FATİH PORTAKAL'DAN REHA MUHTAR'A SERT YANIT: “KİMSENİN UŞAĞI YA DA TETİKÇİSİ DEĞİLİM!''
FOX Ana Haberi sunacak olan başarılı haberci Fatih Portakal Medyaradar'dan Alev Gürsoy Cimin'e konuştu. Portakal hem Ana Habere geçişini hem de bundan sonraki hedeflerini anlattı. İşte o çarpıcı röportaj&...
Ben “ekranların fatihi” diyorum ona. Hakikaten farklı tarzı,
kendine has yorumları ve stiliyle izleyicinin kalbini fethediyor…
Kanal D’den aşinaydık kendisine... Her el tutamaz o mikrofonu
amma velakin onun eline gerçekten çok yakışıyordu, hele “Birand”
deyişi yok mu, akan sular dururdu. Hiç unutmam o seslenişini…
Sokaktan gelen mutfağı iyi bilir, habere daha hâkimdir, Fatih
de öyle… Muhabirlikteki başarısı onu haber spikerliğine taşıdı. Fox
TV’de sabah haberlerinde başarılı performansıyla göz dolduruyordu.
3 saatlik Çalar Saat isimli programının reytingleri de hayli
iyiydi. O programda vatandaş Fatih’i izliyorduk, halktan, haklıdan
yana bir sunucu vardı sabahın o erken vaktinde ekranda... Çaylar
onunla yudumlanır, evden işe çıkarken mutlaka bir Fox’a bakılırdı…
Gel zaman git zaman; aradan geçen üç yılın ardından bu başarısı
fark edildi ve Nazlı Tolga’dan boşalan Fox Ana Haber koltuğu Fatih
Portakal’a emanet edildi. Bu haberin duyulmasıyla birlikte çeşitli
iddialar da ortaya atıldı, mesela Reha Muhtar ilginç bir komplo
teorisinde bulundu. Kanalın ana haber yüzü olarak Fatih Portakal’ı
seçmesinin siyasi bir karar olduğunu savundu. Portakal’ın Nazlı
Tolga gibi tavırsız değil muhalif bir gazeteci olduğunu hatırlatan
Muhtar, Avustralya kökenli uluslararası medya patronu Rupert
Murdoch’ın sahibi olduğu The Times gazetesinde çıkan Erdoğan
karşıtı bildiriyi hatırlattı, FOX TV’deki son atamayı da bu
kapsamda yorumladı. Bu yazı kaleme alınmadan önce aramıştım
Fatih’i, kırmadı, buluştuk. Tabii Reha Muhtar’ın bu yazısını da
sordum…
Bir buçuk saati aşkın birlikte vakit geçirdik, gerçekten bu adamın
dilinin kemiği yok. Onunla röportaj yapmayı her gazeteci ister.
Hiçbir soru yanıtsız kalmıyor, en sert soruya bile tebessümle yanıt
veriyor. Ana Haber zaten Fatih’in hedefiymiş ve bunu başarmanın
mutluluğunu yaşıyor.
Dedim ki “21.30’da Ana Haber mi olur, o saatte diziler var.”
“Yine de iddialıyım” dedi. Başarılı olacağına inanıyor. Eee zaten
inanmak başarmanın yarısı değil midir, dileriz öyle de olur. Çünkü
iyi bir adam Fatih, tek amacı Türkiye’deki eleştirel gazeteciliği
devam ettirmek, özgür gazetecilik yapabilmek… Orta halli bir
aileden gelen biri o, tırnaklarıyla kazıyarak azmiyle şimdiki
konumuna gelmiş. Babası onun eğitimi için arabasını bile satmış…
Böyle adama övgüler de dizilir, Ana Haber de verilir… Ben büyük
keyif aldım bu söyleşiyi yaparken, bolca kahkaha attık. Dilerim siz
de ortak olursunuz bu keyfe. Bu arada unutmadan söyleyeyim, Fatih’e
küpe çok yakışıyor. Yanıma geldiğinde de küpesini
çıkarmamıştı…”Böyle sun” dedim, güzel de bir yanıt aldım. Ana
Haber’de çok yakında bir küpeli anchorman görürseniz şimdiden
söyleyeyim de şaşırmayın…
RÖPORTAJ: Alev GÜRSOY CİMİN
Twitter: gazetecialev
gmail: [email protected]
Fatih, ben seni ’Haberin son yılardaki fatihi’ olarak
görüyorum. Resmen kendine has tarzın ve sunumlarınla izleyicinin
kalbini fethediyorsun. Peki hâlâ İzmir’de olsaydın sence nereye
varmıştı, şimdiki kariyerin?
Çok güzel bir soru vallahi. Ben sana şöyle söyleyeyim; mesleğe
1997’de başlamıştım. Sene 2006, ben işi bırakmaya karar vermiştim.
Çünkü meslekte dokuz yılımı doldurmuştum ancak hâlâ para
kazanamıyordum. Biz de eşimle (Armağan Portakal) birlikte bir
balıkçı mekânı açmaya karar vermiştik. Tam da İzmir’de bunu
uygulamaya geçirecekken bir telefon hayatımı değiştirdi. O telefon
olmasaydı ben şimdi bu mesleği yapmıyordum. İzmir’in ilçesi olan
Seferihisar’da deniz kenarında Ege’ye has mezelerin sunulduğu ufak,
kendi halinde güzel bir balıkçı mekânı işletiyor olurdum. Ayşenur
Arslan, Uygar Eremektar, Mehmet Ali Birand hayatımda çok şey
değiştirdi.
“MESLEĞİ TAM BIRAKIYORDUM Kİ
…”
Ama o balıkçı mekânı sana şimdi ki kariyerini veremezdi,
mutsuz olurdun belki de değil mi?
