönsek daha kucaklayıcı olurdum. O tablo içerisinde karşı tarafın ne dediğini dinlememişiz. (Necmettin Erbakan)Ben içeri düşünce Allah razı olsun dört kez avukatını gönderdi bir ihtiyacı var mı? Kırılmasın dik dursun gibi şeyler söyledi. Bana dedi ki avukat arkadaşlara talimat vereceğiz gençlik kolları sana mektup gönderecek. O mektuplar ailem arkadaşlarım gibi hiçbir ayrılık yok. Cumhuriyet mitinglerini karşı tarafta bir korkuya neden olduğunu gördüm. Mutlaka çıkınca bununlar ilgili bir şey yapmalıyım. Ben cumhuriyetin savunulması konusunda bir şey yaptım. Bu mitingler kimseye bir zarar gelmeyen mitinglerdi. Bir cam kırılmamış. Bir eksik var. Karşı tarafı kırmamak yaralamamak çok önemli. Bizim mitinglerimizden önce 2003 yılında ordu göreve mitingi açılmış bir pankart. O pankartı açan arkadaş şuan FETÖ'den içerde. Bizim mitinglerimizde demokrasiye insana haklarını aykırılık yok. Üslup hatası var."
"Bir gün geldim. 122 tane müfettiş var kanalda. Bacanı mühürledik diyorlar. Reklam satın aldığım kişi defteri inceliyorlar.Cezaevinden çıktım bir numaralı Fethullah Gülen 56 kişiyi şikayet ettim. Dilekçelerimi verdim. Saklanmıyorum. Ahmet Cörtoğlu ile anlaştık. Bir ayda canımıza okudu. Elektriğimizi suyumuzu kesiyorlar. Hükümetten bile daha güçlü bir saldırı ile geldiler. Biz daha sonra anladık. Altınlar dağıttılar çalışanlara. Şimdi sorunumuz şudur. Ben Cumhuriyet Ankara mitinginden sonraki süreç inanılmazdır. Bir çelişki değil. 8 ay vergi ödeyememişsiniz. Borçlarını birikmiş. Çok başarılıydık çok para kazandık sonra eksi. Param olmasa gene yaparım. Nasıl güzel mücadele edilir. Eksik yaptıklarımdan dolayı pişmanım. Cumhuriyet mitinglerinde daha yumuşak ve kapsayıcı olmalıydım. Genciz çok şey bildiğimizi sanıyoruz ama hayat sürekli öğretiyor."
"Ben cezaevinden çıktım Taksici para almıyor, lokanta para almıyor. 10 Mart 3. yıl oldu insanların beni unutmuş olması lazım. Beni ilk sorguya aldılar. Çocuklar siz serbest bırakırlar ben 10 yıl kalırım. Savcıya gittik Zekeriya Öz diye bir savcı horluyor. Suçum ne diyorum evinde Nutuk var diyorlar. Ergenekon şemasında adınız var dediler. 5 yıl 3 aya sonra şema açıldı herkesin adı var ama benim adım yok. Bana suçumu söylerseniz savunma yapmak istiyorum. Tartıştılar çekildiler. Bakın Atatürkçü derseniz, Cumhuriyet mitinglerini sen mi yaptın deseniz evet ben yaptım. Telefon konuşmalarını kabul ediyorum.
"Ben 517 gün tek başıma kaldım hücrede. Balbay ile de 2 yıl birlikte kaldık. Her yer beton. Duruşma salonuna giderken hep çiçekle giderim. Yememiz için verilen naneyi büyüttüm. Çiçek yaparım. Sonra bu çiçekleri kızıma ve eşime veririm. Sonra çiçek yakalandı. Naneyi gözaltına saldık dediler. Müdür Bey dedi ki çok yakınıyorlar. Nane yetiştiriyor. Suda nane yetiştirse ne olur yetiştirmese ne olur. Sonra nane özgür kaldı. İçerde her yer beton. Biz Balbay ile soğanı patatesi yetiştirip çiçek yaptık.3 bine yakın kitap okudum."
Özkan, Gülen'le röportajını anlatırken Fethullah Gülen'in kendisine kamera arkasındaki sözlerini, "Bana 'senin derini yüzüp ot basacağım' dedi. 'Bunu senin yanına bırakmayacağım' dedi" ifadeleriyle anlattı.
