17 Nis 2011 11:24
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:14
FATİH KARACA'NIN MEKTUP YAZDIĞI REHA MUHTAR SON KALE'YE DÖNECEK Mİ?
Ahmet Çakar ve Erman Toroğlu ile yaptığı 'Son Kale' programını bırakan Reha muhtar geri adım atacak mı?
Arkadaşım Fatih ve almayacağım para!..
Geçen Pazartesi gecesi Son Kale programında ilginç olaylar oldu ve dostum dediğim Ahmet Çakar’ın o satırlarından, program boyunca yanında durduğum Erman Toroğlu’nun o ifadelerinden sonra, programdan “vazgeçmeye” karar verdim...
Bir türlü “Veda” edecektim programa...
Öyle bir enerjiyle bir televizyon programı yapmak istemiyordum...
Ne kadar rating alırsa alsın...
Ne kadar para kazandtırırsa kazandırsın...
İki gün önce de bu düşüncelerimi anlatan bir yazı yazdım...
***
Herşey içimden geldiği gibiydi, ruhumun sesini dinlemekteydim...
Geresiz bulduğum polemiklere, anlamsız bulduğuk kavgaları, arkamda bırakıyordum...
Ancak bir gece; iki gece, üç gece bir türlü “bir şeyi” armada bsırakamıyordum...
Beni birşey rehatsız ediyordu...
Bir türlü o rahatsızlığın yok edemiyordum...
Dün sabah minik çocuklarım geldiğinde, içimdeki bu rahatsızlık yüzünden onları bile doya doya sevemeyince, durumu anladım...
Herşey tamamdı, vedaya hazırlanıyordum...
Ancak Kanaltürk’ün en tepe yöneticisi olan ve 11 yaşından beri okul ve mahalle arkadaşım olan Fatih Karaca aklıma geldikçe, bir türlü rahat rahat yürüyüp gidemiyordum...
***
Fatih, bu televizyon yönetiuciliği macerasında, ilk günden beri benimle çalışmak istemişti...
Ne ben ona bir yamuk yapmıştım ne de o bana...
Hiç istemediği bir durumla karşı karşıya kalmış, suçu günahı olmadığı bir olayda, byük bir krizin göbeğine düşmüştü...
Ben yürüyüp gittimde “veda” ettiğimde kendimi anlatabilecektim...
Ancak Fatih düştüğümü bu istenmeyen durumu ne kendisine ne başkasına anlatamayacaktı...
Hayatta Mandela’nın söylediği çok doğruydu...
“Bir şeyden vazgeçebilmek, kendini özgürleştirebilmek” demekti bu doğruydu...
Ahmet Çakar’ın patronajı harekete geçirmeye yönelik satırlarına “Arkadaşı Reha Muhtar”ın yanıtları da olması gerektiği gibiydi...
Ancak Ahmet Çakar’a anlatmaya kalktığım arkadaşlığı “Ben 40 yıllık arkadaşım Fatih Karaca’yı hiçe sayarak mı uygulayacaktım?..”
35 yıl önce en yakın arkadaşım krarşısında duyduğum hayal kırıklığını, Fatih bana karşı duymayacak mıydı?..
Demeyecek miydi, “Telefonda ona ‘benim için 6-7 hafta sabret ne olur dedim” beni dinlemedi ve gitti...”
O bana bunu yapsaydı, davranışında ne kadar haklı olduğunu bilsem de, içimden bir şey kopup gitmez miydi?..
Giderdi...
***
Gideceği için, arkadaşımı 6 hafta için satmayacağım için, onu yarı yolda, ya da istemediği bir durumda bırakmayacağım için, bitmekte olan sezonun sonuna kadar devam edeceğim...
Dün “40 yıllık dostum ve arkadaşım” dediği Reha Muhtar’ın onun için onun yanında kaldığını göstereceğim...
Ancak bir tek şartla...
Son Kale programına çıkmak Fatih Karaca’ya bir arkkadaşlık borcumdur...
Bu 6 ya da 7 program için tek bir kuruş para almayacağım...
Arkadaşlık para için yapılmaz...
Bu profesyönel bir karar değil...
Arkadaşlık için verilmiş bir karar...
Bir kuruş para almayacağım, sezon sonuna kadar...
Bir dostluk ve gönül tezahürüdür...
Ne rating ne de para için bu Pazartesi bu programı yapmam demiştim...
Okuyucuma, izleyicime sözümü bozmam...