Sonuçta o da sevdiğim keyifli bir iş, mutsuz olmazdım fakat Türkiye
haber cenneti, ekranda bir haber izlediğimde içten içe bir üzüntü
yaşardım, içim giderdi. Şimdiki kariyerime elbette orada ulaşmam
mümkün olmazdı. Ama pişman da olmazdım. Bunu yaşamam gerekiyormuş
diye düşünürdüm. Ama iyi ki İstanbul’a gelmişim diyorum her
defasında.
Bu kariyeri kendin ve başarın dışında borçlu olduğun biri
ya da birileri var mı? Özellikle “kendin” diyorum çünkü kişi
başarılı olmazsa hiçbir torpil, hiçbir güç onu bir yerlere
getiremez.
Var, hem de çok kişi var. Bunlardan biri rahmetli eniştem Dr. Rıza
Abbas. Bir kartvizit yazmıştı, rahmetli Ufuk Güldemir’e götürmüştüm
ve o beni işe almıştı. Rahmetli Mehmet Ali Birand’ın da çok emeği
vardır üzerimde. İstanbul’a gelmem de çok büyük etkisi oldu.
Ayşenur Arslan ve Uygar Eremektar devreye girdiğinde bir salı
günüydü, Birand’ın sekreteri Nilgün Abla aradı, ben İzmir’deydim o
zaman, Birand’ın görüşmek istediğini söyledi. Telefondaki
o güzel ses “ Hadi İstanbul’a geliyorsun artık, senden çok şey
bekliyorum” dedi. O an tüylerim diken diken olmuştu, hâlâ da öyle
oluyor hatırladıkça…Ne o telefonu ne de Birand’ı unutabilirim.
Bambaşka bir adamdı o.
“UFUK GÜLDEMİR’İN YOLUNDA YÜRÜYORUM”
Ufuk Güldemir dedin de merak ettim onunla ilgili
görüşlerini, çok iyi bir televizyon habercisi olduğu herkesin
kabulüdür. Peki, “Ufuk Güldemir haberciliği” onun gidişiyle bitti
mi?
Ben kendimi en azından onun yolundan gitmeye çalışan bir adam
olarak görüyorum. Türkiye’nin ortamı onun tarzında habercilik
yapmaya çok müsait değil şu anda.
“ELEŞTİREL GAZETECİLİK YAPILAMIYOR
ÇÜNKÜ....”
Niye? Nasıldı ki onun haberciliği?
Siyasi iktidarın oluşturduğu güç, eleştirel gazetecilik yapmaya
engel. Her ne kadar kendileri kabul etmese de bunu, maalesef durum
böyle. Biraz muhalifseniz ve yahut eleştirel bir gazetecilik
yapıyorsanız yeşeremiyorsunuz. Hedef haline getirilebiliyorsunuz.
Bir şekilde sözünüzün söylenilmesinin önüne geçiliyor. Bunlar hiç
tasvip etmediğim şeyler.
“BU ŞARTLARA RAĞMEN
SİNMEDİM”
Sen de o halde istediğini söyleyemiyorsun bu şartlar
altında, yanlış mı anladım?
Ben en azından sinmedim. Şimdiye kadar sinme gereğini de duymadım
açıkçası.
“İYİ
FOX’LUYORUZ”
Siz zaten iyi fox’luyormuşsunuz :)
(Kahkaha atıyor) Haa evet iyi fox’luyoruz. Başbakan demişti değil
mi? Ben kötü niyetle söylediğine inanmıyorum. Bana kalırsa iyi
niyetli bir espriydi o. Kelime olarak da hoş bir şey fox’lamak. Bir
başka kanala söylese pek hoş olmayabilirdi. Mesela Kanal
D’liyorsunuz. Ya da Show’luyorsunuz... İyi durmuyor. Ama biz de iyi
durdu (gülüyor).
“ELEŞTİREL GAZETECİLİĞİN YOLU MUTLAKA
AMA MUTLAKA AÇILMALI”
Tepkisinde
haklı mıydı peki Başbakan sence?
Keza o haberi ilk bulup, çıkaran Fox Haber değildi ama şu da bir
gerçek Türkiye’nin en önemli kişileri Başbakan, Cumhurbaşkanı, Ana
muhalefet lideri, Genelkurmay Başkanı. Bunların sağlık durumları
çok önemli... Birkaç gün ortada görünmediklerinde merak edilen
kişiler. Hele ki Başbakan’ın bir sağlık sorununun olduğundan
bahsediliyorsa ve bir gazete de bunu manşetine çekiyorsa sen
gazetecilik refleksi gereği bu soruyu sormak zorundasın. Sormazsan
zaten gazeteci değilsin. Ama bir de şu var; eğer elinde belge,
bilgi, kayıt yoksa bir gazetenin de böyle haberleri yapmasına
karşıyım. Neticede esnek günlerden geçiyoruz. Benim için ne
hükümet ne muhalefet, benim için önemli olan ülkem. Onlar ve bizler
gidici, bu ülke toprakları kalıcı. Zor günlerden geçiyoruz, Allah
korusun bir siyasi istikrarsızlık hepimizin sonu olur. İşimizden
olabiliriz, ekonomik krizle baş başa kalabiliriz. Türkiye çok zor
durumda kalır. Kimsenin bilerek ve isteyerek bu ülkeye zarar
vermemesi gerekir. Ama eleştirel gazeteciliğin de mutlaka ama
mutlaka artık yolunun açılması gerekiyor. Ben böyle bir gazetecilik
yapmaya çalışıyorum.
“ELEŞTİREL GAZETECİLİĞE DEVAM
EDECEĞİM”
Peki, sen ne kadar o dediğin eleştirel gazeteciliği
yapabiliyorsun?
Yapabildiğim kadar yapabiliyorum. Şunu hiçbir zaman düşünmedim
’Aman şunu söylersem işimden olurum, evimin kirasını ödeyemem,
arabama benzin alamam, kredi kartlarımı ödeyemem’... Böyle
korkularım hiç olmadı. Ben o korkuları aştım. Korkunun ecele
faydası yok. Ben doğru bildiğim yolda işimi yapmaya çalışıyorum.
Gidebildiğim kadar da gideceğim doğru bildiklerimi söylemeye.