İşte Tuncay Özkan'ın açıklamalarından satırbaşları:
"10 Mart benim özgürlüğümün üçüncü yılı. Siyasetçinin sorumlulukları vardır. Parlamento dışı denetim organısınız ve o koltuğun hakkını vermelisiniz. Bireysel bir yok siyasette. Buraya geldiğimize göre bu yerin hakkını vermek üzere bir yolculuk yapacaksınız. Yoksa topluma karşıt sorumluluğumuz çok fazla olur ve onun altından kalkamazsınız. 30 -40 yıllık tanışıklığımız olan insanlarla meydanlarda televizyonlarda kavga ediyoruz.
"ALTI YAŞINDA GAZETECİ OLACAĞIM DEDİ"
"Altı yaşında Malazgirt okulunda öğretmenim bana sordu. Gazeteci olacağım dedim. Galiba babamın matbaacı olmasından gelen bir şey. Sonra ideolojik bir şey olarak içime yerleşti. Gazeteciler hep o gerçeğin peşinden koşan insanlar. Bir hayranlık olağanüstü bir saygı. Evde Bülent Ecevit'in yazıları okunuyordu. Mete Akyol'un yazıları okunurdu. Bunlar beni çok etkiliyordu."
HİÇ PİŞMAN OLDU MU?
"Bugün tekrar başlasam aynı şeyleri daha derli toplu yapardım. Gazetecilik konusunda hiçbir pişmanlığım yoktur. Eksik bıraktıklarım vardır. Bizim mesleğimizde günlük yaşarız ertesi gün tekrar doğarız. Ben tazminat davası kaybetmeyen bir adamım. Gazeteciliğim böyle bir gazetecilik. Çok duygusalım. Yoksa nasıl yaşar insan? Beş buçuk yıl boyunca bu ülkenin gelecek güzel günlerine tutundum. Dışarıda sizi bekleyen o büyük aşk..."
"Babam matbaa işçisiydi. Ondan hatırladığım şey götürüldüğü tahkikat komisyonları sırasında bu Demokrat Parti'nin Bülent Ecevit yazılarını dizdiği için 15 gün boyunca yediği falaka. Baba zaten 40 yaşında vefat etti kanserden. Kurşun kazanlarından çıkan zehirle vefat etti. Galiba daha çok babacıyım. Babamla olan bütün fotoğraflarım adli emanette. Çocukluğum yoksulluk içinde ama çok şükür kimseye muhtaç olmadan geçti. Babam Ulus Gazetesi kapandıktan sonra TBMM matbaasına geçmişti. Orada vefat etti. Aslında benim mecliste üçüncü evrem bu evre. Bir babamla beraber çocukluğu geçirdiğim meclis var. Bahçesinde top oynayıp babamın arkadaşlarından dersler aldığım ya da onları dinleyerek etkilendiğim. İkinci evrem Cumhuriyet gazetesinin parlamento muhabiri olarak bulunduğum ve şimdi de milletvekili olarak bulunuyorum. Binaya yapılan şeylere çok üzülüyorum. Müze eser olarak korunması gerekirdi."
"SESİ OLMAYANLARIN SESİ OLMAK İSTEDİM"
"Küçük ilan gazetelerinde, takvimden, günün yemeği, günün sözü falan toparlıyoruz onları çiziyoruz bastırıyoruz ve akşam üzeri Ulus'ta satıyoruz. Hürgün, Cumhuriyet'e karşı çıkartılan bir gazete deneyi. Hürriyet çıkarmıştı. Benim meslekte dört beş tane idolüm var. Bir Yılmaz Gümüşbaş vardı. Müthiş gazeteci. Ümit Gürtuna. Benim ustam. Ayberk Temel, Sufu Tuğrul müthiş bir kadro var. Bu insanlar çok önemli yerlerdeler o zaman. Ben para falan düşünmedim. Sadece sesi olmayanların sesi olmak istedim. Dört yıl para almadan çalıştım. Önemli olan şey bu meslekte ses olabilmektir. Önemli olan şey dünyayı değiştirebileceğinize sadece kendizi değil insanları da ianandırabilmektir. Ben büyük bir kısmını başardım. Gazetecilik bayrağını yere düşürdüğümü zannetmiyorum. Cumhuriyet bilinci ve yolsuzluklarla mücadele olarak çok önemli katkılarım olduğunu düşünmüşümdür her zaman."
