09 Eki 2018 17:47 Son Güncelleme: 24 Kas 2018 02:54

Fehmi Koru geri döndü! İşte ameliyat sonrası ilk görüntü!

Yürüme kabiliyetini sınırlaması nedeniyle ameliyat geçiren ve sağlığına kavuşan Fehmi Koru bugün köşesinde yaşadıklarını kaleme aldı.

Dostlarının yönlendirmesiyle, kendini Ankara’da, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi ile irtibatlı Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde bulduğunu söyleyen Fehmi Koru, kendisi ile yakından ilgilenen doktorlara bugünkü köşesinden teşekkür etti. Sağlığına kavuşan Fehmi Koru ameliyat sonrasını görüntüsünü de paylaştı.

İşte Femi Koru'nun bugünkü yazısı:

Yazarınız yazılarına başladı. İlk yazısının konusu ne dersiniz? Evet, medya…

1980’lerin ikinci yarısı başları… Yer: Almanya’nın Köln kenti… Başka bir gazetecilik görevi için gelmişim; orayı mekan tutmuş ve herbiri sonradan kendi yolunda önemli başarılara imza atmış iki yerel Türk gazetecinin evinde misafir olarak kalıyorum…

Onlardan biri, ‘‘Buraya kadar gelmişken neden zoraki sürgünlerin hatırını sormuyorsun?’’ fikrini ortaya atıyor ve askeri yönetimin gadrinden soluğu Avrupa’da almış bazı aydınlar ve sanatçılardan Köln yakınlarında yaşayanlarla görüşmemi sağlayabileceğini söylüyor…

O görüşmelerden ‘Vatan hasretiyle yananlar’ başlığını taşıyan bir dizi-röportaj ortaya çıkıyor…

Cem Karaca’yı ve Şanar Yurdatapan’ı da kaldıkları mütevazı evlerinde ziyaret ediyorum.

Şanar Yurdatapan’ın bestelediği, eşi Melike Demirağ’ın seslendirdiği ‘Şimdi İstanbul’da olmak vardı anasını satayım’ sözleri bir aralar dillerde dolaşan şarkının da içinde yer aldığı albümün ilk dinleyicilerinden olarak ülkeye dönüyorum.



İkili henüz piyasaya çıkmamış albümü hediye ediyorlar.

Ünlü şarkıcı Cem Karaca medyadan uğradığı haksızlığı benimle paylaşıyor. Erol Simavi’nin çıkardığı ‘Hafta Sonu’ gazetesi, manşetinden kendisiyle ilgili haberlerle askerlere ispinyonculuk yaparken gerçekleri nasıl çarpıtmış, ilgisiz eski fotoğrafları yeniymiş ve başka ortamlarda söylenmiş sözleri sanki Köln konserinde ifade edilmiş gibi sunmuş… Bunları kupürler eşliğinde kendisinden dinliyorum. Bütün derdi vatana dönebilmek…

Şanar-Melike Yurdatapan gibi Cem Karaca da askerler tarafından ‘vatan haini’ ilan edilip vatandaşlıktan çıkarılmış çünkü…

Cem Karaca’nın dramını ‘Yurdum burnumda tütüyor’ başlığıyla manşetten yansıtıyoruz.

Gazeteci ve insan olarak mutluyum. Endişem yok değil, ama henüz ülke yönetiminden ayrılmamış ‘Evren ve cuntanın 4 atlısı’ hiçbir tepki vermiyor…

Neden bu eski hatıra?
Ameliyatımın oğlum tarafından bu siteden duyurulması sonrasında hayli ziyaretçi kabul ettim; çok sayıda dost, arkadaş tanıdık ve okur mesajla ve telefonla geçmiş olsun dileklerini iletti.

Ziyaretçilerimden biri, telefona verdiğim bir cevabı takiben ‘‘Arayanın çok, bakalım kimler?’’ diyerek cep telefonumdaki isimlere göz attı ve ardından ‘‘Medyadan neredeyse herkes aramış, tek aramayanın galiba hakkında ‘medeni ölü’ sıfatını kullanan köşe sahibi; eh o da seni ölü bildiğine göre, aramasını zaten bekleyemezdin’’ deyiverdi.

Kendisiyle hayatımda hiç karşı karşıya gelmediğim için araması beklenemezdi zaten.