İzleyicinin sezon sonuna kadar programı izleme hakkına saygı duyarak...
Küssem de, küsüp gitme şımarıklığına düşmeyerek...
Kamunun izleme hakkına saygı göstererek...
Ancak bunlar karşılığında, tek bir kuruş para almayarak...
Görevimi sürdüreceğim...
Son Kale’nin yarın “sosyal sorumluluk projesi çerçevesinde, para almayacak moderatörü olarak” bulunacağım..
PROGRAM PARALARIMI ENGELLİ SPORCULARA ÖDEMELERİNİ İSTİYORUM!..
Sezon sonuna kadar altı ya da yedi program var... Bu programların paralarını, sadece almamak insanların haber alma hakkına saygı göstermlek, iş ahlakı ve arkadaşlık sorumluluğu gereği almamak yetmez diye düşündüm...
Madem ki, Erman Toroğlu ve Ahmet Çakar’ın “kavga etmelerini” istemediğim bir tartışmayı engellemeye çalıştığım için bu tartışma çıktı...
O zaman bu olay “hayırlara vesile olmalıdır...”
Prdogramlar karşılığı almayacağım paraların hepsini, Kanaltürk yönetiminin, “engelli sporculara, tekerlekli sandalya ve aletler alabilmeleri” için bu parayı engelli sporcular vakfına vermeli...
Türkiye Engelliler Spor ve Eğitim Vakfı(Teysev), engelli insanrlarımızın ihtiyaçları olan aletleri sağlayarak, onların spor yapmalarına uğraşıyor...
Bu kadar kutsal bir uğraş için mücadele eden derneğe vereceğim, Toroğlu ve Çakar tartışması sonunda almaktan vazgeçtiğim program paralarını...
***
Hiç olmazsa incir çekirdeğini doldumayan bu boş tartışma, anlamlı bir hizmete vesile olur...
Birkaç engelli sporcumuz, o program paralarından belki bir tekerlekli sandalyenin, belki de bir protez bacağın sahibi olur...
İncir çekirdeğini doldurmayan tartışma, belki bir protez bacak olup, engelli bir insanın ruhunu doldurur...
Dün bu kararı verdiğimden beri, Mina ile Poyraz’a daha bir sıkı sarılmaktayım...
Onların gözlerinde de bir değişklik var sanki...
Gözlerinin içiyle gülüyorlar gibi geliyor dün sabahtan beri bana...
Reha MUHTAR / VATAN
Geçen Pazartesi gecesi Son Kale programında ilginç olaylar oldu ve dostum dediğim Ahmet Çakar’ın o satırlarından, program boyunca yanında durduğum Erman Toroğlu’nun o ifadelerinden sonra, programdan “vazgeçmeye” karar verdim...
Bir türlü “Veda” edecektim programa...
Öyle bir enerjiyle bir televizyon programı yapmak istemiyordum...
Ne kadar rating alırsa alsın...
Ne kadar para kazandtırırsa kazandırsın...
İki gün önce de bu düşüncelerimi anlatan bir yazı yazdım...
***
Herşey içimden geldiği gibiydi, ruhumun sesini dinlemekteydim...
Geresiz bulduğum polemiklere, anlamsız bulduğuk kavgaları, arkamda bırakıyordum...
Ancak bir gece; iki gece, üç gece bir türlü “bir şeyi” armada bsırakamıyordum...
Beni birşey rehatsız ediyordu...
Bir türlü o rahatsızlığın yok edemiyordum...
Dün sabah minik çocuklarım geldiğinde, içimdeki bu rahatsızlık yüzünden onları bile doya doya sevemeyince, durumu anladım...
Herşey tamamdı, vedaya hazırlanıyordum...
Ancak Kanaltürk’ün en tepe yöneticisi olan ve 11 yaşından beri okul ve mahalle arkadaşım olan Fatih Karaca aklıma geldikçe, bir türlü rahat rahat yürüyüp gidemiyordum...
***
Fatih, bu televizyon yönetiuciliği macerasında, ilk günden beri benimle çalışmak istemişti...
Ne ben ona bir yamuk yapmıştım ne de o bana...
Hiç istemediği bir durumla karşı karşıya kalmış, suçu günahı olmadığı bir olayda, byük bir krizin göbeğine düşmüştü...
Ben yürüyüp gittimde “veda” ettiğimde kendimi anlatabilecektim...
Ancak Fatih düştüğümü bu istenmeyen durumu ne kendisine ne başkasına anlatamayacaktı...
