19 Ara 2017 11:14 Son Güncelleme: 24 Kas 2018 01:52

'Fatih Portakal ayıbı'na isyan etti: Ne diyelim, yazıklar olsun!

Aydınlık yazarı Ufuk Söylemez bugünkü köşesinde, Fox'un satılmasına ve Fatih Portakal'ın durumunun ne olacağını sorgulayan merkez medyaya değindi...

Walt Disney'in 21st Century Fox'u 52,4 milyar dolara satın almasının ardından FOX Haber'in sevilen sunucusu Fatih Portakal'ın geleceği merak ediliyor. Portakal, konuya dair, "Yeni patron kal derse kalırım, istemiyorum derse demir atacak halim yok giderim, arkama bile bakmadan. Önümdeki aydınlık beni mutlu etmeye yeter" açıklamasını yapmıştı.

FOX TV ONLAR İÇİN "KÖTÜ ÖRNEK" OLUYOR

Aydınlık yazarı Ufuk Söylemez ise bugünkü köşesinde, Fox'un satılmasına ve Fatih Portakal'ın durumunun ne olacağını sorgulayan merkez medyaya değindi. Söylemez, merkez medyayı eleştirerek, "FOX TV haberciliği onlar için 'kötü örnek' oluyor. Çünkü toplumu oyalayıp, çıkarları için iktidar yalakalığı yapan merkez medya bir manada deşifre ve teşhir edilmiş oluyor" dedi.

Söylemez, Hürriyet Kelebek'ten Cengiz Semercioğlu'nun yazısına atıfla bulunarak, "Merkez medya tarafından, FOX TV'nin satılması sonrasında, Sn. Fatih Portakal'a ne olacağı dert ediniliyordu. FOX TV'nin alımlarını ve dizi yatırımlarını durduğu öne sürülüyordu. Tabii esas olarak, kendileri için gerçek bir rakip ve sorun olan FOX TV'nin başına gelecekler için -geçmişin kartel medyasını anımsatan bir zihniyetle- satır arasında adeta bir sevinç yaşanıyordu sanki" diye belirtti.

Semercioğlu, "Yeni patron Disney Fatih Portakal’a ne diyecek?" diye yazarken, Söylemez ise, Semercioğlu'nun bu yazısını "ibretle" okuduğunu belirtti. Söylemez, "'FOX TV satıldı. Türkiye'deki faaliyeti sonlandırılabilir. F. Portakal işsiz kalabilir. Zaten ana haber bültenlerinin reytinglerinin kamuoyuna açıklanmasına ne gerek var' diye özetlenebilecek böyle bir yazı yazılmasını büyük bir hayret-üzüntü ve ibretle okudum" dedi.

Söylemez yazısını, "Ne diyelim, yazıklar olsun" diyerek noktaladı.

İşte Söylemez'in o yazısı:

"Ülkenin bugünlere gelmesinde yalnızca geçmişte merkez partilerin ve liderlerinin kısır çekişmelerinin ve hatalı politikalarının sorumluluğu yok. Bugün adına nedense merkez medya denilen yaygın holding medyasının, patronlarının kısa vadeli çıkarlarını kollayan, ilkesiz ve omurgasız yayın politikalarının da büyük sorumluluğu var bana göre.

Ulusal bazda yayın yapan tematik, belgesel vb. bazı TV kanalları haricinde, Türkiye'de genelde medya, özelde ise televizyonları kabaca üç gruba ayırabiliriz. İlk grupta, Ulusal Kanal, Halk TV ve TELE 1'den oluşan, iktidara karşı dik durabilen, muhalefet yapabilen, sağ-sol demeden Cumhuriyetçi, Atatürkçü, milli duruş ve ulusal çıkarlardan yana olan, kişilere ve kurum temsilcilerine ekranlarında geniş yer ve söz veren televizyonlar var.

Bu TV'ler sayılarının azlığının yanı sıra, Digitürk'e alınmayan, Kablo TV'ye sokulmayan, kamusal sermayeli banka ve kurumlardan reklam verilmeyen, her türlü baskı ve ceza tehditine rağmen, kısıtlı ve mütevazı olanaklarla, milletin sesini ve vicdanını yansıtmaya, ayakta kalmaya çok büyük özveri ile çaba sarfeden üç TV kanalı.

İkinci olarak geriye kalan TV kanallarının, sayıca çok büyük kısmı ise, 'yandaş-havuz medyası' olarak tarif edilen, tetikçi-taraflı-partizan seviyesiz ve niteliksiz yayınlarıyla sadece iktidarın borazanlığını yapan, devletin kaynaklarıyla, kredileriyle, reklamlarıyla ayakta kalabilen TV'ler ki, bunları aklı başında-sağduyulu hiç kimse ciddiye ve dikkate almıyor zaten.

Üçüncü grupta ise, yaygın olan ve adına merkez medya denilen, güya tarafsız habercilik ve dengeli yayıncılık yaptığını iddia eden holdinglere ait bazı TV kanalları var.