Meğer aynı köşe sahibi, birini daha ‘medeni ölü’ kılmak için, ben narkoz altındayken yazdığı birkaç yazıda, Londra’da yaşayan eşinin yanına giden bir gazetecinin orada açtığı lokantaya uğranmasını ‘ağır bir suç’ olarak yansıtmış…

‘Kaçak’ ve ‘vatan haini’ imiş, onunla görüşen de doğal olarak ‘suç işlemiş’ oluyormuş…

’’Savcılar göreve’’ çağrısında bulunmuş kemerinde pek çok kafa derisi bulunan köşe sahibi…

Benim aklıma geçmişte yaşadığım Cem Karaca olayı geliverdi.

Sonrasını da anlatayım:
Turgut Özal o sırada taze başbakan ve iki gün sonra onun bana verdiği yeni manşetle çıkıyoruz. ‘‘Cem Karaca ülkeye dönebilir’’ diyor Özal.

Ve Cem Karaca’nın yurda dönmesi fazla zaman almıyor. Geliyor, geceyi karakolda geçiriyor, Özal’ın araya girmesiyle serbest bırakılıyor.

Ardından askeri müdahaleden sonra yurtdışına sığınmışların bütününün isterlerse Türkiye’ye dönmelerini sağlayan yasal düzenlemeler de yapılıyor.

Hulki Cevizoğlu ‘Ceviz Kabuğu’ adlı programına çıkarıyor Cem Karaca’yı; sanatçının tek arzusunu iletmek için de beni arıyor: ‘‘Fehmi Koru da programa hiç değilse soru ile katılmalı…’’

Telefonla katılıyorum ve programda birbirimize iltifatlar ediyoruz.

Türkiye’de kimse -hatta askeri cuntanın üyeleri bile-, o zaman, ‘vatan haini’ ilan edilmiş ve vatandaşlıktan da çıkarılmış Cem Karaca ile görüştüğüm için beni kınamayı, suç işlediğimi ileri sürmeyi akıllarından geçirmedi.

Odamdan hastanenin bahçesi…

Teşekkür borçluyum
Yürüme kabiliyetimi sınırlayan bir rahatsızlığım vardı ve tek çözümün ameliyat olduğunu bildiğim halde bana ait sebeplerle bundan uzak duruyordum. Dostlarımın yönlendirmesiyle, kendimi Ankara’da, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi ile irtibatlı Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde buldum.

Doç. Dr. Gıyas Ayberk ve hastanenin beyin cerrahi bölümünden ekibi zor ameliyatımı ve hastanede geçirdiğim günleri benim için kolaylaştırdı. Kendi deneyimimden sonra vardığım sonuç şu: Dr. Gıyas Ayberk’in eli altın bir el.

Doç. Dr. Levent Öztürk ameliyatımın öncesinde bana kendimi unutturacak narkozu veren, sonunda gözlerimi açtığımda yanı başımda ilk kendisini gördüğüm anestezi ekibinin lideriydi.

Prof. Dr. Nihat Tosun, geçmişinde başhekimlik ve sağlık bakanlığı müsteşarlığı da bulunan ortopedi ve travmatoloji alanında bir deneyim abidesi olarak, ameliyatım öncesi ve sonrasında ne zaman tereddüde düşsem zihnimi hep doğruya yöneltti.

Prof. Dr. Kasım Kılıçarslan her gün kimbilir kaç bin hastaya şifa dağıtmaya çalışan büyük bir hastanenin başhekiminin müthiş disiplinini hissettirmeden sağlayarak hekimlik mesleğine zaten var olan hayranlığımı daha da artırdı.

Dr. Hakan Bayraktar‘da yalnızca titiz bir başhekim yardımcısını değil, doktorluğu yanında sanata ve fikir dünyasına katkıda bulunan bir düşünce adamını da tanımış oldum.

Hemşireler… Onların hastalara gösterdikleri bitmez tükenmez şefkat dolu ilginin çok daha uzun sürebilecek iyileşme dönemlerini nasıl kısalttığını orada kaldığım süre içerisinde yaşayarak öğrendim…

Yıldırım Beyazıt Üniversitesi ile irtibatlı Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne ve adlarını saydığım-sayamadığım bütün mensuplarına ifadesi zor büyüklükte TEŞEKKÜRLER borçluyum.

Lütfen teşekkürlerimi kabul etsinler.