21 Eyl 2011 12:12 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:49

FEHMİ KORU BOMBALADI! KİM BU SIYIRTMIŞ YAZAR?

Fehmi Koru hangi köşe yazarı hakkında "sıyırtmış" ifadesini kullandı? İşte o sözler...

Daha önceki uğrayışlarında olduğu gibi bu yıl da CFR’ın Manhattan’daki merkezinde konferans verecek mi acaba Başbakan Tayyip Erdoğan?

Soruyu aklıma getiren “İktidar yıpratır” kuralının Ak Parti için çalışmayışı karşısında bazı kişi, kurum, holding, şirket ve medya kuruluşlarının sergilediği çaresizlik oldu. ABD’deki CFR gibi örgütler bu gibi durumlar için daha en baştan tedbir alma zekâ ve becerisini göstermişlerdir çünkü...

CFR ‘Council on Foreign Relations’ adının kısaltılmışı. New York merkezli bir düşünce üretim kuruluşu bu. Kurucularına ve yönetiminde yer alanlara bakarak “Amerika’yı CFR yönetiyor” diyenler de çıkıyor. Ülkenin en zenginleriyle en akıllı aydınları kurmuş CFR’ı; bugün de aynı zengin-aydın işbirliği halinde varlığını sürdürüyor.

Ülkede iktidarlar el değiştiriyor, birkaç dönem Demokratlar işbaşında kalsa da, ardından seçimden Cumhuriyetçiler başarıyla çıkıyor; bu gerçeğe rağmen her dönemde Beyaz Saray’da ve hükümette yakalarında CFR rozeti bulunanların borusu ötüyor.

Bill Clinton gelince yanına CFR’dan tanıdığı kendisi gibi düşünen Demokrat tipleri alıyor; o gidiyor, yerine gelen George W. Bush CFR’ın Cumhuriyetçi bilinen üyelerini kendisine bakan ve danışman yapıyor.

Örgütün ileri gelen mensupları, ülkenin öndegiden holdinglerine danışmanlık yaptıkları gibi lobicilik ile uğraşan şirketlerde de ağırlıklı biçimde temsil ediliyorlar. Beyaz Saray’da oturan kişinin parti bağına göre lobi şirketlerinin de yıldızı bir parlıyor, bir sönüyor çünkü...

Gelmiş geçmiş bütün cumhurbaşkanları, başbakanlar ve dışişleri bakanlarının yolları New York’a düştüğünde konuşma daveti almayı arzuladıkları yerin CFR olmasının sebebi bu. Beyaz Saray’ın sakinleri, Kongre’nin müdavimleri değişse bile, perde gerisinde ipleri oynatan CFR bu gücünü korumayı sürdürüyor.

Türkiye’de de benzer kuruluşlar var, ama neredeyse hepsi tek sesli ve tek yanlı çalışıyor. Farklı sesler bir yana, farklı görüntülü insanlara bile yanlarında yer vermiyorlar.

Hele medya bu konuda ne yapacağını bilemez durumda...

Vaktiyle yönettiğim gazetede esas önemi gazetenin yayın çizgisine uzak olan siyasetçilere verirdim. En kalabalık muhabir muhalif partiyi izlerdi; en az bir yazarımızı da beni en az seven siyasi parti lideriyle yakın dost olmaya yönlendirirdim. Yakın dost olunan parti lideri koalisyon ortağı olarak iktidara geldiğinde gazeteyle arasında doğal bir kanal bulunsun diye...

‘Pragmatizm’ mi? Hayır. Bazı meslektekilerin insanları ‘dost-düşman’ skalasına oturtmaya hakkı yoktur.

Ak Parti’nin tek başına iktidar olması, iktidarının dokuz yıldır sürmesi ve hiç bitmeyecekmiş görüntüsü vermesi ‘tek sesli’ kurumları çaresiz bıraktı. Başka ülkelerde varlıklarını sürdürüyor olsalardı öyle durumlarda ön plana muhafazakâr kimliğe sahip mensuplarını çıkarmaları gerekirdi; oysa bizde pek çok kuruma tek-seslilik hâkim olduğundan, ilâç için olsun öne sürülecek farklı birini bulamıyorlar...

Ne yapacaklarını bilemeden kollarını kavuşturmuş iktidarın değişmesini bekliyorlar... Bazısı “Hey, biz de varız” nârası atıyor ara sıra, ama nâfile...

Medyanın hali de farklı değil. Güneri Civaoğlu’nun Kemal Ilıcak’ın ‘muhafazakâr’ Tercüman gazetesinin yayın yönetmeni olduğunu hatırlıyorsunuzdur. Oktay Akbal, Mustafa Şekip Tunç, Özdemir Asaf, Zahir Güvemli gibi farklı çizgiden yazar ve sanatçılara, Necip Fazıl Büyük Doğu dergisinde sayfalar ayırmıştır. Bugün de ‘muhafazakâr’ bilinen yayın organlarının çoğunda farklı kalemler yazar, değişik eğilimden insanlar çalışır.

Kendisini ‘merkez’ diye anan gazetelerin açmazı bu. Patronları bu yüzden patron olmaktan çıktı. Bazı kalemleri, ya eski bağnazlığını sürdürür, ya da “Medar-ı maişet motoru, Mirim, ne yapayım?” deyip vıcık vıcık yalakalığa sıvanır. İşi şaklabanlığa vuran ve “Sıyırtmış bu” dedirteni de var...

Etraflarında farklı kimse barındırmadıkları için...

Acıyorum...