Sosyal medyada da yazmaya devam edeceğim. Herkes aynı düşünmek
zorunda değil, herkes aynı düşünüyorsa zaten bir sorun vardır. Tek
tip insan değiliz.
“OTO SANSÜR NEDİR
BİLMİYORUM”
O problemlerden biri de sanırım oto sansür, herkes
konuşurken iki kez düşünmek zorunda sanki, ya da öyle
hissediyor?
Ben hiç oto sansür uygulamadım. Oto sansür nedir bilmiyorum bile.
Hakaret etmiyorum, küçük görmüyorum, ama onun dışında istediğim,
düşündüğüm her şeyi söylüyorum. Üç yıllık Fox geçmişime bir bakın
neler söylemişim görürsünüz, sansür mansür yok...
Hiç unutmuyorum, Başbakan Erdoğan’a canlı yayında üç çocuk
eleştirin epeyce yankı bulmuştu.
Eee kötü bir şey demedim ki; çocuk bakmak kolay mı kardeşim? Gücü
olmayan için bir çocuk da aynı iki çocuk da. Asgari ücret alan bir
adam nasıl üç çocuk yapsın da besleyip büyütsün? Bakabiliyorsa 30
çocuk yapsın. Ayrıca Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da geçenlerde
benimle aynı görüşleri paylaştı. O da mı şimdi Erdoğan’a ya da
hükümete muhalif? (Gülüyor)
“TEK İSTEĞİM VAR, ELEŞTİREL YÖNÜMÜ
KÖRELTMESİNLER, MESLEĞİMİ DÜZGÜN YAPAYIM”
Kanal yönetiminin hiç müdahalesi oluyor mu sana ya da ekran
yüzlerine?
Asla. Şimdiye kadar en ufak bir uyarı, müdahale görmedim. 3 yıldır
Fox’dayım, olsa “Oldu” derdim. Ne Genel Yayın Yönetmenimiz Doğan
Şentürk, ne de Fox TV Genel müdürü Pietro Vicari’den daha bir gün
olsun, bir haber, bir yorum nedeniyle ne bir telefon ne de bir
telkin aldım. Önemli olan burada niyet, ben de art niyetli bir
insan değilim. Tabii ki kafamda kendi düşüncelerim ve siyasi
görüşüm var. Bu düşüncelerim başkalarıyla uyuşmayabilir de ama ben
inatla ve ısrarla hep düşündüğümü söylemeye devam edeceğim. Çünkü
ben iş kaygısı yaşamıyorum. Zengin bir insan değilim, işsiz kalsam
büyük zorluk da çekerim ama ben korkak bir insan da değilim.
Kokarsam mesleğimi yapamam ki, mesleği yapamadıktan sonra ne
yapayım çok fazla parayı? Kıymeti olmaz o paranın, şanın,
şöhretin. “Her devrin adamı, rüzgâr nereden eserse oraya
eğilen bir adam, orta yolcu ” demesinler arkamdan yeter. Bunu
derlerse zaten yıkılırım. Dedirtmeyeceğim de bunları. Ben
kendi işimi özgürce yapmak istiyorum. Kendine muhalif bir adamım
ben. Sadece ve sadece eleştirel yönümü köreltmesinler yeter, ben
bunu istiyorum.
“ATATÜRKÇÜYÜM VE BUNDAN GURUR
DUYUYORUM”
Kolundaki Mustafa Kemal Atatürk dövmen dikkatimi çekti
epeyce. Öyle bir süreçten geçiyoruz ki artık Atatürk sevgisi bile
tartışılabiliyor. Sen bir ekran yüzü olarak bu dövmeyi yaptırmakta
hiç çekince görmedin mi?
(Kaşlar çatılıyor birden) Bana ne kardeşim, kim ne derse desin ben
seviyorum bu adamı. Hem de artısıyla eksisiyle çok seviyorum. Çok
enteresan bir şey anlatacağım; yıllar önce bu dövmeyi yaptırdığımda
Kanal D’den bir arkadaş dedi ki “ Ya Fatih ne yaptın sen, bu dövme
olur mu hiç, tarafsın sen” dedi. “Tarafım ben ve bu adamdan
tarafım” dedim. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusundan söz ediyoruz
var mı ötesi? Bu konu tartışılamaz mı, elbette tartışılır ama ben
onun kurduğu bu topraklarda yaşamaktan büyük mutluluk duyuyorum ve
her defasında “Ne mutlu Türküm diyene” diyorum. Haa biri de çıkıp
“Ne mutlu Kürdüm diyene” diyemez mi, elbette der, ona da saygı
duyuyorum. Benim için önemli olan bu toprakların bölünmez
bütünlüğüdür. Bazı değerlere hakaret edilmesin, Atatürk de büyük
bir değer Türkiye için.
“BİRAND’LA ÇALIŞMAK BÜYÜK BİR
ŞANSTIR”
Çok da uzun bir süre geçmedi üzerinden, gözlerimiz hâlâ
onu, yani Mehmet Ali Birand’ı ekranlarda arıyor... Birand, senin
için ne anlam ifade ediyordu?
(Sorumla birlikte gözleri doluyor, derine dalıyor, sesi titriyor.)
Ben çok şanslı bir adammışım ki 5 yıl onunla çalışabilmişim. Onunla
bir gün güzel bir diyalogumuz olmuştu Alev, onu anlatayım
sana, Herkes yayında “Mehmet Ali Birand” diyor. Odaya gittim dedim
ki “Mehmet Ali Birand çok uzun, ben sana Birand desem olur mu?”
Güldü. “Ağabey demediğin sürece istediğini diyebilirsin, Mehmet Ali
bile.” Bakar mısın adamdaki mütevazılığa... Çok demokrat bir
adamdı. Fikirleri farklı olabilir, kimileri sevmeyebilirdi ama çok
iyi bir adamdı. Onunla çalışmak şanstı. Haber merkezinde
demokrasiyi sağlardı adam (Gözlerden yaş geldi gelecek).