CUMHURİYET'E NASIL GEÇTİ?
"Yalçın Doğan beni çağırdı. 'Çok beğendim yaptığın işleri' dedi. Bir ay denediler. Şubat ayının 23'ü gibi gittim başladım. Ben hep gece bekçilinden geldim derim. Gece muhabiriydim. Sonra milli eğitim, Başbakanlık derken yükseldim. Dönem tam Turgut Özal yılları. O dönem küçükler Anavatan Partisini takip ediyorlar. Benim meslekteki asıl kazancım mesleğin eskileriyle yeni kuşağın değişiminden biraz önce gelmiş olmamdır. O zaman Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık muhabirliği yaptım önce. Sonra parlamento muhabirliğine geçtim. Turgut Özal çok sıcak bir insandı."
"80 'li yıllar Süleyman Demirel Zincirbozan'dan yeni gelmiş. Bir soru sordum. Bana 'Sen içeri gelsene çay içmeye' dedi. Gittim. Çok iyi gazeteci olacaksın dedi. 'Nereden biliyorsunuz?' dedim. 'Çok iyi soru soruyorsun çünkü gazetecilik soru sorma sanatıdır' dedi."
TELEVİZYONA NASIL GEÇTİ?
"Cumhuriyet gazetesi iç bunalımlar yaşayınca beklentilerimin örtüşmeyeceğini gördüm, istifa ettim ve televizyona geçtim. Uğur Bey Arena programının Ankara temsilciliğini teklif etti. Uğur Bey dünya çapında bir televizyoncudur. Müthiştir ve inanılmaz bir öğretmendir. Aynı zamanda yazmaya da devam ettim. İlişkimi koparmadım. Radikal'de, Milliyet'te, Akşam'da hep yazdım."
"Baba olduğumda 25-26 yaşındaydım. Anneler gününde iki kez telefon ediyorum. Bir annemi arıyorum. Annemden önce Nazlıcan'ı arıyorum. Bir evlat bir babayı dünyaya yeniden nasıl getir diye sorarsanız Nazlıcan derim. Sizi bütün acılarınızdan kederlerinizden başka bir şey arındıramaz."
MEDYA'DA YÖNETİCİLİK YILLARI
"Arena'da 9 yıl çalıştım, sonra Kanal D'nin haber müdürü oldum, sonra Genel Yayın Yönetmeni oldum, sonra Radikal'de yazılar başladı o sıra. Sonra Çukurova grubuna geçtim. O zaman bana yöneltilen eleştiriler normal gelmişti bana. Zaman gazetesi çok üzerime gelmişti. Biz soru soran insanlarız. Sorulduğunda da söylemek zorundayız. Yani eleştiriler doğal. Pek çok insanın mesleğe başlamasında önemli oldum. Susurluk öncesinde patronlar bize gazetecilik hakkında çok kötü şeyler söyleniyor derdi. Oysa o hale getiren patronlar. Eğer bugün Türkiye Susurluk'u doğru algıladıysa benim haberlerim sayesindedir. Bütün bu süreci o da görüyor. Böyle bir gazeteci var ve o da görüyor. Aydın Bey bir gün bana 67 bin okur getirdin bu müthiş bir şey demişti. Çukurova gurubunun ben geldiğimde ve ayrılırken durumu belli."
