FEHMİ KORU ADALETİN ERKEN TECELLİ ETMESİ; SIRADA YILMAZ ÖZDİL OLABİLİR!
Basın Konseyi Başkanı Oktay Ekşi, 'Üzgünüm ki sırada Yılmaz Özdil olabilir. Değerli bir yazarsanız katliniz vaciptir' dedi..
Bekir Coşkun’un yeni kitabında anlattığı tasfiye listesinden haberdar olduğunu belirten Hürriyet’in eski Başyazarı Ekşi, ’Birisi 120 kişilik liste hazırlamış. Üçüncü, benim adımmış’ dedi. ’Üzgünüm ki sırada Yılmaz Özdil olabilir. Değerli bir yazarsanız katliniz vaciptir’ diye de ekledi
Geçen haftalarda Zaman gazetesinde Hüseyin Gülerce bir yazı yazdı. Ertuğrul Özkök de köşesinden ’Bu, medyada tasfiyelere ilişkin bir tebligat’ yanıtını verdi. Böyle bir tartışma daha önce yaşandı mı?
BÖYLE REZALET GÖRMEDİM
58 senem bitiyor benim. Bu süre içinde hiçbir zaman böylesine rezilane bir tablo yaşamadık. Çünkü, sütun yazarı bir başka patrona mektup gönderiyor sütununda, ’Bunları atın’ diyor. Bunlar, demokratlığından geçilmeyen insanlar. Demokrat olmanın birinci koşulu, fikren anlaşamadığımız kişilerle aynı ortamda birlikte yaşamamız gerektiğine inanmaktır. Bunlar önce tasfiyeci... Yazan adamı tasfiye etmeyi birinci görev olarak aklına koyan insanlar ortamında böylesine rezilane bir süreci daha önce hiç görmedim, yaşamadım.
Demokrat Parti dönemiyle kıyasladığınızda durum nasıl?
Ben mesleğe girdiğimde CHP muhalefete düşmüştü, Demokrat Parti iktidara gelmişti. 54’te ikinci seçim oldu. Ezici lafının bile küçük kaldığı çoğunlukta DP dönemi başladı ve biz, o zamanki gazeteciler boğazımızın sıkıldığı döneme girdik. Arkadaşlarımız çıkartılan yasalarla yerli yersiz yargılandı, bir buçuk sene hapiste yatmak üzere Ankara’da şimdi müze haline getirilen Ulucanlar’daki Merkez Cezaevi’ne atıldı. Gazetecileri, gazeteleri susturma amaçlı ciddi baskı altına girdik ama örneğin Adnan Menderes, ’Sizin Ulus Gazetesi’nde Tahir Burak diye bir karikatüristiniz var, beni kedi gibi çiziyor. Ben buna kızıyorum, onu atın’ demedi. ’Ben bundan rahatsız oluyorum’ dedi ve dava da açtı... Cahit Yalçın, CHP’nin organı Ulus Gazetesi’nin yazarıydı. Falih Rıfkı Atay, DP’ye muhalif bir yazar idi. Bedii Faik, DP’ye muhalif bir yazar idi. Çetin Altan, DP’ye muhalif, tanınmış bir yazardı. Hiç birinin ekmeğiyle oynama diye bir şey düşünülmüş, söylenmiş, değildir.
Sizce Gülerce neden şimdi böyle bir yazıyı kaleme aldı?
Çok demokrat oldukları için herhalde.
Onlara sorun. ’İstemediğimiz adamları mezarlığa gönderelim’ diye düşünüyorlar herhalde. O tür ilişkilerin nereden gelen talimatla sütuna yansıdığını bilemiyorum. O benim bilgi alanımın dışına çıkıyor.
HIRSIZLIK, YASAKLA ÖNLENMEZ
O yazıda yine diyor ki Gülerce, ’Merkez medyanın iktidar tayin etmek için kullanıldığı dönemler geride kalacak.’ Siz de içindeydiniz uzun yıllar ’merkez medya’
dediğimiz yapının. Öyle miydi hakikaten?