Sence Birand’ın yeri doldurulabilir mi?
Yok ya sanmıyorum. Yeri doldurulamayacak adam yok ama Birand
başkaydı. Gazetecilikte, televizyonculukta çok önemli bir isimdi.
Çok başarılı röportajlara imza attı. Ama şu da bir gerçek, bir gün
onun da yerine bir başkası gelecek, kimse vazgeçilmez değildir.
Onun tarzı, mizacı başkaydı...
“EKRANLARDA BİRAND TİPLEMESİ
EKSİK”
Tam bu noktada aklıma ne geldi biliyor musun, bence senin
kumaşında biraz Birand’lık var. Senin de tıpkı onun gibi kendine
has yorumların, farklı bir tarzın var.
Çok güzel bir noktaya değindin. Şu anda televizyonlarda bir Birand
tiplemesi eksik. Ben Mehmet Ali Ağabey ile çalıştığım için ondan
çok şey kaptım. Çok iyi gözlemledim onu, odasında nasıl
çalıştığını, habere nasıl hazırlandığını hep izler, takip ederdim.
Bir gün bana dedi ki “Seninle canlı yayına çıkınca çok büyük keyif
alıyorum.” Sözlerinde çok haklıydı çünkü aynı frekanslarda
adamlarız. Ben onun neye, nasıl tepki verebileceğini iyi
biliyordum.
O acı haberi aldığında ne hissettin?
Off, çok kötü bir durum, anlatılmaz ki o an, yaşanır diyeceğim ama
Allah bir daha yaşatmasın. Çok üzüldüm. Hem de derinden. Hepimiz
gideceğiz ama her ölüm erken ölümdür. Can yakıyor, hayat ise devam
ediyor.
Var mıdır hiç unutmadığın bir anın?
(Kahkaha atıyor) Mardin’deyiz bir gün Midyat’ta papazlar
kaçırılmıştı hatırlarsan, canlı yayında İstanbul’a bağlanacağız.
Yayına son birkaç dakika kala “Hazır mısın, bomba gibi sorularla
geliyorum” dedi. Yayına başladık, bana Midyat’taki son durumu
soracak, başladı. O muhteşem kelime hataları vardır biliyorsun
Birad’ın, açılışa başlar başlamaz “Madrid’in Midyat ilçesi” demez
mi! Ne cevap vereceğimi şaşırdım. (Gülüyor) Gülme krizine gireceğim
ama papazlar kaçırılmış, adamı tefe koyarlar, sıktım kendimi
“Birand, Madrid değil Midyat’tayız biz” dedim. Bunlar güzel
hatıralardan biriydi. Allah rahmet eylesin.
Neyse seni daha fazla üzmeyeyim. Zor sorulara geliyorum
hazırsan terlemeye?
Eyvah (gülüyor).
“TEST SÜRÜŞÜNDEN GEÇTİM, ANA HABERDE
BAŞARILI OLACAĞIMI DÜŞÜNÜYORUM”
Türkiye’yi güne başlatan, uyandıran “Çalar Saat “ artık
çalmayacak, daha doğrusu çalacak da seninle değil... Fox Ana haber
Eylül’ün 2’sinden itibaren sana emanet, bence üstesinden fazlasıyla
gelirsin. Sence Fatih Portakal becerir mi bu Ana Haber
işini?
(Gülüyor) Zaten ilk bombayı da yine sen patlatmıştın, benim
sunacağıma dair. Evet artık Fox Ana Haber bende. Çalar Saat’le
uyandırıyorduk bu sefer de “Yat borusunu” çaldıracağız insanlara.
Biliyorsun Ana Haber bundan böyle 21.30’da başlayacak. Başarılı
olmaya çalışacak, elimizden gelen mücadeleyi vereceğiz.
Yapabileceğimi hem de çok iyi yapabileceğimi biliyorum. Tanıtım
filmi çekildikten sonra stüdyoya geçtik, o koltuğa oturdum ve
kendimi çok hazır hissettim. O koltukta kendimi nasıl hissedeceğim
çok önemliydi, sakil mi duracağım yoksa daha mı iyi ya da kötü,
bunu test ettim. Kendimi süper hissettim.
“BEN HEP ANA HABER İSTİYORDUM, HEDEFİM
BUYDU”
Var mıydı böyle bir hayalin?
Ben hep istiyordum bir gün Ana Haber okumayı. Benim hedefim buydu,
Ana habere oturabilmek, ama hak ederek. Şimdi bunu yapıyorum.
Sabah haberlerinde rahatlığınla göz dolduruyordun, Türkiye
senin kendine has yorumlarına alışmıştı, Ana Haber’de o kadar rahat
olabileceğine inanıyor musun?
Değişen hiçbir şey olmayacak. Rahatlığım devam edecek. Ayrıca
alışır insanlar her şeye. Sabah haberleri üç saatti, akşam
okuyacağım onun kısaltılmış hali gibi düşün, ben yine kendime has
yorumlarımı da yapacağım. Konuşmadan olmaz zaten. Benim
izleyicilerim bunu bekliyor. Mesela ben promter da kullanmayacağım.
Kullanmayı da sevmem zaten. Herkesin kendine göre bir sunuş tekniği
var, ben promterın duyguları öldürdüğünü ve anlatılmak isteneni
veremediğini düşünüyorum. Sahadan gelen bir tecrübe de var bende,
14 yılımı oralarda geçirdim. Gayet rahat haberleri doğaçlama
okuyabilirim.
“KİMSENİN UŞAĞI, EMİR ERİ YA DA
TETİKÇİSİ DEĞİLİM, AMACIM ELEŞTİREL GAZETECİLİĞİ ÜLKEMDE
YAPABİLMEK”
Fatih, Reha Muhtar çok ilginç bir yazı kaleme aldı. Kanalın
ana haber yüzü olarak seni seçmesinin siyasi bir karar olduğunu
savundu. Muhtar’ın iddiası hayli ilginç… Avustralya kökenli
uluslararası medya patronu Rupert Murdoch’ın sahibi olduğu The
Times gazetesinde çıkan Erdoğan karşıtı bildiriyi hatırlatan Reha
Muhtar, FOX TV’deki son atamayı da bu kapsamda yorumladı. Sen ne
diyorsun bu çıkışa?
