Fehmi Koru'dan Ertuğrul Akbay'a 'şarap' ve 'çapkınlık' cevabı: Bu ayıp onlara yeter!
Ertuğrul Akbay, Fehmi Koru'yu 'kart zampara', 'içip içip kızlara sarkan adam' ilan etti. Fehmi Koru bugün köşesinden bu iddialara cevap verdi.
Fehmi Koru, Sözcü gazetesinin sahibi Burak Akbay'ın babası Ertuğrul
Akbay'ın kendisi hakkındaki ağır ithamlarına bugün kişisel internet
sitesi üzerinden cevap verdi.
Habertürk'ten ayrıldıktan sonra kendi adıyla yayına başlayan blogda
ve kurduğu Ocakmedya adlı sitede yazan gazeteci Fehmi Koru'nun,
Sözcü'ye yönelik düzenlenen "FETÖ" operasyonunun ardından gazetenin
imtiyaz sahibi Burak Akbay'a ilişkin olarak ileri sürdüğü
"Öğrencilik yılları cemaat evlerinde geçmiştir" iddiası gündeme
getirilmişti.
Fehmi Koru, "Burak Akbay cemaat evlerinde yetişti" iddiasının
kaynağı için "Bir seyahat sırasında babası Ertuğrul Akbay anlattı"
şeklinde savcılığa tanık ifadesi vermişti.
Ertuğrul Akbay da dün ilk kez konuştu ve Fehmi Koru'ya belaltı
vuruş yaptı.Fehmi Koru'nun içip içip sarhoş olduğunu, şarabı çok
sevdiğini, kendisinin tanık olduğu bir yemekte yabancı bir kızı
'taciz' ettiğini iddia etti.
Fehmi Koru ise bugün köşesinden Ertuğrul Akbay'a cevap verdi.Koru,
"(Sözcü gazetesi) kaç gündür beni manşetinden idam ederken, ancak
‘kart zampara’ diye özetlenebilecek bir iftirayı gündeme sürdü.
Hayatında ağzına alkollü içki koymamış bir adama körkütük sarhoş
olmayı, kadınlar konusunda mahcubiyetini bu yaşına kadar
atlatamamış olmasına rağmen yurtdışında ilk rastladığı kadına
sarkabilmeyi ona reva gördü." dedi.
Koru yazısını da "Gazeteciler hapse düşmesin diye benim gibi
çırpınacakları yerde, ‘gazeteci’ olduğunu itiraf etmek zorunda
kaldıkları birini, beni, parmaklıklar arkasında görmek
istediklerini bu denli belli etmeleri de onların ayıbı. Hem de ne
ayıp. Bu ayıp onlara yeter." diye bitirdi.
İşte Fehmi Koru'nun o yazısı:
TAM 'MEDYA DA KENDİNİ HESABA ÇEKTİ, BÖYLE ŞEYLER OLMAZ'
DİYE
SEVİNİRKEN
Artık o dönemlerin geride bırakıldığını, daha sorumlu bir
yayıncılık anlayışının medyaya hakim olacağını düşünürken, şu olana
bir bakın: Kendisiyle ilgili adli soruşturmada, 9 AY ÖNCE
Başsavcılığın daveti üzerine verdiğim tek paragraflık bir
tanıklığımı bana pahalıya mal etmek için, bugün de karakter
suikastı yapılabiliyor.
Geçmişte benzer suikastlara maruz kaldığım için suikast girişimini
hemen fark ederim.
‘Takkeli liboş’ lâkabını bana uygun görmüş yazarı bulunan gazete,
kaç gündür beni manşetinden idam ederken, ancak ‘kart zampara’ diye
özetlenebilecek bir iftirayı gündeme sürdü. Hayatında ağzına
alkollü içki koymamış bir adama körkütük sarhoş olmayı, kadınlar
konusunda mahcubiyetini bu yaşına kadar atlatamamış olmasına rağmen
yurtdışında ilk rastladığı kadına sarkabilmeyi ona reva gördü.
Yani bana.
Ne diyeyim bilemiyorum.
İyi ki böyle bir sitem var
Gazetecilik hayatım insanları tezviratlara muhatap eden bu tür
yayınları sergileyip onları yapan ‘gazeteler’ ve ‘gazeteciler’ ile
mücadeleyle geçti.
Yayınlarına karşı çıktığım gazeteler ve yazarlar ile ilgili
yazılmış yüzlerce yazım var.
O çabaların da katkıda bulunduğuna inandığım bir kendini sorgulama
arayışı sonunda, belli bir olumlu anlayışın, herkese ve her
gazeteye hakim hale gelmek üzere olduğunu sanıyordum.
Şu son birkaç gün içerisinde büyük çapta yanıldığımı gördüm.