"FAİLİ MEÇHULLERİ İLK BEN YAZDIM"
"Türkiye'de faili meçhul cinayetleri ilk yazan benim. 22 tane kitabım var. Türkiye'de Veli Küçük ile ilgili 320 tane haber yapmışım. Bütün bunlar bir şey. Aynı zamanda bir karalama kampanyası da. Ama bunların hiç biri tutmadı. Herkes bizi görüyor. Sorduğumuz soruyu herkes görüyor. Ekran karşısında tek bir yalan söylemedim. Yanlışlarım olmuştur, özür dilediğim olmuştur. hakikate duyduğum saygı kendi hayatıma duyduğum saygıdan fazladır. Susurlukla ilişkililer diye 58 kişilik bir liste yayınladım televizyonda. 56. sırada Fetullah Gülen'in adı var. Yayınladığımız an Kanal D'nin santrali kilitlendi. Dışarı çıkış yapamıyoruz. Patron telefon etti. Dedim haber doğru. Belgesi burada. Bir televizyon kuruluşu düşününki dışarıya telefon edemiyor. Ve haber benim. Gülen söz hakkı istiyorum dedi. Gittim görüşmeye içeri girdim. Bana 'senin derini yüzüp ot basacağım' dedi. 'Bunu senin yanına bırakmayacağım' dedi. Ben ilk bunlar kötüdür zararlıdır haberimi 83'te yaptım. Bir süre sonra İhsan Kalkavan geldi, bana dedi ki tekrar gel. Dedim gelmem çünkü tekme, yumruk, hakaret her şey var. Önemli bir şey söyleyecek deyince tekrar gittim. Bana dedi ki 'senden özür dileriz haber doğruymuş' dedi. 'Bize bu kumpası kuran bu ihaneti yapan Necmettin Erbakan'dır' dedi."
"BANA SÖYLEDİĞİNİ HİÇ UNUTMAM; 'NECMETTİN ERBAKAN'DAN İNTİKAM ALACAĞIZ'"
"28 Şubat sürecinde bizi brifinglere çağırdı asker. O zaman bir askeri kadro vardı. O kadro nerede? Bugün darbeyi yiyen kadro. Çağın tanığı olmak için olaylara yukarıdan bakmak gerekiyor. Bütün bunların belirli güç odaklarının topluma dayattığını görüyorsunuz. Bana söylediğini hiç unutmam "Necmettin Erbakan'dan bunun intikamını alacağız".
"Bu fotoğrafı çeken kişiden satın aldım. Bu fotoğraflar delil oldu Susurluk'ta bu fotoğraflar nedeniyle ceza aldım. İbrahim Şahin ile karşılaştık benden nefret ediyor. Yargıç sus konuşma diyor. Gerçekten rahatsız kocaman kulaklığı var olmazsa duymuyor. Ama bana karşı bir şeyi var. Biz eşimle ancak üç yada beş dakika. Duruşma bitiyor. O arada karşılık aileler iletişim kurmaya çalışıyor. Kapının geçiş noktasında konuşuyorlar. Bir şey söylemem lazım aradan hızla geçersem beni yakalamaz dedim. O sırada yakaladı kolumdan bana hayatımda ders olan şeyi söyledi "Beni de getirdin kendini de getirdin oh olsun sana" dedi. Bu fotoğrafla birlikte yürüttüğümüz mücadeledir gazeteciliği yeniden canlandıran. Abdullah Çatlı BOTAŞ bağlantıları her şeyi döktük ortaya Yeşil'in her şeyini döktük. Bunlar savcılığa delil oldu."
CEZAEVİ YILLARI
"Cezaevindesiniz yapacak hiçbir şey yok. İki elimi açtığımda ellerimin değdiği bir duvar. Kanalizasyon patladığında kendim temizlemek zorunda kaldığım bir yer. 34 ekran televizyon var. Beni evimden almaya geldiklerinde evin önünde 1500 kişi toplandı. Sürekli bağırıyorlar Fetullahın itleri yıldırmaz bizi. Dışarı çıkıp onları sakinleştiren benim."
"Yakınlarımı sevenlerimi üzmek istemem zor bir yer orada olan insanlara Allah sabır versin. Oralar insan haklarına aykırı bir yer. Hakikaten kepazelikti. Yeni bir cezaevi geliştireceğiz. F tipi mafyayı buraya koyacağız. Bunun psikolojik pek çok şeyini anlattılar biz bunu tanıttık. Bizim tanıtımımızdan sonra siyasi suçluları koydular ben bununla ilgili öz eleştiri yaptım. Özür diledim. Cezaevine haklı bir eleştiri olarak mektup geldi. Nasıl beğendin mi dediler haklısınız dedim.O insan kim olurda olsun bunu kabul etmek vicdansızlıktır. Ben şimdi söylüyorum o insanları o hücrede tutmayın. Üst katın tuvalet borusu hücremden akarken yosunun çiçek açtığını ilk kez gördüm insanları o yerlerde tutmak insanlara insan pisliği temizletmek bunlar insani değil. O aramalarda çocukların eşleri çektikleri zulümdür."