Reha Abi’nin köşesini Fox ve bana ayırması aslında hoşuma gitti.
Hak ederek bir yerlere geldiğimi onun gibi bir duayenin
cümlelerinden okumak güzel bir şey. Tabii cümle aralarında "abi’ce"
yapılmış, tecrübelerinden kaynaklanan uyarılar da mevcut. Ben hep
kendi kafasındakini yapmış, söylemiş bir insanım. Yaşamımda,
muhabirliğimde, radyo programında ve Çalar Saat’te. Bundan böyle de
benzer özelliğim devam edecek, ancak artık oturduğum o koltuk ana
haber koltuğu. Bunun da bilincinde olarak işin hakkını vermeye
çalışacağım. Başkasının ya da başkalarının uşağı, emir eri ya da
tetikçisi olmadığımı da söyleyeyim. Amacım eleştirel
gazeteciliği ülkemde yapabilmek. Yaptığım yere kadar. Yani
Alev’cim kafaya göre takılmaya devam...
Güzel bir yanıttı Fatih, ben tatmin oldum, dilerim Reha
Muhtar da olur. Neyse devam edeyim, muhabirliğin tozunu yutmayan
kişi haber spikerliğinde başarılı olabilir mi?
Böyle bir kural yok. Ben buna inanmıyorum ama muhabirlikten
gelirsen haberin her kısmını iyi bilirsin daha rahat sunarsın.
Kafanda o haberi kurgularsın. Çok iyi bir diksiyon dersi alıp,
ekranda da iyi durabilen biri de pekâlâ bu işi yapabilir. Bir de
izleyicinin seni benimsemesi önemli, kabul ettireceksin kendini. Üç
yıl gibi kısa bir sürede ben bunu yaptığıma inanıyorum. Neticede
senin geleceğin yeri izleyen çiziyor. Aldığım tepkiler olağanüstü
ve doğru yolda olduğumu gösteriyor.
“UĞUR DÜNDAR, BİRAND, ALİ KIRCA GİBİ
İSİMLERİN EKRANLARDA OLDUĞU DÖNEMDE ANA HABER SUNMAK İSTERDİM”
Farkında mısın Fatih, eskiden Ali Kırca, Uğur Dündar,
Mehmet Ali Birand, ne bileyim işte Reha Muhtar gibi büyük isimler,
starlar yarışırlardı, büyük reyting savaşları yaşanırdı. Hepsi de
birbirinden ustaydı. Kimi seyredeceğimizi şaşırırdık. Şimdi hepsi
gitti, sizin gibi daha genç yetenekler var. Mesela Show haber Erhan
Çelik’te, Star Nazlı Öztarhan’da, Kanal D Serdar Cebe’de, Fox
sende, +1 haber Turgut Erat’ta. Ne diyorsun bu dönüşüme?
Valla güzel bir dönem ama ben o dönemde yarışmayı
isterdim. Hırslı değelim ama rekabeti seviyorum. Düşünsene rahmetli
Mehmet Ali Birand, Uğur Dündar, Ali Kırca bir de karşılarında sen.
Bir tıfıl, orada rekabetin babası var ve sen onlarla aynı saatte
ekrandasın. Bir zamanlar hayranlıkla izlediğin isimler şimdi
rakibin, süper olurdu. Uğur Dündar’ı üniversite okurken davet
etmiştik fakülteye. Düşünsene üniversiteye getirdiğin bir starla bu
kez rakipsin, yarışıyorsun. Güzel olurdu. Şu anda da tabii rekabet
var ama ben acımasız hırsları olan biri değilim, dostlarımı bu
uğurda harcamam. Bir Serdar Cebe bir Turgut Erat en yakın
arkadaşlarım, bir zamanlar sahada birlikteydik, şimdi her birimiz
bir başka ekranda haber sunuyoruz.
Mesela ben de Birand ile çalışmayı çok istemiştim ama bir
türlü kısmet olmadı, ancak bir gün hiç tanımadığım halde beni
arayıp “Röportajların çok güzel” demişti. Ama neyse ki torunlarıma
bırakacağım bir mirasım oldu, Uğur Dündar gibi bir duayen isimle
çalıştım. Bu isimlerle çalışmak da çok başka değil
mi?
Hem de bambaşka. Çok şey öğreniyorsun. Birand işte öyle mütevazı
bir adamdı. Arardı başarılı bulduğu isimleri böyle motive ederdi.
Egoları yoktu. Adam alçakgönüllüydü. Uğur Dündar’la da kısa
bir süre çalıştım. Bunlar mesleğin duayenleri, onlarla aynı haber
merkezinde aynı ortamı solumak çok önemli. Ufacık bir fidansın
yanında koca bir çınar ağacı var ve çınar ağacının gölgesinde boy
atıyorsun ve yavaş yavaş ona benziyorsun.
Belki bir dönem gelecek ve senin içinde senden sonra gelen
genç nesiller bu cümleleri kuracak. “Fatih Portakal’la çalıştık”
diye övünecekler?
Ne güzel olur. Gurur duyarım. Allah sağlık versin de devam edelim.
Ama şu çok önemli taklit etmemek gerek, bu çok tehlikeli. Herkes
kendi tarzını yaratmak zorunda. Aslı olanın kopyasını insanlar
neden izlesin. Kendinden bir şey katmalısın. Samimiyetini
hissettirmelisin.
Kulağındaki küpe deminden beri dikkatimi çekiyor. Çok
yakışmış, Ana Haberi böyle sunsan keşke, ilk olurdu herhalde hem de
çok farklı, ne dersin?