Huylu huyundan vazgeçmiyor.
Yaklaşık bir yıl önce, hiçbir gazetede kendisine köşe bulamamış
biri olarak, geçmişte yazılarımı takip etmiş ve bundan sonra da
takip etmek isteyebilecek bir kitleyle görüşlerimi paylaşmak üzere
bu siteyi hayata geçirmiştim.
Daha önceleri, gazetelerde, haftanın belli günlerinde yazmazken, 9
Haziran 2016 tarihinden itibaren bir gün bile burayı boş bırakmadan
muntazaman okur karşısına çıkıyorum. Övünebileceğim kadar geniş bir
okur kitlesine ulaşmayı da zaman içerisinde başardı bu site…
Yalnızca tek bir yazarı bulunmasına rağmen…
Siteyi başlatırken şimdilerde yaşadığıma benzer bir yoğun yıpratma
kampanyasıyla karşılaşmayı da beklemiyordum.
Yazı hayatımın en mutlu dönemi
Evet, fazla uzağımda bulunmadığı izlenimi veren birilerinden sosyal
medya ortamında tezviratlar yağdığı oluyordu, ancak ben kendimi
sosyal ortama kapalı tuttuğum için, oralardan gelen saldırılara da
kulak asmıyordum.
Doğrusunu söylemem gerekirse, gazeteleri internet üzerinden
izliyorum, hepsini de değil. Önceleri takip etme ihtiyacı duyduğum
internet medyası içerisine giren site sayısını da asgariye
indirmiştim. Televizyonlardaki tartışmaların çok büyük çoğunluğunu
da izlemiyorum nicedir.
Kafam rahat, gönlüm rahat asude bir serbest yazarlık hayatı
sürdürüyorum.
Soranlara hayatımın en mutlu günlerini yaşadığımı söyleyip
duruyorum.
“İyi ki bu siteyi başlatmışım” diye kendimle övünerek…
Başlangıçta planlamadığım bir işlevi daha olacağını ise hiç
düşünmemiştim bu sitenin: Kendimi savunma işlevi…
Herhalde farkındasınızdır: Bu bir yıl içerisinde sağda-solda çıkan
hakkımdaki bazen hakarete varan yayınlara fazla ses çıkarmadım.
Atılan taşlara cevap vermek yerine, beni okuma zahmetine katlanan
okurlara, üzerinde kafa yorduğum konular hakkındaki görüşlerimi
aktarmayı tercih ettim.
Ancak işte gördünüz; günlerdir sürdürülen tezviratlar siteye böyle
bir işlevi de yükledi.
Memnun muyum? Hayır değilim.
Bugün Brüksel’de Türkiye’yi diğer üye ülkelerden daha fazla
ilgilendiren bir NATO Zirvesi yapılıyor, ama ben o konuya
giremiyorum bile. AK Parti’nin yeni dönemi başladı, partiden sonra
hükümette de değişiklikler bekleniyor, o konuya da değinemiyorum.
15 Temmuz hain darbe girişiminin çatı davası başladı, birkaç yazı
çıkarmam mümkün; ne çare, kendimi savunmam gerekiyor.
Neden?
Tam DOKUZ YIL ÖNCE yazdığım birkaç satırlık bir değini ile bundan
tam DOKUZ AY ÖNCE davet üzerine gittiğim adliyede savcıya verdiğim
iki paragraflık bir tanıklık yüzünden…
Daha önce de yazdım, bu tür saldırılar konusunda şerbetliyim,
medyanın topyekün savaşlarına ülkemiz de alışık. Ancak, bana karşı
yürütülen sürek avıyla, artık o günlerin geride kaldığı, yalanlara
başvurulmayacağı bir döneme girildiği kanaati yıkıldığı için de
üzülmemek elde değil.
Burada yazdıklarımı kimselerin okumadığını zannederek yalanlarını
sürdürebilir, kendilerine başka yandaşlar da bulabilirler, ancak
gerçeklerin mutlaka ortaya çıkmak gibi bir huyu da vardır.
Gazeteciler hapse düşmesin diye benim gibi çırpınacakları yerde,
‘gazeteci’ olduğunu itiraf etmek zorunda kaldıkları birini, beni,
parmaklıklar arkasında görmek istediklerini bu denli belli etmeleri
de onların ayıbı.
Hem de ne ayıp. Bu ayıp onlara yeter.
Fehmi Koru, Fethullah Gülen ile birlikte olduğu fotoğrafı,
"Zaman gazetesinde 12 yıl (1986-1998) başyazarlık yaptım.. Özel
yemekler ve iftarlarda çekilmiş kimbilir böyle kaç fotoğrafım
vardır.." notuyla paylaştı.