Güzel günler var yani önümüzde, değil mi? (gülüyor) Önce işin kuralını konuşalım; medyanın işi memleketi yönetmek değil, iyi bilgilendirmek, yorumlamak, uyarmaktır. Bunun dışına çıkan dün olmuştur, bugün vardır, yarın da olacaktır. Elindeki kalemi ya da yayın gücünü, ülkeyi yönetme yahut müdahale etme konusunda araç gibi görenler olur. Hırsızlığı yasaklamakla önleyemezsiniz. Önemli olan, onu minimize etmektir. Sütunuyla memleketi idare etmeye kalkan çok meslektaşımız var bizim. Akıl vermeye kalkan, verdiği akılla başbakanlarını yönlendiren. Eskiden de vardı. Önemli olan siyasi iktidarın onların müdahalesine, demokratik usullere uyarak izin vermemesidir. Çünkü o, demokrasinin genel hattını dahi hazmedememiş bir kafa tarzının düşüncesidir. Ne yaparsın? O yazıyorsa, sen de aldırış etmezsin. Yapacağın nedir başka? İşin bu sakıncalı tarafını görüp, ’Önümüzde güzel günler var’ diyen kardeşimizin ’Siyasi iktidarın, medyaya müdahalesine ne diyorsun?’ sorusuna yanıtı var mı? Asıl tehlike orada. Kendisinin de yazı yazmasıyla ilgili karşısında duran ihtimali görmesi. Bugünkü ilişkiler, Hüseyin Gülerce’nin sütununa bugünkü siyasi iktidarın başındaki zatın müdahale etmesini gerektirmiyor olabilir. Ama, yarın sap döner, hesap döner. Eğer iktidarın müdahalesine yeşil ışık yakıyorsan, birisi de sana hesap sorar. Önemli olan ona izin vermemektir.
SATIRARASI
Geçen hafta, basında tasfiye tartışmalarının oldukça yoğun olduğu bir haftaydı. Zaman gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce’nin 31 Aralık tarihli yazısında ’Türkiye’deki asıl büyük değişimin medyada yaşanacağını’ söylemesi ve Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök’ün ’Bu bir tebligat’ diyerek yanıt vermesinin ardından, Cumhuriyet yazarı Bekir Coşkun’un son çıkardığı kitabında eski patronu Aydın Doğan’ın kendisine tasfiye listesini gösterdiğini açıklaması tartışmaları yeniden alevlendirdi. 28 Ekim tarihinde yer verdiği ’Şimdi analarını bile satan zihniyetin marifetlerini görüyorsunuz’ ifadesinden sonra Başbakan Erdoğan’dan gelen sert tepki üzerine önce özür yazısı yazan, sonra da istifa eden Hürriyet gazetesinin eski Başyazarı ve Basın Konseyi Başkanı Oktay Ekşi medyada tasfiye tartışmalarını değerlendirdi.
Doğan Medya Grubu’nu tartışmam
- Bu süreçte teklif geldi mi başka bir yerden?
Meslek dünyasından teklifler oldu ama benim ’evet’ dememi gerektiren bir teklif olmadı.
- Yazarlıkta artık defteri kapattınız mı, yoksa halen bekliyor musunuz?
Bu soruyu yanıtlamak için birkaç güne ihtiyacım var.
- Ertuğrul Özkök sonrası Hürriyet’i nasıl görüyorsunuz peki?
Tartışmam onu.
İŞ AHLAKIMIN VECİBESİ
- Bugün medyada beğenmediğiniz bir dönem yaşanmasında ’Merkez Medya’ dediğimiz Doğan Grubu’nun da hataları olabilir mi?
İzin verirseniz Doğan Medya Grubu’yla ilgili meseleleri tartışmam. O benim iş ahlakımın bana yüklediği bir vecibedir. Onu, onlar bana sordukları zaman, onlarla konuşurum.
Fehmi Koru’nun ayrılığı ilahi adalet
Medyada yaşanacağı belirtilen değişimle ilgili sizin yorumunuz nedir? Kim kimi tasfiye edecek, ne yaşanacak?