(Gülüyor) Yok. Yakışıyor ama haberde olmaz sanırım. Bir ara
düşünmedim de değil, fakat olmaz. Neden diye sorarsan birileri rol
model olarak alabiliyor seni, o gençlerle ebeveynlerini karşı
karşıya getirmemek lazım. Yarın öbür gün çocuk benden görüp
taktığında “Bak baba, anne siz bana kızıyorsunuz ama Fatih Portakal
da takıyor” diyebilir.
Desinler küpe takmak kötü bir şey mi
sanki?
Ne bileyim hâlâ bir takım tabular var yıkılmayan, erkek küpe
takınca garip geliyor birilerine. Tabii farklı da düşünebiliyorlar
(gülüyor). Hemen yumuşak vs. demeye başlıyorlar. Merak
etmesinler her şeyimiz normal, küpe takıyoruz sadece...
Küpen normal de o gergedan mesajları ne iş? Cinsel
gücü artırmaya yönelik mesajlar geliyormuş cep telefonuna
habire?
Ya sorma ne ayıp şeyler. Abi, numaralarımızı nerden buluyorlar
anlamış değilim. Ne kadar sakat bir durum… Bunlara bir son
verilmeli.
Neyse habere döneyim ben yine... Fox haber sence ne kadar
haberci?
Tabii ki haberci neden haberci olmasın? Şöyle diyebilirsin: Ya
genelde üçüncü sayfa haberleri yapıyor diyebilirsin, popüler
haberler yapıyor diyebilirsin ama bu da bir tarzdır, editoryal
masanın tercihidir. Ben şunu iddia ediyorum: Şu anda bence Fox’un
Ankara ekibi Ankara’nın en kuvvetli ekibi. Bir ara Kanal D çok
güçlüydü bak Ankara’da. Editoryal anlamda da yine haber merkezinde
çok önemli isimler var. Genel Yayın Yönetmenimiz Doğan
Şentürk’ün tarzı Ankara haberleriyle birlikte daha popüler
haberleri ekrana vermek, haklı da, bu bir reyting mücadelesi
neticede Alev, karşında Kanal D gibi Show, Star gibi kanallar var.
Bir yarıştasın…
Onlardan farkınız ne?
Bence daha dinamik bir haber bülteni bizim ki. Ben bazen Fox’da
görülen bazı haberlere katılmıyorum mesela, Çin’den gelen bir kaza
haberini vermenin mantığını anlamıyorum ama onun da bir alıcısı
var. Vatandaşa ne kazandırıyor diye sorarsan bir şey kazandırmak
zorunda mı? Bu bir tercih... Topu da, tacı da kurallarına göre
oynamak zorundasın.
Topu taca atıyor mu peki Fox haber, sanki suya sabuna hiç
dokunmuyorsunuz gibi?
Bari sen yapma Allah aşkına. Son üç yıldır sunduğum haberleri bir
aç bak bakalım, ne eksik, neyi görmemişiz. Kimsenin vermediği,
Ergenekon, Balyoz haberlerini hep veriyorum, kimsenin topa girmek
istemediği çözüm süreci, PKK ile görüşmeler gibi konulara giriyorum
ben. Bu kanalın öyle bir hassasiyeti olsa şimdiye kadar beni burada
tutmazlardı değil mi? Ana haberde de her habere yer veriliyor,
sabah haberlerine de. Eleştirine katılmıyorum.
Eleştirmedim sordum meraktan:) Akşam haberlerinin
belirleyicisi ne?
Akşamı belirleyen en önemli faktör reyting.
Reytinge göre mi gidiyorsunuz?
Öyle deme şimdi(gülüyor). Biz özel bir kanalız ve reyting çok
önemli. Biz TRT değiliz, Ahmet’in, Mehmet’in vergileriyle
beslenmiyoruz veya sermayemizi böyle yaratmıyoruz. Orada çalışan
300-500 adam var, Fox’da veya X kanalda. Bu şirketin
yürüyebilmesi için reklam alması gerekiyor, eğer bize reklam
gelmezse o şirketin kepengi iner, ailesiyle birlikte 300-500 insan
işsiz kalır. Diziler yapılıyor, mesela Hürrem dizisinde neden yatak
sahnesi konuluyor, daha çok dikkat çeksin diye. Seyreden seyreder,
seyretmeyen seyretmez, bunun notunu izleyici veriyor. Reyting çok
önemli ve sen bu sayede reklam geliri alıyorsun ya da alamıyorsun.
Ama bu şu da değil, her şeyimizi reytinge göre yapıyoruz. Haber
neyse veriyoruz ama haberi vermek değil haberi nasıl verdiğin
önemli. Dikkat çekebiliyorsan, haberi iyi işliyorsan zaten
reytingin gelir...
Her bir köşesi haber, çoğu zaman da acı haber, bu ülkede
haber sunmak zor mu?
Bu ülkede haber sunmak eğer konuşursan çok zor, ama konuşmayıp
sadece dümdüz haberini sunarsan çok kolay.
“HABERCİLİKTE KONUŞURSAN İŞİN ZOR,
SUSARSAN SENDEN KRALI YOK”
Senin için zor mu?
Zor çünkü ben konuşan biriyim, konuşan bir program yapıyorum ve bu
birilerini rahatsız edebilir. Eleştiriye tahammülü olmayan
yıllardan geçiyoruz.
Konuştuğun zaman bu ülkede hedef haline geliyorsun ya da
getiriliyorsun, zaten ağır aksak işleyen bir demokrasimiz var.
Konuşmazsan çok rahat, sun haberini, iki de geyik yap ama hiç
etliye sütlüye karışma. İşte o zaman senden kralı yok.
Etliye sütlüye dokunmamak… Peki, o dediğin habercilik mi
oluyor?
Ben kimseyi sen neden böyle yapıyorsun diye yargılamam. Habercilik
ya da değil. Ama onlar da bana karışmasın. Ben işimi en doğru
şekilde yapayım. Kimi sade suya tirit yapar, kimi de layığıyla,
hepsi bu.
Benim anladığım kadarıyla sen diyorsun ki durmak yok
Fox’lamaya devam…
(Kahkaha atıyor) Fox’lamaya devam tabii. Her zaman
Fox’luyoruz zaten (gülüyor).
