Fethullah Gülen: 12 yıldır iyiydi de birden mi kötü oldu?
Zaman Gazetesi, Fethullah Gülen röportajına 3. gününde devam ediyor.
Fethullah Gülen, AK Parti ile cemaat arasındaki kavgadan
bahsederken ''Örgüt derseniz size de sorarlar: 12 yıldır bu
insanlarla beraber çalıştınız onlar bunca senedir emrinizde görev
yaparken iyi idi de yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasından sonra
birden kötü mü oldular?'' dedi.
Fethullah Gülen, Zaman Gazetesi'nde Ekrem Dumanlı ile yaptığı
röportajının üçüncü gününde ‘AK Parti-Cemaat kavgası’ iddialarına
değindi. ''Biz dün nerede duruyorsak bugün de orada
duruyoruz. Uzaklaşan kim ona bakmak lazım'' diyen Gülen, paralel
yapı iddiaları sorulunca ''Bir gün bir cemaati ‘paralel’ ilan eder
onlara ‘çete’ derseniz, bir başka gün biri de çıkar başka
topluluklar için aynı iddiaları gündeme getirir'' yanıtını verdi.
''Örgüt derseniz size de sorarlar: 12 yıldır bu insanlarla beraber
çalıştınız onlar bunca senedir emrinizde görev yaparken iyi idi de
yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasından sonra birden kötü mü
oldular?'' ifadelerini kullanan Gülen, istenseydi eğer Hakan Fidan
örneğinde olduğu gibi İlker Başbuğ'un da bir gecede
kurtarılabileceğini iddia etti. Başbakan'ın danışmanı Yalçın
Akdoğan'ın Star Gazetesi'ndeki köşesinde yazdığı 'Orduya kumpas
kurdular' iddiası için ise Gülen'in yanıtı ''Bugün ‘kumpas’tan
bahsedip insanları zan altında bırakmak büyük bir vebal almak değil
midir? Öyle bir kumpas varsa neden o zaman müdahale etmediniz?
Şayet biliyor ve müdahale etmediyseniz ‘kumpas’a ortak olmuş
sayılmaz mısınız?'' şeklinde oldu.
İşte Gülen'in açıklamalarından satır başları:
GEZİ'DE ÇAPULCULAR DENMESİNE İTİRAZ ETTİM
Mesele AK Parti-Cemaat kavgası değil. Temel hak ve hürriyetler
konusunda son birkaç senedir ciddi bir daralma yaşanıyor. Siyasetin
kırıcı ve yıkıcı dili her kitleyi ayrı ayrı ötekileştiriyor,
toplumu kutuplaştırıyor. Gezi olayları sırasında ‘çapulcular’
demesine acizane itiraz ettim, ‘öyle dememek lazım’ dedim. Aleviler
için de aynı şey geçerli. En tabii haklarına demokratik çözümler
bulunamıyor. Belki de bulunmak istenmiyor. Cami-cemevi projesine
destek verdik, beklenmedik yerlerden mevzua huşûnetle yaklaşanlar
oldu.
SİYASİ PARTİ DEĞİLİZ, OLMAYACAĞIZ
Biz bir siyasî parti değiliz, olmayacağız da. Binaenaleyh hiçbir
partinin rakibi de değiliz. Herkese eşit yakınlıktayız. Buna rağmen
memleketimizin geleceği adına ümitlerimizi ve kaygılarımızı
kamuoyuyla paylaşıyoruz. Bundan rahatsız olunmasını
yadırgıyorum. Ülkeyi idare edenlere “Şöyle bir fikrim var...” demek
neden suç olsun?
ASIL ŞEFFAF OLMAYANLARIN KİM OLDUĞU ORTAYA
ÇIKTI
Arkadaşlarımızın kurduğu her müessese devlet denetimine açık,
kanunlara bağlı faaliyet gösteriyor. Yani tamamen şeffaf bir
yapıdan bahsediyoruz. Asıl şeffaf olmayanların kim olduğu son
aylarda ortaya çıkan bir kısım eracif ile daha net anlaşılmıştır.
Hayatında karınca bile incitmemiş insanlar kanunlara bu kadar
riayet ederken gizli kapaklı bir örgütmüş gibi onlardan
bahsedilmesi esef vericidir.
FİŞLENME O İNSANLARIN HAKLARINA TECAVÜZ
Devletin her biriminde her düşünceden insan olur. Sağcısı solcusu,
Alevi’si, Sünni’si, gayrimüslimi, Kürt’ü, Türk’ü devletin verdiği
görevi yerine getirir. Asıl önemli olan da o insanların kanunlar
çerçevesinde işlerini yapmasıdır. Hangi fikirden olursa olsun
insanların devlette çalışırken fişlenmesi, mesnetsiz bir şekilde
suçlanması onların haklarına, hukuklarına bir tecavüzdür.
