Fehmi Koru'dan referandum bombası! Evet mi, Hayır mı verecek?
Gazeteci Fehmi Koru, referandumda "evet mi? hayır mı?" kullanacağının mesajını verdi.
11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün yakın arkadaşı olmasıyla da
bilinen gazeteci Fehmi Koru, referandumda “hayır”
oyu kullanacağı mesajı verdi. Koru, "Biri ‘varoluşsal’ diğeri
‘siyasal’ iki nokta var ki, onlar, sandık başına gittiğimde
‘Evet’ oyu kullanmamı engelleyeceğe benziyor"
dedi.
Koru kişisel web sitesinde kararını şöyle
duyurdu:
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, 16 Nisan’da yapılacak referandumda
kullanacağı oyla ilgili olarak, “Yargının
bağımsızlığını/tarafsızlığını güçlendirdiği, hukuk devletini tahkim
ettiği için Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine ‘Evet’ diyorum”
açıklamasını yaptı.
Şimdiye kadar hükümet cenahından gelen en elle tutulur açıklama
bu.
Meclis’ten geçen anayasa değişikliği paketinin yargı açısından ne
anlam taşıdığına bakarak oyunu belirlemek…
Bozdağ’ın kendisi de.. anayasa hukuku hocalarının.. tam da bu
yüzden.. yani ‘yargının bağımsızlığını/tarafsızlığını zayıflatacağı
ve hukuk devleti kavramına uygun olmayan yeni bir düzen getireceği’
gerekçesiyle değişikliklere karşı çıktıklarından herhalde
haberdardır.
Benim de şahsen bu yolda endişelerim var.
Neden bazı ülkeler ‘başkanlık sistemi’ de…
Ancak ben değişikliğe ‘endişeler’ açısından yaklaşmıyorum. Biri
‘varoluşsal’ diğeri ‘siyasal’ iki nokta var ki, onlar, sandık
başına gittiğimde ‘Evet’ oyu kullanmamı engelleyeceğe benziyor.
Tabii kendimi hala ikna edilmeye açık tutuyorum.
‘Varoluşsal’ dediğim konu, ülke sistemlerinin, kuruluş felsefeleri
ve şartlarıyla belirlendiğini bilmemden kaynaklanıyor.
ABD neden başkanlık sistemi?
‘Başkanlık sistemi’, çünkü bir iç-savaş sonrasında, her eyaletin
kendini ayrı bir devlet olarak gördüğü bir zemin üzerinde oluştu
ABD; ancak federal bir yapı ve federe devletler (eyaletler)
arasında tutkal görevini üstlenen bir ‘başkan’ etrafında birliğini
sağlayabildi.
Diğer ‘başkan’ eksenli sistemlerde de, ABD’de olduğu kadar değilse
bile, benzer bir tarihi arka-plan görülebilir. Çoğu eyalet
sistemine sahiptir ve ‘başkan’ olmasa birlik ve beraberliğini
koruyamayacak haldedir.
Türkiye Cumhuriyeti, parlamenter sistemi, çöküş dönemine doğru
gidildiği gözle görülür bir duruma geldiği ve devletin varlığını
korumak için ‘monark’ın yetkilerini paylaşması gerektiği
anlayışıyla, önce Tanzimat’la bunu denediği, sonra parlamentonun
çıkış yolu seçildiği günlerden miras olarak aldı.
Cumhuriyet kurulmadan önceki yarım asrı, Osmanlı münevverleri,
‘parlamentolu sistem’ faziletleri üzerinde tartışarak geçirdi; uzun
yıllar faaliyete geçmesi, sonra da kapatıldığında yeniden açılması
için bayağı bir mücadele verilmesi gerekti.
Osmanlı-sonrasını ise hepimiz biliyoruz: İstiklal Savaşı’nı Büyük
Millet Meclisi yönetti, Cumhuriyet’in ilanı Meclis’te yapıldı,
Meclis güçlü ve karizmatik bir başkana sahip olmasına rağmen, bütün
yetkileri onun eline vermeye yanaşmadı.
Sistemin oluşması ve yerleşmesinin tarihi arka-planı budur.
Bugün bunun değişmesini zorunlu kılan yeni şartlar mı var?
Sanmıyorum.
Yeni şartlar olmadığı, ülkemiz sözgelimi ‘üniter yapı’dan ‘federal
yapı’ya geçmediği, toplumsal barışın elden çıkarılmasını getiren
bir iç-savaş geçirmediği ve değişimi halka onaylatma yolunu seçtiği
için.. sistem değişikliği bir ihtiyaç olarak kendini
hissettirmiyor.
‘Varoluşsal sebep’ dediğim bu.
Zaten sırf bu sebeple, yalnızca ‘bize özgü sistem’ adıyla ortalığa
sürülen şimdiki biçimine değil, ‘Amerikan tarzı’ adıyla denge ve
denetleme mekanizmalarının da bulunacağı vaadiyle gündeme
getirildiğinde de karşı çıkmıştım ‘parlamenter sistem’den
vazgeçilmek istenmesine…
Devlet Bahçeli’nin ipiyle…
İkinci konunun ‘siyasal’ olduğunu söylemiştim.
Hafızalarda taze, ama ben yine de referanduma nasıl gelindiğini
hatırlatayım:
Ülkemiz 15 Temmuz’da hain bir saldırıya uğradı; uğursuz bir darbe
girişimi yaşadık. Hem darbenin artçı şokları konusunda dikkat
gereği, hem de daha âcil sorunların gündemi meşgul etmesi yüzünden,
‘başkanlık sistemi’ önemini kaybetmiş görünüyordu.
Ta ki, MHP lideri Devlet Bahçeli ‘Şimdi getirin anayasa paketini,
sistem değişikliğini desteğe hazırız’ diye ortaya atılana
kadar…
Devlet Bahçeli’nin o zamana kadarki konuya ilişkin tavrından 180
derece dönüş anlamına geliyor bu zamansız çıkış.
MHP liderinin değişikliğe en sert sözlerle karşı çıktığına dair
eski konuşmaları arşivde duruyor ve görüntülü olarak karşımıza
çıkartılıyor da.
Neden eski tavırdan dönüldüğünü biliyor muyuz?
Bilmiyoruz. Âni tavır değişikliğini açıklama sadedinde tek bir
cümlesi olmadı MHP lideri Bahçeli’nin…
O çıkışı yapmasaydı, darbe girişimi sonrasının telâşı içerisinde,
anayasa değişikliği konusunu gündeme getirecek durumu yoktu AK
Parti’nin…
Size de tuhaf gelmiyor mu MHP’nin ve lideri Devlet Bahçeli’nin
tavrı?
Ne oluyor gerçekten?
Esas AK Parti’nin sorması ve dikkatli olması gereken bu konu beni
siyaseten rahatsız ediyor.
Devlet Bahçeli, başbakan yardımcısı iken ve hükümetin önünde seçime
kadar iki yıla yakın bir zaman varken, ‘3 Kasım’da seçim istiyorum’
diye de ortaya atılmıştı 2002’de…
Nedenini açıklamadan…
Bir büyük temizliğe dönüşmüştü 3 Kasım 2002 seçimi…
Galiba, bu defa da, referandum, farklı bir Türkiye ortaya çıkarmak
için bahane olarak kullanılacak. ‘Nasıl bir Türkiye?’ sorusuna
makul bir cevap bulamadığım için de.. rahatsızım.
Adalet Bakanı Bozdağ her şey olup bittikten sonra da şimdiki
iyimserliğini koruyabilecek mi?
Şimdilerde bunun merakındayım.