Peki, senin sunarken en zorlandığın haberler
hangileri?
Trafik kazaları ya mahvoluyorum okurken, ekrana bakamıyorum. Tam
bir terör. Hele o kazanın ardında bir dram varsa ve siz onu
cımbızlayıp ön plana çıkarıyorsanız işte o adamı kahrediyor.
Kazasız gün yok ki, bilançolar çok ağır. Ülkenin en başlıca
sorunlarından biri bence trafik terörü… Bir de kadına şiddet
haberleri adamı çok zorluyor. Ya her gün bir kadına kıyılıyor, ne
oluyor bu ülkeye anlamıyorum. Ben haberleri okurken deliriyorum
arkadaş.
Bu kadına şiddet haberlerini vermesek mi, özendirici oluyor
sanki, mesela bir ara intihar haberlerini
vermiyorduk?
O zaman hiçbir haberi vermeyelim. Olur mu öyle şey! Deşifre
edilmeli, daha da üzerine gidilmeli. Vermesen daha kötü her gün bir
köşede bir kadın yaşamını yitirecek ve sen bundan ne haberdar
olacaksın, ne de yetkililer konuya el atacak. Hayat devam ediyor,
biz bunları ekrana taşımazsak daha da artar. Laylay lom haberleri
vermek doğru değil.
“İŞTEN ATILAN GAZETECİLERİN SUÇU MUHALİF
OLMAK”
Son dönemde büyük bir kıyım var. Fikirlerini katılırsın ama
katılmazsın, olayın şekli can yakıcı… Her yeni gün yeni bir
meslektaşımızın işine son veriliyor. Ne düşünüyorsun bu yaprak
dökümüyle ilgili?
Sanırım suçları muhalif olmak. Kudrete, kudretliye karşı duran
yazılar kaleme almak. Giden isimlerin profiline şöyle bir
baktığında bu kişilerin hükümete yönelik ağır eleştiriler de
bulunduğu ve yahut muhalefet ettiğini söylemek mümkün. O yazılar
birilerini rahatsız ediyor. Hükümeti öven kişilerin sürekli
yükseldiğini görüyoruz, bir tanesinin bile işini bırakmak zorunda
kaldığını görmüyoruz. Eleştiriye girdiğin an meslekte yaşama
sınırların daralıyor. Ama bence burada suçu hükümette aramak
yanlış. Kabahat patronların ve sistemin. Şu anda bizim kanalımız
hariç diğer medya kurumlarında patronların hükümetle işleri var.
İşadamı birçoğu. İhale olayı, inşaat olayı bir yığın şey.
Gazetecilik yapacak adamın hükümetle işi olmamalı. Patron da
gazetecilikten gelmeli, ya da bir tek bu işe kendini adamış olmalı.
Ben sanmıyorum ki Başbakan ya da bir danışmanı arasın da bir
patronu “Şu gazetecinin işine son verin” desin. Bence kurumların
işgüzârlığı yapılanlar.
“HÜKÜMETE ÖVGÜLER DİZEN GAZETECİLER
YÜKSELİYOR SÜREKLİ”
İşten çıkarılan gazeteciler hükümeti suçluyor ama her
nedense patronlarından ziyade…
Hükümeti niye suçluyorlar ki patronları gazetecilik yapsın başka
ticari işler yapmasın. Onlar gazetecilikten başka her işi yaparsa
hükümet de onlara aba altından sopa gösterir. Hükümet ister ki
herkes olumlu haberini yapsın, medya biat etsin, bu her dönem oldu,
oligarşi hep vardı bu ülkede. Diyorum ya Türkiye’de eleştirel
gazeteciliğe hiçbir zaman izin verilmiyor, verilmeyecek de…
Türkiye’de adaletin gücü yok güçlünün adaleti var. Onun için biraz
da patronların kendine bakması lazım. İşten atılanların da biraz
patronlarına bakmaları gerekiyor. Bu olay bence daha çok devam
edecek, çok da ayıp şeyler…
Böyle bir ortamda özgür basından söz edebilir
miyiz?
Edemeyiz tabii ki…
Peki, sen ne kadar özgürsün?
Valla ben olabildiğince özgür olmaya çalışıyorum. Zaten benim
sloganım da belli “tarafsız haber, özgür yorum.” Ben özgür bir
bireyim. Benim hayatımın bir şekilde daraltılmasına ya da
değiştirilmiş olmasına izin vermem. 45 yaşındayım ve tüm
söylediklerimin sonuna dek arkasındayım.
O halde zor günler seni bekliyor?
Hayat zaten zor, ölümden öte köy var mı? Öyle düşünürsek bu mesleği
yapamayız. Bizim mesleğimiz başlı başına zor zaten…
Onu bunu boş ver de Ana Haber’de rakiplerine fark atacak
mısın?
İlla manşet alacaksın değil mi? (Gülüyor). Elbette iddialıyım, ama
bu hırslı bir rekabet değil. Başarılı olacağımdan hiç şüphem yok.
Bak onlar benim rakiplerim ama neticede hepsi arkadaşım, bu
rekabette ben de başarılı olmak istiyorum ama ben kendimi biliyorum
ben iyiyim. Sokağa çıktığımda da iyiyim, ekranda da iyiyim. Ekranda
nasılsam sokakta da öyleyim. Bir tanıtım çekelim dediler
sokak yoksa ben de yokum dedim. Ben sokaktan geldim. Ben orta halli
bir ailenin oğluyum. “Ben bu çeki senedi nasıl ödeyeceğim”
diye düşünen, evladını yabancı ülkeye göndermek için arabasını
satan bir babanın oğluyum.
Biraz Gezi’ye gidelim mi?
Hangi geziye, ben hep geziyorum zaten.
“GEZİ SÜRECİNDE FOX İYİ HABERCİLİK
YAPTI”
Arkadaş sen meseleyi yanlış anladın dermişim …Türkiye’nin
haftalarca konuştuğu Gezi Parkı olaylarını kastediyorum.