'PARALEL YAPI' DERSENİZ KARŞINIZA BİN PARALEL YAPI
ÇIKARIR
Hiçbir suç olmadığı halde, bir kere “paralel yapı” var derseniz o
evham, karşınıza bin paralel yapı çıkarır. Ve masum insanlara
zulmetmiş olursunuz.
HİÇ MENFAAT BİRLİKTELİĞİMİZ OLMADI
Kimseyle hiçbir menfaat birlikteliğimiz olmadı. Hep müstağni
kaldık. Makama talip olmayı, kendi değerlerimize ihanet gibi gördüm
hep.Biz hiçbir zaman ne genel müdürlük, ne kaymakamlık, ne valilik,
ne bakanlık talep ettik
KÖRÜ KÖRÜNE PARTİZANLIK BAŞKA BİR ŞEY, DEMOKRATİK
İCRAATLARA DESTEK VERMEK BAŞKA BİR ŞEY
Biz demokrasi, temel hak ve özgürlüklerin geliştirilmesi gibi
mevzularda samimi bir destek vermeye çalıştık. Antidemokratik
dönemlerin sona ermesi, çoğulcu demokrasi kültürünün kalıcı hale
gelmesi için hangi parti adım atsa onu destekleriz. Körü körüne
partizanlık başka bir şey, demokratik icraatlara destek vermek
başka bir şey.
UZAKLAŞAN KİM ONA BAKMAK LAZIM
Biz dün nerede duruyorsak, bugün de orada duruyoruz. Uzaklaşan kim,
ona bakmak lazım. Daha birkaç sene öncesine kadar temel hak ve
hürriyetler konusunda adımlar atan bir siyasî parti bugün interneti
yasak etmeyi, “istihbarat devleti” dedirtecek şekilde kanunlar
çıkarmayı göze alıyor. Kullandığı keskin ve yaralayıcı dil ile
sosyal ahengin ayarını bozma ve demokratik teamülleri rafa kaldırma
teşebbüslerine destek vermemiz düşünülebilir mi?Mesele sadece
Cemaat ile sınırlı olsa buna bir şekilde katlanmayı
deneyebilirsiniz. Ancak gelinen noktanın daha geniş bir
perspektiften değerlendirilmesi gerekiyor. Türkiye maalesef
dünyadan kopuyor, yalnızlaşıyor. İçine kapanan ve demokratik
zenginliğini kaybeden bir Türkiye, sadece bu ülke insanına değil;
şuuraltı müktesebatına dayanarak Türkiye’ye itimat eden, onu
kendine hüsnü misal kabul eden herkese zarar verir.
ÖFKE İLE ÇOK ŞEY SÖYLENİYOR
Maalesef öfke ile çok şeyler söyleniyor. Sanırım, hakaret sadedinde
söylenmedik laf kalmadı. Pek çok şeyi tükettiler. Bu arada
insafa sığmayacak ithamlar da dile getirildi. Örgüt, çete gibi
lafların ardından yargıyı etkilemeye yönelik yönlendirmeler de
yapılıyor. Bu o kadar tavazzuh etti ki, bir dava açılacağı artık
meydanlarda söyleniyor. Ortada hiçbir suç yoksa, onca yola
başvurulmasına rağmen bir suç bulunamıyorsa, kanun gücünü zorlamak
adalet duygusu ile telif edilebilir mi? “Paralel yapı” denen mevhum
ve muğlak suçlama toplumun hemen her katmanı, her kesimi için
söylenebilir. Yani devlette çalışan kişilerin inancı, ideolojisi,
cemaati, tarikatı, partisi üzerinden suç çıkarmaya çalışmanın sonu
yoktur.
BİR GÜN BİR CEMAATE 'ÇETE' DERSENİZ...
Bir gün bir cemaati ‘paralel’ ilan eder onlara ‘çete’ derseniz, bir
başka gün biri de çıkar başka topluluklar için aynı iddiaları
gündeme getirir. Devlette vazife alan ama bu arada bir sosyal,
siyasî veya dinî bir topluluğa sempati besleyen herkesin başına bir
gün ‘paralel devlet’ suçlaması bela kesilebilir. Hatta bugün bu
mevzuyu sıkça diline dolayanların bir gün benzer bir suçlamayla
karşı karşıya gelmeyeceğini kimse garanti edemez. Öyle ithamlarla
insanlar zan altında bırakılırsa ne nizam kalır ortada, ne
adalet.
