FATİH ALTAYLI'DAN TÜRBANLI ÖĞRENCİLERE HAKARET SAVUNMASI; AZ BİLE SÖYLEMİŞİM!
TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu Gazeteci-Yazar Fatih Altaylı'yı dinledi.
AK Parti İstanbul Milletvekili Nimet Baş’ın başkanlığında toplanan
TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu, Altaylı’yı
dinledi.
28 Şubat sürecinin post modern bir darbe olarak adlandırıldığını
belirten Altaylı, Türkiye ’de demokrasinin işleyişi ile ilgili
temel bir sorunun bulunduğunu söyledi. AK Parti’nin iktidar
olmasından hemen sonra bunu hem Başbakan Erdoğan ’a televizyon
sohbetlerinde hem de gazete köşesinde dile getirdiğini anlatan
Altaylı, şöyle devam etti:
" MİLLİ GÜVENLİK KURULU DEMOKRASİYİ
ENGELLİYOR"
“Türkiye’de demokrasinin sağlıklı işleyişini engelleyen bir kurum
var. Bu kurum da Milli Güvenlik Kurulu. Bu kurullar dünyanın
çeşitli ülkelerinde farklı isimlerle veya benzer isimlerle olmasına
rağmen Türkiye’de anayasal dayanağı olan bir pozisyonda olduğu için
ne yazık ki yakın zamana kadar, yarın tekrar olmasının önünde yasal
bir engel olmayacak bir şekilde, Türkiye’de bir vesayet sistemi
getiriyor. Bu vesayet sistemi zaman zaman ortadan kalkmış gibi
görünse de Türkiye’nin sıkıntılı anlarında tekrar bunun gündeme
gelmesinin önünde herhangi bir yasal engel yok. MGK’nın anayasal
fonksiyonun değiştirilmesini ve yapısının değiştirilmesini hep
önerdim ben. TSK gibi hiyerarşik bir kurumun neredeyse
seçilmişlerle eşit miktarda temsil edildiği bir yapının
anlamsızlığını sık sık dile getirdim. Bu kurum fotoğraf olarak da
hoş değil. Bir tarafta siviller oturuyor, bir tarafta samanyolu
gibi yıldızlar oturuyor. Karşılıklı bir rekabet varmış gibi.”
"TÜRKİYE’DE KİMSE MGK’NIN YAPISINI DEĞİŞTİRMEYE
YELTENMİYOR"
Altaylı, MGK’nın yapısının değişmesi gerektiğini yineleyerek,
MGK’da, askerleri temsilen Genelkurmay Başkanı ’nın katılmasını
ayrıca sivil toplum kuruluşları temsilcileriyle, gerekirse
belediyeler birliği temsilcisi, siyasi iktidar temsilcisi,
üniversiteler arası yüksek kuruldan temsilcilerin olması
gerektiğini söyledi.
Türkiye’de hiç kimsenin bugüne kadar MGK’nın yapısının değiştirmeye
yeltenmediğini savunan Altaylı, “MGK anayasal bir kurum olarak
mevcudiyetini o şekliyle sürdürdüğü müddetçe Türkiye’de askeri
vesayetin, siyaseti, medyayı, ekonomiyi, ticareti etkilememesi
mümkün değil. O yüzden bu tarz komisyonları önümüzdeki 10 yıl 20
yıl içinde tekrar tekrar toplamak istemiyorsak, en başta yapmamız
gereken MGK’nın bugünkü haliyle Türk demokrasisi içinde yerinin
olmadığını kabul edip, bunu normal bir demokrasideki konumuna
çekmek gerek” dedi.
28 Şubat sürecinde “ YÖK başkanı bilimin emrinde değil,
başkalarının emrinde” şeklinde bir yazısının olduğunun
hatırlatılarak, bu yazıyı yazma gerekçesinin sorulması üzerine
Altaylı, YÖK’le ilgili yazılarının 28 Şubat sürecini kapsadığını
anlattı.
O dönemde YÖK’ün yapmakta olduğu uygulamaların Türkiye açısından
pek doğru sonuçlar vermeyeceğini düşündüğünü belirten Altaylı, “YÖK
Başkanı Kemal Gürüz, bir takım baskılarla, baskıların nereden
geldiğini açıkçası bilmem mümkün değil ama bir bilim adamının
normal şartlarda yapmayacağını düşündüğüm bazı kararlara imza
atmaya başladı” dedi.
Katsayı uygulamasını fazlasıyla eleştirdiğini anlatan Altaylı,
yazıları üzerine YÖK Başkanı’nın kendisine dava açtığını,
tamamından da beraat ettiğini söyledi.
"AĞAR’IN PROGRAMA KATILACAĞI HAFTA SUSURLUK KAZASI
OLDU"
Susurluk olayı ile ilgili “Sürekli aydınlık için bir dakika
karanlık eyleminin bir süre sonra şirazesinden çıktığını”
yazmasının hatırlatılması üzerine de Altaylı, gazeteci olarak
iktidarları eleştirme görevleri olduğunu kaydetti.
Susurluk kazası öncesi dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Ağar ’a,
“devlet içindeki çetelerle” ilgili bir program daveti olduğunu
söyleyen Altaylı, “Sayın Ağar’ın bu programıma katılacağı hafta
Susurluk kazası oldu” dedi.
Bazı gazetecilerin olayın üzerine gitme kararı aldıklarını anlatan
Altaylı, “Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık eylemine destek
verilmesi gerektiğini” söylediğini aktardı.