Gezi’nin siyasi boyutuna çok girmeyeceğim bunu herkes yazdı, çizdi
tartıştı. Ben medya kısmını soracağım… Sence o süreçte gerçek
manada habercilik yapabildik mi? Ya da yapmadıysak neden
yapamadık?
Ben yaptım. Fox Haber de layığıyla yaptı. Diğerleri yapmıştır ya da
yapmamıştır, bunu tarih yazacak. Bundan bir 5-10 sene sonra
2013 yılının o Mayıs ayını herkes tarih kitaplarından okuyacak. Bu
ülkenin Başbakanı’nı da, Cumhurbaşkanı’nı da, muhalefeti de,
Gezicileri de, gezi karşıtlarını da, penguen belgeseli gösterenleri
de yazacak tarih kitapları .
Doğru diyorsun Gezi Parkı olaylarından sonra bir penguen
metaforumuz oldu. Senin nasıl penguenlerle aran?
(Gülüyor) Ya bu çok komik bir olay bana göre. Bunlar çok acı
şeyler. Tarih yazacak dediğim olaylar bunlar. Haber kanallarının o
günkü durumu acınasıydı.
“GEZİ’DE TARAFTIM VE BUNDAN HİÇ PİŞMAN
DEĞİLİM”
Orada bir hata var mıydı?
Olmaz olur mu? Haber var ya orada. Sen haberi görmüyorsun,
görmezden geliyorsun. Sadece hükümet korkusundan dolayı TV’ler
yayınlara giremedi, gazeteler haberleri manşetlerine taşıyamadı.
Haber kanallarının gerçekten haber kanalı olup olmadığı tartışmaya
açıldı. Medya resmen duvara tosladı. Şu anda değil ama birkaç yıl
sonra bunlar konuşulacak. 28 Şubat, 12 Eylül, 27 Nisan, tüm bunlar
nasıl konuşuluyorsa Gezi’de olup bitenlerde konuşulacak.
Konuşulmayacak mı sanıyorsun, bal gibi konuşulacak. Başbakan,
Cumhurbaşkanı, o, bu, şu ve hatta beni konuşacaklar. Ben bir de
taraftım bu Gezi olaylarında. Taraf olduğum içinde pişman değildim.
Ben eşimle birlikte gittim oraya, yakmak, yıkmak için değil
gazetecilik hevesi için gittim. Tarih bunu yazacak ve ben buna
tanıklık etmek istedim. Bir takım kısıtlamalara karşı çıkmak için
gittim oraya…
Oraya giden gazetecilere militan muamelesi yapıldı
ama…
Bak Alev o onların görüşü… Onlara göre her şey gül bahçesi
bana göre değil. Herkes aynı fikirde olmasın zaten. Ben bir takım
kısıtlamalardan rahatsız olduğum için Gezi’deydim. Hayatıma
müdahale edilmesini istemediğim için oradaydım…
Gazeteciler de kendi arasında bölündü, yandaş candaş diye
resmen ayrıldılar. Bu ne acı, ne saçmalık?
Nedeni uygulanan politikalar. Neticede bizi bu duruma sen
getirmedin, benim eşim, annem, babam getirmedi. Ülke ayrıştı bir
kez. Hükümette de suç var muhalefette de. Salı günleri grupları
görüyorsun, birbirilerine hakaretten başka bir şey yok. Bu
partilerin artık kendilerine bir öz eleştirisi yapmaları lazım. “Ya
arkadaş bu on binler neden Gezi’de meydanlara döküldü” diye bir
sorgulasınlar. Kendilerinde ya da uygulamalarında hiç mi hata
yok?
Sonumuz ne olacak?
Bu zor bir soru kimse önünü göremez ki böyle bir süreçte. Belki çok
daha iyi olacak. Ya da daha kötü olacak. Demokrasi zaten yok, hep
ağır aksak işler bizim bu ülkede, bundan daha kötüsü de
olamaz herhalde.
İleri demokrasiden bahsediliyor ama…
Ya geç bunu. Ben ilerisini gerisini geçtim, sadece liberal
demokrasilerde olduğu gibi kişi hak ve özgürlüklerinin korunduğu,
hayat tarzımı değiştirmeyecek, istediğim gibi de gazetecilik yapmak
istiyorum.
Sona doğru yaklaşırken var mı buradan rakiplerine bir
mesajın, artık Ana Haber’de bir Fatih Portakal gerçeği
var?
Durmak yok yola devam (Gülüyor)
Sabah haberlerinde süperdin de ya akşam da başarılı
olamazsan ne olacak?
Valla alternatif yaratıyoruz kendimize. İstanbul Aydın
Üniversitesi’nde yükseğe başlayacağım. Ana Haber’e oturmak
hedefimdi benim. Onu iyi kötü gerçekleştiriyoruz. Şimdi ki hedefim
de 55 yaşında profesör olmak. Bunun yol haritasını da çizdik. Ve bu
sene öğretim üyeliğine de başlıyorum. Haftada bir gün iletişim
öğrencilerine iletişim dersi vereceğim. Şimdiye kadar yapmak
istediğim her şeyi gerçekleştirdim, bunları da yaparsam
tamamdır.
Çok güzel gidiyordu bitmesin isterdim ama röportajında
sonlarına geliyoruz artık, son olarak Medyaradar’ı da sormak
istiyorum sana?
Valla sen tehlikeli bir insansın sorularınla onu söyleyeyim
(Gülüyor)
Aşk olsun…
Şaka yapıyorum. Medyaradar’ı çok başarılı buluyorum. Çok da güzel
sorulardı, teşekkür ediyorum.
Ben teşekkür ederim asıl. Dilerim reytingleri alt üste
eder, akranlarına fark atarsın Daima iyi kalman dileğiyle… Tekrar
söylüyorum, Küpe kalsın bak çok farklı olur, Ana haberi küpe ile
sunan bir erkek spiker.
Çok zor. Bakacağız, duruma göre (gülüyor)