29 Ara 2013 12:25
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 15:50
Fethullah Gülen neden sustu? Ruşen Çakır'dan çarpıcı analiz!
Vatan gazetesi yazarı Ruşen Çakır son operasyonlar sonrası Gülen'in suskunluğunun barış havası getirip getirmeyeceğini sorguladı.
İşte Vatan yazarı Ruşen Çakır'ın bugünkü
yazısı:
Hasar tespit raporu-3
Cemaat-hükümet savaşı hakkında çıkardığımız ikinci hasar tespit raporunun yayınlandığı Perşembe günü çok sıradışı olaylara tanık olduk: Önce ikinci dalga yolsuzluk soruşturmasını açan ama daha sonra dosya kendisinden alınan savcı Muammer Akkaş bir basın açıklamasıyla soruşturma yapmasının engellendiğini söyledi.
Ardından İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Turan Çolakkadı basının karşısına çıktı ve Akkaş’ı kendilerini yanıltmak ve basına bilgi sızdırmakla suçladı. Daha sonra Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu tarafından yapılan açıklamada “Hukuka aykırı eylem ve işlemlerde bulunulması halinde yönetenlerin de herkes gibi yargı tarafından denetlenmesi demokratik hukuk devletinin bir gereğidir” denildi.
Daha önemlisi HSYK, hükümetin 17 Aralık soruşturmasından dört gün sonra çıkardığı “Adli Kolluk Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik”in 2’nci ve 3’üncü maddelerinin, yargı bağımsızlığı, kuvvetler ayrılığı ilkeleri ile Anayasanın ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nun ilgili hükümlerine açıkça aykırı olduğunu savundu. Nitekim bir gün sonra Danıştay, oy çokluğuyla bu yönetmeliğin yürütmesini durdurdu. Aynı gün Başbakan Erdoğan da Sakarya’da, “Yetkim olsa HSYK’yı yargılardım” dedi. (Partisinden teker teker kopmaların yaşandığı da düşünülecek olursa Erdoğan’ın böyle bir yetki elde etmesi pek mümkün gözükmüyor ama HSYK’da inisiyatifi Cemaat’e kaptırmış olduğu için 12 Eylül referandumunu yapmamış olmayı tercih etmesi ihtimal dahilindedir.)
Gülen’in suskunluğu
Bütün bu yaşananlardan hareketle, daha önceki iki hasar tespit raporunda çıkardığımız hükümetin ağır yaralı, buna karşılık Cemaat’in sapasağlam ayakta olduğu sonucunu tekrarlamamız gerekebilir. Lakin Cuma günü akşam saatlerinden itibaren (görüldüğü gibi artık grafik saatlere göre bile oynayabiliyor) savaştan çok, barış, tarafların tercih ettiği sözcükle “sulh” atmosferi hakim olmaya başladı; üstelik bunda Cemaat’in geri adım attığı/atmaya hazır olduğu iddiaları belirleyici oldu.
Sulh beklentisine esas olarak Zaman yazarı Hüseyin Gülerce’nin attığı birkaç tweet’in yol açtığı ortada. Hatta kendisinin arabuluculuk yapmak için Ankara’ya gittiği bile ileri sürüldü ki Gülerce bunu redddetti. Bana göre Fethullah Gülen’in, Başbakan’ın “İnlerine kadar gideceğiz, didik didik edeceğiz” çıkışına “Kimin ‘in’de olduğunu Allah görüyor” diye cevap verdiği “Birlik, Dirlik ve Beraberliğin Yolu” başlığıyla sunulan konuşmasından, yani 22 Aralık’tan sonra sesinin çıkmaması daha önemli.
Bu suskunluk “geri adım”, oradan hareketle “sulh arayışı” anlamına gelir mi, emin değilim. Fakat daha önceki raporda belirttiğimiz şu üç noktanın, yani Cemaat’in “siyasetüstü” olma iddiasının hiçbir anlamının kalmaması; sürekli konuşan, Başbakan’la polemiğe giren Gülen’in bir din adamından çok siyasetçi profili çizmeye başlaması ve Gülen’in 20 Aralık’ta yaptığı “Yolsuzluk” başlıklı konuşmanın, onun ve Cemaat’in imajında ciddi yaralar açması, Gülen ve Cemaat’i yeni bir strateji arayışına ittiği, en azından varolan stratejiyi gözden geçirmeye sevk ettiği anlaşılıyor.