CUMHURİYET MİTİNGLERİ
"Tekrar o güne dönsek daha kucaklayıcı olurdum. O tablo içerisinde karşı tarafın ne dediğini dinlememişiz. (Necmettin Erbakan)Ben içeri düşünce Allah razı olsun dört kez avukatını gönderdi bir ihtiyacı var mı? Kırılmasın dik dursun gibi şeyler söyledi. Bana dedi ki avukat arkadaşlara talimat vereceğiz gençlik kolları sana mektup gönderecek. O mektuplar ailem arkadaşlarım gibi hiçbir ayrılık yok. Cumhuriyet mitinglerini karşı tarafta bir korkuya neden olduğunu gördüm. Mutlaka çıkınca bununlar ilgili bir şey yapmalıyım. Ben cumhuriyetin savunulması konusunda bir şey yaptım. Bu mitingler kimseye bir zarar gelmeyen mitinglerdi. Bir cam kırılmamış. Bir eksik var. Karşı tarafı kırmamak yaralamamak çok önemli. Bizim mitinglerimizden önce 2003 yılında ordu göreve mitingi açılmış bir pankart. O pankartı açan arkadaş şuan FETÖ'den içerde. Bizim mitinglerimizde demokrasiye insana haklarını aykırılık yok. Üslup hatası var."
"Bir gün geldim. 122 tane müfettiş var kanalda. Bacanı mühürledik diyorlar. Reklam satın aldığım kişi defteri inceliyorlar.Cezaevinden çıktım bir numaralı Fethullah Gülen 56 kişiyi şikayet ettim. Dilekçelerimi verdim. Saklanmıyorum. Ahmet Cörtoğlu ile anlaştık. Bir ayda canımıza okudu. Elektriğimizi suyumuzu kesiyorlar. Hükümetten bile daha güçlü bir saldırı ile geldiler. Biz daha sonra anladık. Altınlar dağıttılar çalışanlara. Şimdi sorunumuz şudur. Ben Cumhuriyet Ankara mitinginden sonraki süreç inanılmazdır. Bir çelişki değil. 8 ay vergi ödeyememişsiniz. Borçlarını birikmiş. Çok başarılıydık çok para kazandık sonra eksi. Param olmasa gene yaparım. Nasıl güzel mücadele edilir. Eksik yaptıklarımdan dolayı pişmanım. Cumhuriyet mitinglerinde daha yumuşak ve kapsayıcı olmalıydım. Genciz çok şey bildiğimizi sanıyoruz ama hayat sürekli öğretiyor."
"Ben cezaevinden çıktım Taksici para almıyor, lokanta para almıyor. 10 Mart 3. yıl oldu insanların beni unutmuş olması lazım. Beni ilk sorguya aldılar. Çocuklar siz serbest bırakırlar ben 10 yıl kalırım. Savcıya gittik Zekeriya Öz diye bir savcı horluyor. Suçum ne diyorum evinde Nutuk var diyorlar. Ergenekon şemasında adınız var dediler. 5 yıl 3 aya sonra şema açıldı herkesin adı var ama benim adım yok. Bana suçumu söylerseniz savunma yapmak istiyorum. Tartıştılar çekildiler. Bakın Atatürkçü derseniz, Cumhuriyet mitinglerini sen mi yaptın deseniz evet ben yaptım. Telefon konuşmalarını kabul ediyorum.
"Ben 517 gün tek başıma kaldım hücrede. Balbay ile de 2 yıl birlikte kaldık. Her yer beton. Duruşma salonuna giderken hep çiçekle giderim. Yememiz için verilen naneyi büyüttüm. Çiçek yaparım. Sonra bu çiçekleri kızıma ve eşime veririm. Sonra çiçek yakalandı. Naneyi gözaltına saldık dediler. Müdür Bey dedi ki çok yakınıyorlar. Nane yetiştiriyor. Suda nane yetiştirse ne olur yetiştirmese ne olur. Sonra nane özgür kaldı. İçerde her yer beton. Biz Balbay ile soğanı patatesi yetiştirip çiçek yaptık.3 bine yakın kitap okudum."