FEHMİ KORU'NUN ROMANINDAKİ "ÇOK SATAN BİR GAZETENİN YÖNETİCİSİ" KARAKTERİ ERTUĞRUL ÖZKÖK MÜ?..HENÜZ MÜSVETTE HALİNDEKİ ROMANIN KONUSUYLA ÖZKÖK'ÜN YAZISI NASIL ÖRTÜŞTÜ?..
Yeni Şafak'ta Taha Kıvanç takma adıyla yazan Fehmi Koru, henüz müsvette halindeki romanından bir bölüm aktardığı yazısında, romanın bir kısmını çöpe atabileceğini söyledi.
Yeni Şafak'ta Taha Kıvanç takma adıyla yazan Fehmi Koru, henüz müsvette halindeki romanından bir bölüm aktardığı yazısında, romanın bir kısmını çöpe atabileceğini söyledi: " ... Belki de sırf bu yüzden romanda değişiklik yapmam gerekebilecek; bir ihtimal bu bölümü olduğu gibi çöpe de atabilirim..."
Taha Kıvanç'ın Yeni Şafak'ta yayınlanan yazısı:
Roman ve gerçek
Bayram, yazı da yazmıyorum, biraz tembellik benim de hakkım değil mi? Bayramın ikinci günü, yakın bir dostum, bütün bilgisayar kullanıcılarının kâbusu olan bir haberle kapımı çaldı; "Eğer romanında o bölümü benden başkasına da göndermediysen, birileri bilgisayarına nüfuz etmiş" diyerek...
Dostum iyi bir gerilim romanları okuru. En son kafamı ütülemesine dayanamayıp, biraz da damak zevkini harekete geçirmek için, "Oku bakalım, oluyor mu?" sorusu eşliğinde roman müsvettesinin bir bölümünü ona e-postayla göndermiştim. Roman karakterlerinin yeni oluşmaya başladığı bölümü...
Gönderdiğim bölümde 'çok satan bir gazetenin yöneticisi' tipi de var. Birkaç yıl önce bulunduğu göreve gelmiş, birdenbire olağanüstü etkili olmuş biri. Yatırımcılar onun ağzına bakıyor, siyasetçiler onu mutlu etmeyi görev biliyor. Yalnız gazete yönetmiyor, günlük yazılar da yazıyor. Yurtdışında okumuş, iki ayağı da dışarıda biri.
1970'li yıllarda geçen romanda, karakteri oluştururken, bir yerde, yurtdışında okuduğu sırada başından bir de olay geçirmişim. O dönemde kendisiyle aynı Batı başkentinde bulunan bir 'şair' ile o kahramanımın yollarını kesiştirmişim. Şair, yalnızca Türkiye'nin en eski yasadışı sol örgütünün üyesi değil, partinin örgüte yeni üye kazandırmayla da görevlendirdiği biri. Önüne çıkan gelecek vaat eden 'solcu' gençlerle ilgileniyor ve sonunda istidatlı gördüklerini bir varoş kahvesine çağırıp partili yapıyor.
Tabii bunların hepsi romanda geçiyor ve hepsi benim muhayyilemin ürünü... Şair, yıllar sonra yayın yönetmeni olduğunda kendisine gazetesinde sütun açacak arkadaşını, Paris'te partili yapıyor... Çok satan bir gazetenin yayın yönetmeni olarak tasarladığım roman kahramanım, 1990'lı yıllara kadar Türkiye'de kanun-dışı olan bir gizli örgütün üyesi aslında...
Romanda bu kadar ayrıntıya girmemin sebebi ana kahramanlarımdan birinin bütün karakter özelliklerine değinme zorunluluğu değil yalnızca, romanın bir yan kahramanı olan gazete patronuyla 'şair-yazar' arasında bazılarının sanacağı türden bir fikrî ilişki olmadığını da göstermek istiyorum. "Sütunu patron açtırmadı o kişiye, gazete yönetmeni Paris günleri anısına eski dostuna bağışladı o sütunu" dedirtiyorum bir başka roman kahramanıma...
Kime? Devletin istihbarat kurumlarından akan bilgilere muhatap bir siyaset adamının merakını gidermek üzere kişiler hakkında bilgi sunan bir görevliye... "Hayır efendim" diyor o görevli, "Patronla hiç alâkası yok; o ikili arasındaki ilişkinin yakınlığı ise akıl alır gibi değil..." Romanda geçiyor bu hayali konuşmalar...
Hepi topu 26 sayfalık bir bölümde uzun uzadıya anlattıklarımı yukarıda kısaca özetledim. Belki de sırf bu yüzden romanda değişiklik yapmam gerekebilecek; bir ihtimal bu bölümü olduğu gibi çöpe de atabilirim...
Önemli olan, "Bir bak" diye kendisine gönderdiğim bölümü okuyan dostumun bilgisayarıma dışarıdan müdahale edildiği kanaatine varması. Beni çok satan bir gazetede çıkan, hem yayın yönetmeni hem de yazar olan birinin yazısına yönlendirdi o dostu