Ben kimsenin kimseyi tasfiye etmesinin doğru olduğuna inanmıyorum. Bu nedenle yorum yapmak istemem. Bu işlerle ilgili şimdi bakınız medyanın kendi işlevi onun da bir hizmet tarzı var. Bu okuyucuya, izleyiciye bilgi vermek az önce konuştuğumuz şekilde özgürce yorum yapmak filan. Bunu kim tasfiye edebilir okuyucu tasfiye eder. ’Başbakan tasfiye eder’ diye bir şey yok ki. ’Oktay Ekşi iyi yazmıyor’ diye okuyucunun tepkisi zaten e-maille, mektupla gelir. İletişimin yaygınlaştığı bir ortamda bunu zapt edebilir misiniz, okunmayan adamı okunuyor gösterebilir misiniz? Buna Başbakan burnunu sokar mı, Hüseyin Gülerce burnunu sokar mı, buna bir gazeteci avukatlık yapar mı?
Çok ciddi bir ayıp. Bir yandan insanlara ahlaki değer vaazı verip, öbür taraftan böyle şeyler yapmak çok ciddi bir ayıp.
Önce Bekir Coşkun’un ayrılışı, Ertuğrul Özkök’ün farklı bir yere kaydırılması, sonra sizin yaşadığınız süreç... Siz bunları aynı zincirin halkası gibi görüyor musunuz?
DEĞERLİ BİR YAZAR
Cumhuriyet’te Bekir Coşkun’un yeni kitabının çıktığına dair bir bilgi vardı. Orada Bekir Coşkun’un kendi başından geçeni yazılı olarak anlattı.
Evet, Coşkun, Aydın Doğan’ın kendisine gösterdiği bir tasfiye listesi olduğunu ve burada kendi adının ilk, Ertuğrul Özkök’ün ikinci, sizin de üçüncü sırada olduğunuzu yazmış. Haberiniz var mıydı böyle bir listeden?
O tarihte duydum yani. Üçüncüsü de Oktay Ekşi’ydi. Duydum canım. Birisi 120 kişilik
liste yapmış, üçüncüsü de benmişim.
Yılmaz Özdil’le ilgili de bir süredir olumsuz yorumlar okuyoruz. Belli bir çevre de ’sırada o mu var’ diye sorguluyor?
Üzgünüm ki olabilir: Yılmaz çok değerli bir yazar, ama madem ki çok değerli bir yazarsınız katliniz vaciptir.
ERKEN TECELLİ ETMİŞ
Fehmi Koru’nun Yeni Şafak’tan ayrılmasını nasıl görüyorsunuz?
Allah’ın sopası yok ki. Maalesef pek çok meslektaşının tasfiye edilmesini isteyen bir kalem idi. ’Belki de başına gelen ilahi adaletin tecellisi’ demek istiyorum. Biraz erken tecelli etmiş sayılabilir.
Doğan Grubu’na geçmeye çalışıyor deniliyor. Olabilir mi?
Çok dilekçe verdi, ben de fark ediyorum. Tasfiye, despot bir kafa ürünü, iyi değil. Metottur, dilektir. Nasıl kabul edilebilir? Hem demokrat olacaksınız, hem tasfiyeci olacaksınız. Böyle şey olabilir mi?
Maçka’ya ifade özgürlüğü anıtı yapılıyor
Gazetecilere Özgürlük Platformu’nun benim başkanı olduğum dönemdeki önerileri çerçevesinde Maçka Parkı’nda bir ifade özgürlüğü anıtı yaptırıyoruz. Şişli Belediyesi yapacak. Maçka Parkı’nda basına açıklama yapmak isteyen herkesin kullanabileceği ifade özgürlüğü anıtı isimli, ama işlevi de olan bir çeşit kürsü. Yani ana fikri de öyle verdik. Arkasından da zannediyorum Ankara İzmir’deki gazeteciler ’Biz de yaptıralım’ dediler. Belki Türkiye’nin her yerine yayılır. Fikrin sahibi olduğum için mutluyum. Bir de 3 Mayıs 2011’de Türkiye’deki bütün basından arzu eden ve başvuran herkesin katılabileceği bir Basın Özgürlüğü Kongresi toplayacağız.
Şenay YILDIZ / AKŞAM