Hayatta Mandela’nın söylediği çok doğruydu...
“Bir şeyden vazgeçebilmek, kendini özgürleştirebilmek” demekti bu doğruydu...
Ahmet Çakar’ın patronajı harekete geçirmeye yönelik satırlarına “Arkadaşı Reha Muhtar”ın yanıtları da olması gerektiği gibiydi...
Ancak Ahmet Çakar’a anlatmaya kalktığım arkadaşlığı “Ben 40 yıllık arkadaşım Fatih Karaca’yı hiçe sayarak mı uygulayacaktım?..”
35 yıl önce en yakın arkadaşım krarşısında duyduğum hayal kırıklığını, Fatih bana karşı duymayacak mıydı?..
Demeyecek miydi, “Telefonda ona ‘benim için 6-7 hafta sabret ne olur dedim” beni dinlemedi ve gitti...”
O bana bunu yapsaydı, davranışında ne kadar haklı olduğunu bilsem de, içimden bir şey kopup gitmez miydi?..
Giderdi...
***
Gideceği için, arkadaşımı 6 hafta için satmayacağım için, onu yarı yolda, ya da istemediği bir durumda bırakmayacağım için, bitmekte olan sezonun sonuna kadar devam edeceğim...
Dün “40 yıllık dostum ve arkadaşım” dediği Reha Muhtar’ın onun için onun yanında kaldığını göstereceğim...
Ancak bir tek şartla...
Son Kale programına çıkmak Fatih Karaca’ya bir arkkadaşlık borcumdur...
Bu 6 ya da 7 program için tek bir kuruş para almayacağım...
Arkadaşlık para için yapılmaz...
Bu profesyönel bir karar değil...
Arkadaşlık için verilmiş bir karar...
Bir kuruş para almayacağım, sezon sonuna kadar...
Bir dostluk ve gönül tezahürüdür...
Ne rating ne de para için bu Pazartesi bu programı yapmam demiştim...
Okuyucuma, izleyicime sözümü bozmam...
İzleyicinin sezon sonuna kadar programı izleme hakkına saygı duyarak...
Küssem de, küsüp gitme şımarıklığına düşmeyerek...
Kamunun izleme hakkına saygı göstererek...
Ancak bunlar karşılığında, tek bir kuruş para almayarak...
Görevimi sürdüreceğim...
Son Kale’nin yarın “sosyal sorumluluk projesi çerçevesinde, para almayacak moderatörü olarak” bulunacağım..
PROGRAM PARALARIMI ENGELLİ SPORCULARA ÖDEMELERİNİ İSTİYORUM!..
Sezon sonuna kadar altı ya da yedi program var... Bu programların paralarını, sadece almamak insanların haber alma hakkına saygı göstermlek, iş ahlakı ve arkadaşlık sorumluluğu gereği almamak yetmez diye düşündüm...
Madem ki, Erman Toroğlu ve Ahmet Çakar’ın “kavga etmelerini” istemediğim bir tartışmayı engellemeye çalıştığım için bu tartışma çıktı...
O zaman bu olay “hayırlara vesile olmalıdır...”
Prdogramlar karşılığı almayacağım paraların hepsini, Kanaltürk yönetiminin, “engelli sporculara, tekerlekli sandalya ve aletler alabilmeleri” için bu parayı engelli sporcular vakfına vermeli...
Türkiye Engelliler Spor ve Eğitim Vakfı(Teysev), engelli insanrlarımızın ihtiyaçları olan aletleri sağlayarak, onların spor yapmalarına uğraşıyor...
Bu kadar kutsal bir uğraş için mücadele eden derneğe vereceğim, Toroğlu ve Çakar tartışması sonunda almaktan vazgeçtiğim program paralarını...
***
Hiç olmazsa incir çekirdeğini doldumayan bu boş tartışma, anlamlı bir hizmete vesile olur...
Birkaç engelli sporcumuz, o program paralarından belki bir tekerlekli sandalyenin, belki de bir protez bacağın sahibi olur...
İncir çekirdeğini doldurmayan tartışma, belki bir protez bacak olup, engelli bir insanın ruhunu doldurur...
Dün bu kararı verdiğimden beri, Mina ile Poyraz’a daha bir sıkı sarılmaktayım...
Onların gözlerinde de bir değişklik var sanki...
Gözlerinin içiyle gülüyorlar gibi geliyor dün sabahtan beri bana...
Reha MUHTAR / VATAN