Yazının devamını okumak için tıklayın
Hasar tespit raporu-3
Cemaat-hükümet savaşı hakkında çıkardığımız ikinci hasar tespit raporunun yayınlandığı Perşembe günü çok sıradışı olaylara tanık olduk: Önce ikinci dalga yolsuzluk soruşturmasını açan ama daha sonra dosya kendisinden alınan savcı Muammer Akkaş bir basın açıklamasıyla soruşturma yapmasının engellendiğini söyledi.
Ardından İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Turan Çolakkadı basının karşısına çıktı ve Akkaş’ı kendilerini yanıltmak ve basına bilgi sızdırmakla suçladı. Daha sonra Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu tarafından yapılan açıklamada “Hukuka aykırı eylem ve işlemlerde bulunulması halinde yönetenlerin de herkes gibi yargı tarafından denetlenmesi demokratik hukuk devletinin bir gereğidir” denildi.
Daha önemlisi HSYK, hükümetin 17 Aralık soruşturmasından dört gün sonra çıkardığı “Adli Kolluk Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik”in 2’nci ve 3’üncü maddelerinin, yargı bağımsızlığı, kuvvetler ayrılığı ilkeleri ile Anayasanın ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nun ilgili hükümlerine açıkça aykırı olduğunu savundu. Nitekim bir gün sonra Danıştay, oy çokluğuyla bu yönetmeliğin yürütmesini durdurdu. Aynı gün Başbakan Erdoğan da Sakarya’da, “Yetkim olsa HSYK’yı yargılardım” dedi. (Partisinden teker teker kopmaların yaşandığı da düşünülecek olursa Erdoğan’ın böyle bir yetki elde etmesi pek mümkün gözükmüyor ama HSYK’da inisiyatifi Cemaat’e kaptırmış olduğu için 12 Eylül referandumunu yapmamış olmayı tercih etmesi ihtimal dahilindedir.)
Gülen’in suskunluğu
Bütün bu yaşananlardan hareketle, daha önceki iki hasar tespit raporunda çıkardığımız hükümetin ağır yaralı, buna karşılık Cemaat’in sapasağlam ayakta olduğu sonucunu tekrarlamamız gerekebilir. Lakin Cuma günü akşam saatlerinden itibaren (görüldüğü gibi artık grafik saatlere göre bile oynayabiliyor) savaştan çok, barış, tarafların tercih ettiği sözcükle “sulh” atmosferi hakim olmaya başladı; üstelik bunda Cemaat’in geri adım attığı/atmaya hazır olduğu iddiaları belirleyici oldu.
Sulh beklentisine esas olarak Zaman yazarı Hüseyin Gülerce’nin attığı birkaç tweet’in yol açtığı ortada. Hatta kendisinin arabuluculuk yapmak için Ankara’ya gittiği bile ileri sürüldü ki Gülerce bunu redddetti. Bana göre Fethullah Gülen’in, Başbakan’ın “İnlerine kadar gideceğiz, didik didik edeceğiz” çıkışına “Kimin ‘in’de olduğunu Allah görüyor” diye cevap verdiği “Birlik, Dirlik ve Beraberliğin Yolu” başlığıyla sunulan konuşmasından, yani 22 Aralık’tan sonra sesinin çıkmaması daha önemli.
Bu suskunluk “geri adım”, oradan hareketle “sulh arayışı” anlamına gelir mi, emin değilim. Fakat daha önceki raporda belirttiğimiz şu üç noktanın, yani Cemaat’in “siyasetüstü” olma iddiasının hiçbir anlamının kalmaması; sürekli konuşan, Başbakan’la polemiğe giren Gülen’in bir din adamından çok siyasetçi profili çizmeye başlaması ve Gülen’in 20 Aralık’ta yaptığı “Yolsuzluk” başlıklı konuşmanın, onun ve Cemaat’in imajında ciddi yaralar açması, Gülen ve Cemaat’i yeni bir strateji arayışına ittiği, en azından varolan stratejiyi gözden geçirmeye sevk ettiği anlaşılıyor.
Yazının devamını okumak için tıklayın