21 Şub 2011 07:37 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:03

FEHMİ KORU ZAMAN'DA YAZMAYA BAŞLADI; İLK YAZISININ BAŞLIĞI NE OLDU?

Yeni Şafak'tan olaylı bir şekilde ayrılan Fehmi Koru, yıllar sonra Zaman Gazetesi'ne geri döndü..

Fehmi Koru 13 yıl sonra Zaman’da yazmaya başladı..

Koru’nun ilk yazısının başlığı "Yeni Türkiye’ye doğru" oldu..

Ancak Zaman yönetimi, gazetenin internet sitesinde Fehmi Koru’nun yazısının başlığını yayınlarken yazının tamamını koymadı..

İşte Fehmi Koru'nun Zaman'daki ilk köşe yazısı...

Yeni Türkiye'ye doğru...

En zor yazılanlar ilk yazılardır; yazar ne kadar kıdemli olursa olsun, yeni bir gazetede, kendisini, son sınıfta okulu değişmiş bir ilkokul çocuğu gibi hisseder.

Zaman'da böyle bir hisse sahip olmam için bir sebep yok; her şeyimi bilen ve her şeyiyle bildiğim bir ortama yeniden dönmüş gibiyim.

Her bakımdan zor bir dönemden geçiyoruz. Dönemin zorluğu, hayatlarımız üzerinde derin etkileri olabilecek çok yönlü belirsizlikler içermesinden kaynaklanıyor. Yürekleri hoplatan neredeyse tek bir ortak değer var: Değişim... Mısır'da Tahrir Meydanı'nı, Bahreyn'de İnci Meydanı'nı dolduran kitlelerin oralara geliş sebebi de 'değişim' talebi... Yemen'de, Cezayir'de, Libya'da üzerlerine sıkılan kurşunlara göğüslerini siper ediyorsa insanlar, beklentileri, kendilerinden sonra ülkelerinin eylemleriyle 'değişecek' olması...

'Değişim' sihirli sözcük olmasına sihirli sözcük de, değişimin doğru yöne doğru olacağına dair garanti kimden alınacak?

Türkiye'nin kendisi de bir süredir köklü bir değişim sürecinden geçiyor ve yakın coğrafyadaki 'değişim' talepleri için, ülkemiz örnek teşkil ediyor. 'Türkiye gibi olmak', daha fazla özgürlük ve sisteme daha fazla katılım arzu eden milyonlar için başlı başına bir hedef...

Bazen öyle olur; yaşadıklarının ne denli önemli olduğunu yaşayanlar tam anlamıyla fark edemez. Türkiye, bugün on yıl öncesinden hemen her yönden farklı bir ülke: Cılız ve kırılgan bir ekonomik yapıdan sürekli büyüyen bir ekonomi çıktı. Sağa bakılıp hizaya girilen vesayetçi bir siyasi sistemimiz vardı, şimdilerde millet sözünü herkese dinletiyor. Uzun yıllar "Washington ne der? Moskova kızar mı? Avrupa'dan azar gelir mi?" endişesi yaşatırdı dış politikamız, son yıllarda Washington, Moskova ve Avrupa Birliği "Ankara'ya danışalım, Ankara'nın görüşünü alalım, Ankara'yı kızdırmayalım" derdine düştü.

O durumdan bu duruma on yıldan kısa bir sürede gelinirse, bunun etkileri kolay hazmedilemez. Türkiye'nin de şu sıralarda yaşadığı böylesine bir 'hazım' sorunu işte. Yenilenen ekonomik ve siyasal yapılar, farklı diplomatik yaklaşımlar eskiye alışmış zihinleri zorluyor.

Zorluyor da ne oluyor? Eskinin çıkarlar ağı bozulduğu, yeni dengeler farklı yerlerde oluşmaya başladığı, paradigmalarla birlikte söylemler de gelişmelerden etkilendiği için, zeminin altlarından kaydığını düşünenler yaygarayı basıyor.

Mevcut medya düzeni değişime ayak uydurmaya direndiği ve hâlâ eskiye göre oluşmuş çıkar ilişkileri varlığını sürdürdüğü için, yaygaracı sesler samimi feryatlarmış gibi göklere yükseliyor.

Bütün dünyayı hareketlendiren 'değişim' arzusu, eskinin arkasına saklanarak, köhnemiş ilkelere sahip çıkarak engellenemez; 'değişim' ancak başka tür bir 'değişim' anlayışı ile karşılanabilir. Ülkemizde muhalefet yapanların anlayamadığı da bu 'gerçek' işte. Değişimi savunan ve politikalarına yansıtan bir partiye muhalefet, ancak onun değişim modelini yeterli bulmayan başka bir 'değişimci model' ile yapılabilir...

'Yeni' bir Türkiye inşa ediliyor elbirliğiyle; bizim burada yaptığımız, ona harç sağlamak...