Ancak, adına merkez medya denilmekle beraber bu TV kanallarının çoğu, iktidara'biat' eden, kraldan çok kralcılık yapan, hatta bizzat kendilerine bile'Otosansür' uygulayarak, 'merkez ve tarafsızlık' kisvesi altında, sadece ve sadece patronlarının çıkarlarını gözeten iki yüzlü ve aldatıcı yayın politikalarını uygulamaktan hiç sıkılmıyorlar.

Yakın geçmişe kadar, ekranlarında hemen her akşam, ikinci cumhuriyetçilerin, dönek marksist liboşların, FETÖ'cülükle ve bölücükle ilgili ve iltisaklı şahısların boy göstermesine izin vermiş olan bu medya için, milli duruşla-ulusal çıkarlardan yana olan, Cumhuriyetçi, Atatürkçü ve demokrat insanlar kariyerleri-birikimleri ne olursa olsun 'sakıncalıdır'!

Ancak gelin görün ki, merkez medya tabiriyle anılan bu TV kanalları içinde bir 'aykırı ses' var. O da FOX TV!

Şaşırtıcı bir biçimde -yabancı sermayeli olmasına rağmen- sadece sabah ve özellikle akşam ana haberiyle de sınırlı olsa, büyük ölçüde objektif, eleştirel, iktidar yalakalığı yapmadan, doğru ve tarafsız haber verebilen ve editöryal bir bağımsızlıkla yayın yapabilen bir kanal. (Şaşırtıcı diyorum. Çünkü FOX TV yayıncılığı ABD'de Başkan Trump tarafından övülürken, CNN INT ise, ağır bir biçimde eleştiriliyor.)

Tabii, FOX TV'nin bu haber ve yayın politikası, haklı olarak insanlarda karşılık buluyor ve FOX TV sabah ve özellikle akşam haber bültenleri, izlenme oranları açısından (reytinglerde) diğer merkez medya kanallarına fark atıyor ve açık ara önde gidiyor. Bundan iktidardan çok merkez medyanın bazı sahip ve yöneticileri rahatsız oluyor bence. Çünkü anlaşılan, FOX TV haberciliği onlar için 'kötü örnek' oluyor. Çünkü toplumu oyalayıp, çıkarları için iktidar yalakalığı yapan merkez medya bir manada deşifre ve teşhir edilmiş oluyor.

Ama gelin görün ki, geçen hafta başında ABD'de Disney grubu, Robert Murdoch'a ait olan 21 st Century Fox grubunu 52.4 milyar dolara satın aldığını duyurdu. Bu satışın içinde Türkiye'de faaliyette olan Fox TV'nin yurtdışı operasyonları da var. Bu haberin hemen ertesinde, merkez medyanın amiral gemisinin eki Kelebek'te, neredeyse tam sayfa bir yazı ve yorum yayınlandı. Bu yazıda özetle; merkez medya tarafından, FOX TV'nin satılması sonrasında, Sn. Fatih Portakal'a ne olacağı dert ediniliyordu. FOX TV'nin alımlarını ve dizi yatırımlarını durduğu öne sürülüyordu. Tabii esas olarak, kendileri için gerçek bir rakip ve sorun olan FOX TV'nin başına gelecekler için -geçmişin kartel medyasını anımsatan bir zihniyetle- satır arasında adeta bir sevinç yaşanıyordu sanki.

Daha da ileri giderek, TV haberlerinin, reytinglerinin (izlenme oranları) kamuoyuna duyurulmasına son verilmesi isteniyor, hatta bunun bir OHAL KHK'si ile yapılabileceği bile ima ediliyordu adeta.

Bu yazıyı okurken inanın, demokratik ve özgür medya camiası adına ben üzüldüm. Basın Konseyi'nin yerinde olsam, bu yazıyı ve arkasındaki zihniyeti kınamayı düşünürdüm. Bileğini bükemediği, korkaklık ve çıkarları nedeniyle onların gösterdiği duruşu gösteremedikleri için rakibine yönelik olarak, 'FOX TV satıldı. Türkiye'deki faaliyeti sonlandırılabilir. F. Portakal işsiz kalabilir. Zaten ana haber bültenlerinin reytinglerinin kamuoyuna açıklanmasına ne gerek var' diye özetlenebilecek böyle bir yazı yazılmasını büyük bir hayret-üzüntü ve ibretle okudum.

Bu ülkede, Ulusal Kanal, Halk TV, TELE 1 dışında -muhalif değil- objektif ve yerine göre eleştirel habercilik yapan bir merkez medya kanalının başına gelmesini belki de umdukları ve bekledikleri şey, Türkiye'de merkez medyanın, basın ve yayın özgürlüğünün ve demokrasinin içine sürüklendiği içler acısı halin hazin bir göstergesidir.

Ne diyelim, yazıklar olsun..."