Fehmi Koru'dan Sözcü açıklaması: Benim yaptığıma ‘gazetecilik’ deniliyor, suçlanmam tuhaf!
"Burak Akbay cemaat evlerinde yetişti" iddiası nedeniyle tepki gösterilen Fehmi Koru kendi internet sitesi üzerinden cevap verdi.
Habertürk'ten ayrıldıktan sonra kendi adıyla yayına başlayan blogda
ve kurduğu Ocakmedya adlı sitede yazan gazeteci Fehmi Koru,
Sözcü'ye yönelik düzenlenen "FETÖ" operasyonunun ardından gündeme
getirilen, gazetenin imtiyaz sahibi Burak Akbay'a ilişkin olarak
ileri sürdüğü "Öğrencilik yılları cemaat evlerinde geçmiştir"
iddiasıyla ilgili olarak açıklama yaptı.
O dönem yazılarını, Yeni Şafak bünyesinde "Taha Kıvanç" mahlasıyla
kaleme aldığını hatırlatan Koru, Burak Akbay kendisinden beklediğim
üzere 'Hayır öyle bir şey hiç olmadı, benim onlarla yolum hiç
kesişmedi' diye bir açıklama gönderseydi, konu daha o günlerde
(2010’da) kapanırdı" dedi.
Koru, "Sözcü gazetesi ve ben" başlığıyla yayımlanan yazısını
"Kusura bakılmasın, ama dünyanın her yerinde benim yaptığıma
‘gazetecilik’ deniliyor. Bilin istedim" diye sonlandırdı.
Sözcü'nün, aralarında imtiyaz sahibi Burak Akbay'ın da bulunduğu 4
çalışanı hakkında, "FETÖ/PDY üyesi olmamakla birlikte bu
örgüt adına suç işlemek" iddiasıyla gözaltı kararı verilmişti. Bu
kapsamda gazete muhabirlerinden Gökmen Ulu ile Sozcu.com.tr Haber
Müdürü Mediha Olgun gözaltına alınmıştı.
Fehmi Koru'nun bugün yayımlanan yazısı
şöyle:
Okurlarım bilir: Düşünce ve düşünceyi açıklama özgürlüğü konusunda
hassas bir gazeteciyim.
Muhalif tavrıyla bilinen ‘Sözcü’ gazetesiyle ilgili haberleri
muhtemelen okuyorsunuz ve dolayısıyla konuyla ilgili tartışmalarda
adımın geçtiğinden de haberdarsınızdır.
Benimle ilgili neredeyse her konuda olduğu gibi gerçeklerin ters
yüz edildiği pek çok haber yayımlanıyor şu sıralarda.
Evet, ‘Sözcü’ gazetesi sahibinin yurtdışında (İsviçre’de) eğitim
görürken yolunun o zamanlar Cemaat olarak adlandırılan yapıyla
kesiştiğini yazan benim. Bunu da bir tanığın bana anlatımına
dayandırmıştım. İtiraz gelince, gazete sahibinin göndereceği
açıklamayı memnuniyetle sütunumda yayınlayacağımı da ikinci bir
yazımda bildirmiştim.
O açıklama hiç gelmedi.
İyi de, benim o iddiam 2010 yılında Yeni Şafak’ta yazdığım sırada
yayımlanmıştı; hatta biraz eskisi de var: 28 Temmuz 2008’de de konu
etmiştim. Henüz ortada FETÖ yok ve o yapıya her kesimden olumlu
bakıldığı sırada… Nitekim, yalnız şimdi kaçak olanlar değil,
sonradan itirafçı olacak kalemler de iddiayı dile getirdiğimde o
yapıya ait gazetelerde beni hayli eleştirmişlerdi.
Konunun ayrıntısı geçen yılın Nisan ayında çıkan ‘Ben Böyle Gördüm
– Cemaat’in Siyasetle Sınavı’ adını taşıyan kitabımda da (s.
155-156) yer alıyor zaten. Gizlisi saklısı yok yazdıklarımın…
Burak Akbay kendisinden beklediğim üzere “Hayır öyle bir şey hiç
olmadı, benim onlarla yolum hiç kesişmedi” diye bir açıklama
gönderseydi, konu daha o günlerde (2010’da) kapanırdı.
Geçen yılın Ağustos ayında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı konuyla
ilgili tanıklığıma başvurduğunda da, bütün bildiğimin 2010 yılında
yazdıklarım ve 15 Temmuz’dan aylar önce çıkan kitabımda yer
verdiklerim olduğunu söylemiştim.
2010’da, yani henüz ortada fol yok yumurta yok iken, ilginç
bulduğum bir bilgiyi paylaştığım için bugün suçlanmam tuhaf.
Hiçbir gazetenin yayınlarından dolayı kapatılma tehdidi altına
düşmesine, gazetecilerin görüşleri yüzünden tutuklanmasına taraftar
olmadım, bunlara her zaman karşı çıktım.
Basın içi sorunlar basının kendisi tarafından çözülmelidir.
Geçmişte bizlerin sütunlarımızda yaptığımız gibi.
Ergenekon’la ilgili belgeyi de, sahihliğinden kuşku duyan
ifadelerle, taa 2001 yılında yayımlamıştım; ‘Ergenekon’un Silivri
Mahkemeleri‘nde yargı konusu olmasından yaklaşık 7 yıl önce…
Sözcü ile ilgili tanıklığıma Başsavcılık geçen yılın Ağustos ayında
başvurmuştu.
Tekrarlayayım: Sözcü konusunu 2008’de, Ergenekon belgesini 2001’de
yazdım.
Kusura bakılmasın, ama dünyanın her yerinde benim yaptığıma
‘gazetecilik’ deniliyor.
Bilin istedim.