14 Eki 2009 14:51 Son Güncelleme: 19 Kas 2018 13:53

FEHMİ KORU'DAN ORAY EĞİN'E: BURNU PİSLİĞE ALIŞKIN KİŞİ BAYILDIĞINDA BURNUNA KOLONYA DEĞİL TEZEK TUTULUR!..

Fehmi Koru,kendisinden söz ederken "kolonya kokulu" yazmayı ihmal etmeyen Akşam yazarı Oray Eğin'e fena çaktı.

Tabakhane güzeline tezek yakışır


Ne zamandır aklımda, bir türlü fırsat olmadığı için soramadım. "Acaba koku, güzel koku, kolonya, parfüm gibi sözcüklerin benim bilmediğim küçültücü bir anlamı mı var?" Öyle olmalı ki adamın biri ne zaman benden söz açacak olsa ismimin önüne mutlaka 'kolonya kokulu' sıfatını ekleyiveriyor...


'Kolonya kokulu' olmak onun için aşağılanmayı hak eden bir durum herhalde...


Sorayım da kime sorabilirim bu soruyu? Tabii, 'Kolonyacı Muzaffer'e!


'Kolonyacı Muzaffer', arkadaşlarının kendisine münasip gördüğü namıyla benim babam. Her ferdi doğduğu günden itibaren 'koku' ile haşır neşir olan bir ailenin ferdi. Baba ve ağabeyleri gibi o da hep kokuyla uğraşmış... Bir yandan türlü çeşitli kokular imal etmiş, bir yandan da şişeleyip dükkânlarında satmışlar. O da okuldan gelince dükkânda şapkasını asmış, kolonya tezgâhının başına geçmiş...


Ailesinin fertleri arasında bugünün 'post-kolonya' ve parfüm döneminde bile hâlâ dede mesleğini sürdürenler var.


"Kolonya kokusu kötü bir şeyler de çağrıştırır mı baba?" sorum karşısında önce bir afalladı, sonra "Çağrıştırır ya" deyip elini kütüphanenin rafları arasında dolaştırmaya başladı. Çekip aldığı Veled İzbudak çevirisiyle Mevlana'nın ünlü eseri Mesnevi'nin IV. cildiydi. Kısa bir göz gezdirmeden sonra aradığını bulmuş olmalı ki, "Oku şurayı" diye emretti.


'Güzel koku satanların pazarında güzel kokularla mis kokusundan bayılan ve hasta düşen derici' üst başlıklı bölüm (s. 38-39).


Birlikte okuyalım mı?


"Birisi güzel koku satanların pazarına gelince aklı başından gitti, büzülüp yere yıkıldı. Kerem sahibi attarlardan gelen güzel kokular, başını döndürdü, yere düştü! O bihaber, gün ortasında yol uğrağına bir leş gibi yıkıldı, kaldı. Derhal halk başına üşüştü... Herkes lâhavle diyerek derdine derman aramaktaydı.


Birisi eliyle kalbini yokluyor, öbürü yüzüne gülsuyu serpiyordu. Bilmiyordu ki o alanda onun başına ne geldiyse gülsuyundan geldi. Biri bileklerini, başını ovuyor, öbürü hararetlensin diye samanlı ıslak balçık getiriyordu.


Biri ödağacıyla şekeri karıştırıp tütsülüyor, başka biri elbisesinin bir kısmını soyup üstündekileri hafifletiyordu. Birisi nasıl atıyor diye nabzını yokluyor, öbürü ağzını kokluyor. Şarap mı içti, esrar mı... Yoksa afyon mu yuttu... anlamak istiyordu. Halk onun neden bayıldığını anlayamamış, şaşırıp kalmıştı.


Derhal akrabalarına haber verdiler, 'falan adam feşman yerde perişan bir halde düşüp kaldı' dediler. Neden bayıldı, ne oldu da leğeni damdan düştü? Kimse bilmiyordu! O tabbağın (dericinin) iriyarı, güçlü kuvvetli, bilgili anlayışlı bir erkek kardeşi vardı, hemencecik koşa koşa geldi.


Yanına biraz köpek pisliği almıştı. Halkı yardı, feryat ederek kardeşinin başucuna geldi. Ben neden hastalandı biliyorum, dedi. (..)


Adam kendi kendine, onun iliğine damarına kat kat köpek pisliği sinmiştir. Rızkını elde etmek için her gün akşamlara kadar pisliğe gömülmüştür, tabbaklığa gark olunmuştur demişti.


Büyük Calinus da böyle demiştir: Hastaya, neye alışkınsa onu ver! Aykırı olan şeylerden zahmet çeker; onun için hastalığının ilacını da alıştığı şeylerde ara!


Bokböceği, daima pislik taşır durur... Bu yüzden de gülsuyundan bayılır. Onun ilacı yine köpek pisliğidir... Çünkü ona alışmıştır, onunla halli hamur olmuştur. 'Pisler, pislerindir' âyetini oku da bu sözün önünü, sonunu anla!"


Babam, buraya kadar dikkatle dinledikten sonra, eliyle bu bölümün hemen üstündeki tek cümleyi de okuttu bana: "Külhanda doğup temizlik nedir görmeyen kişiye mis koklatsın incinir, hasta olur!"


Ne diyeceğimi bilemedim.


Demek ki, burnu pisliğe alışkın olan kişi için yapabileceğimiz fazla bir şey yok. Bayıldığında limon kolonyası yerine onun burnuna tezek tutmak gerekiyor.


Alman Patrick Süskind'in 'Koku' adlı romanını okumuş, ya da romandan yararlanılarak çekilmiş filmi izlemiş miydiniz?


Romanın kahramanı özel bir yetiyle doğmuştur: Kimsenin burnuyla alamadığı kokuları fark edebilme yetisi... Bu sayede devrinin en ünlü kokucusu olur adam. Ancak koku saplantısı onu aşırılıklara sürükler... Herkesin kokusu yek diğerinden değişiktir ve adam en mükemmel kokuyu bulma güdüsüyle insan öldürmekten de çekinmez.


Sonu darağacında bitecektir.


Kendisine romandan söz ettiğimde "İlginç" dedi babam ve ekledi: "Başka küçültücü sıfat bulamayıp da senin için 'kolonya kokulu' diyen tip hangi kategoriye giriyor?"


Taha Kıvanç(Fehmi Koru)/Yeni Şafak