BİNLERCE İNSANI SÜRMENİN HESABI VERİLEMEZ
Bir devlet memuru dairedeki amirini dinlemiyorsa, hukukta bunun
tecziye usulü bellidir. Kanunlar çerçevesinde bu itaatsizliğin
hesabı sorulur. Ancak meseleyi hukukî mecrasından çıkararak
binlerce insanı yaftalayıp oradan buraya sürmenin insanlar hakkında
davalar açıp zulmetmenin tarih önünde hesabı verilemeyeceği gibi
ötede de hesabı verilemez.Ayrıca uydurma davalardan hukukî bir
netice alınamayacağı da aşikârdır.
12 YILDIR BERABER ÇALIŞTIĞINIZ İNSANLAR SORUŞTURMADAN SONRA
MI BİRDEN KÖTÜ OLDU
Kaldı ki kanunlara riayeti bir tarz-ı hayat haline getiren bu
ülkenin insanlarına örgüt derseniz size de sorarlar: 12 yıldır bu
insanlarla beraber çalıştınız onlar bunca senedir emrinizde görev
yaparken iyi idi de yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasından sonra
birden kötü mü oldular?
İŞİ GÜCÜ BIRAKIP İNSANLARIN MAHKUM OLMASI İÇİN
UĞRAŞMIŞ
Bu iftiralarla toplumun önemli kesimlerini iğfal etmeyi denediler.
Mesela bazı medya gruplarına, “Bizim sizinle bir problemimiz yok
ama Cemaat sizinle uğraşıyor.” dediler. Şimdi internetlere düşen o
kayıtlar gösteriyor ki ülkeyi yöneten insanlar işi gücü bırakıp bu
insanların mahkûm olması için uğraşmış. İş dünyasından ihalelere
girip hakkıyla kazanan insanları bile doğrudan müdahale ederek saf
dışı bırakmışlar. Burada en üzücü şey, bu tür yanlışları masum bir
kitlenin üzerine yıkarak korkunç bir vebale girmeleridir. Bu konuda
yapılan gıybetler, atılan iftiralar o kadar çok ki, mahzun olmamak
elde değil.
İSTESELERDİ BAŞBUĞ İÇİN BİR GECEDE KANUN
ÇIKARIRLARDI
En üzücü kısmı da ordu ile ilgili. Kapalı kapılar ardında “Askere
diz çöktürdük, karşımızda topuk selamı verdirdik, askerî vesayeti
sona erdirdik...” gibi cümleler kuranlar, askerî yetkililere de,
“Bu işi biz çözeriz ama cemaat mani oluyor.” dediler. Halbuki
birkaç günde MİT Müsteşarı Sayın Hakan Fidan için yasa çıkardılar.
İsteselerdi ve samimi olsalardı eski Genelkurmay Başkanı Sayın
İlker Başbuğ ve diğerleri için, bir gecede kanun çıkarırlardı.
EMEKLİ ASKERLERİN DERDEST EDİLMESİ KARŞISINDA GÖZLERİM
DOLDU
Arkadaşlarım defalarca şahittir ki o emekli askerlerin derdest
edilmesi karşısında yüreğim burkulmuş, gözlerim dolmuştur. “Ah
keşke bu şerefli üniformayı üzerinde taşıyan insanlar, bu durumla
hiç karşı karşıya gelmeseydi...” demişimdir. Darbe, ağır bir
suçlamadır ve hukuk kendi kuralları içinde bunun hesabını sormak
zorundadır. Ona bir şey demem. Ancak keşke yaşını başını almış,
uzun yıllar hep saygı görmüş insanların yaşları, sağlık durumları
dikkate alınarak hukuk içinde bir yol bulunsaydı...
KUMPASTAN BAHSEDİP İNSANLARI ZAN ALTINDA BIRAKMAK VEBAL
ALMAK DEĞİL Mİ?
Geçenlerde üst düzey emekli bir emniyet istihbarat görevlisi, bir
gazeteciye konuşmuş. Arkadaşlar bana internetten okudu. Diyor ki:
“Hangi operasyonu yaptıysak operasyon öncesinde Sayın Başbakan’ın
bilgisi vardı.” Sanırım bir köşe yazısına konu edilen bu beyanat
hiçbir makam tarafından yalanlanmadı. Şunu sormaya hakkımız yok mu:
Madem bütün operasyonları biliyor ve bu icraatlar sizin bilginiz
dahilinde yapılıyorsa bugün ‘kumpas’tan bahsedip insanları zan
altında bırakmak büyük bir vebal almak değil mi?
MÜDAHALE ETMEDİYSENİZ KUMPASA ORTAK OLMUŞ SAYILMAZ
MISINIZ
Öyle bir kumpas varsa neden o zaman müdahale etmediniz? Şayet
biliyor ve müdahale etmediyseniz ‘kumpas’a ortak olmuş
sayılmaz mısınız?