Bir süre sonra bu eylemin Türkiye’de iktidar karşıtlarının ortak
eylemi haline geldiğini ifade eden Altaylı, “Eylemin gerçek maksadı
ortadan kalktığını, zıvanadan çıktığını, bu nedenle de desteğini
çektiğini” kaydetti.
"DOSYALAR YOLLUYORUZ AMA HİÇ BİRİSİ
YAYINLANMIYOR"
“O dönemde Şemdin Sakık’ın sözlerinin içerisinde sizin de isminizin
yer aldığı ifade ediliyor. Bu şekilde hedef gösterilmenizde
askerlerin herhangi bir etkisi oldu mu? Bir resepsiyonda Aytaç
Yalman tarafından size ve yayınlarınıza ilişkin bir telkin
gerçekleşti mi? Veya herhangi bir asker tarafından” soruları
üzerine de Altaylı, Gazi Orduevin’deki 30 Ağustos resepsiyonunda
bir masada Yalman’la karşılaştığını anlattı.
Yalman’ın “gazetecilerle ilgili bozuk bir tonda konuştuğunu”
aktaran Altaylı, “Bana döndü dedi ki; ’Pek çok dosyalar yolluyoruz
ama hiç birisi yayımlanmıyor.’ Ben de, ’kayda değer bulunmayan
dosyalar herhalde yayınlanmıyordur, orduyla ilgili de abuk subuk
bir sürü şey geliyor, onlar da yayınlanmıyor. Delili sağlam olsa
yayınlanır’ dedim. Sinirlendi gitti daha fazla konuşmadık”
dedi.
Fransa Genelkurmay Başkanı’nın Türkiye’yi ziyaret ettiği gün
Genelkurmay’dan randevu istediğini ve gittiğini anlatan Altaylı,
orada Çevik Bir’le kısa bir sohbeti olduğunu belirtti.
Bir’e, “böyle böyle şeyler söyleniyor, darbe yapacakmışsınız,
bırakın da Türk halkı kendi söküğünü dikmesini öğrensin” dediğini
ifade eden Altaylı, Bir’in de “nereden çıkarıyorsunuz” dediğini
söyledi.
O dönemde andıçlanan bir gazetecinin de kendisi olduğunu savunan
Altaylı, “Aydın Doğan yapılan baskılara kulak asmadığı için benim
andıçlandığımı kimse bilmiyor” dedi.
27 NİSAN MUHTIRASI İLE 28 ŞUBAT FARK
İsminin “ PKK ’ya yardım eden gazeteciler” adı altında bir başlıkta
yayımlandığını belirten Altaylı, bunun üzerine İstanbul Devlet
Güvenlik Mahkemesi savcıları tarafından davet edildiğini ve Şemdin
Sakık’ın ifadelerine de orada vakıf olduğunu söyledi. Altaylı,
ifadelerde Sakık’ın değil de sorguyu yapan kişinin kendisine
suçlamalar yönelttiğini gördüğünü anlattı.
27 Nisan muhtırası ile 28 Şubat arasındaki farkın sorulması üzerine
Altaylı, “Siyasi iktidarın duruş farkı var. 28 Şubat biraz daha
sivildi. İçinde sivillerin de bulunduğu MGK tarafından yürütülen
olaydı ve sivil katkısı da vardı içerisinde. Diğeri ise doğrudan
doğruya Genelkurmay Başkanlığı tarafından hazırlanmış, başkanının
bizzat ’bunu ben yazdım’ dediği yüzde 100 askeri bir şeydi”
değerlendirmesinde bulundu.
Altaylı, bir soru üzerine, hiç bir şekilde bir asker tarafından
telkinle haber yaptırılma girişiminde bulunulmadığını, Dinç Bilgin
ve Aydın Doğan tarafından da böyle bir istekle karşılaşmadığını
söyledi.
" CÜBBELİ AHMET HOCAYA ÜZÜLÜYORUM"
Gelinen noktada “şuanda irticadan korkması” diye bir şeyin söz
konusu olmadığını ifade eden Altaylı, “İnsan bilmediği şeyden
korkar. Cübbeli Ahmet şimdi benim neredeyse arkadaşım oldu. 3-4
kere programa geldi. Cübbeli Ahmet’le ilgili benim kafamda müthiş
negatif bir şey vardı. Bir gün bana geldi, bir geldi dünyanın en
gırgır adamlarından bir tanesi. Süper mavra, her şeyi anlatıyor.
Ben Cübbeli Ahmet’i bilmezken ondan korkuyordum, şimdi adamın
içerde olmasına üzülüyorum” diye konuştu.
Gazetecilerin iktidara yakın olmasının “iktidar borazanlığı” olarak
algılanmaması gerektiğini ifade eden Altaylı, iktidar partisinin
yönetimde olduğu için kendileri için kaynak teşkil ettiğini
söyledi. Altaylı, gazeteciler üzerine çok oyun oynandığını da
söyledi.
"YANIMDA OLSAYDILAR DÖVERDİM"
Altaylı, 1999 yılında Radyo D’de türbanlı öğrencileri için ağır
hakaret içeren sözlerine ilişkin, o dönemde Gölcük depremi olduğunu
ve bir grup başörtülünün ’7.4 yetmedi’ pankartını açmasına çok
sinirlendiğini söyledi. Az bile söylediğini ifade eden "Yanımda
olsaydılar döverdim" Altaylı, o depremde birçok tanıdığı insanı
kaybettiğini bu nedenle o sözleri söylediğini ifade etti.
FATİH ALTAYLI NE DEMİŞTİ?
Radyo D’de yaptığı Bab-ı Ali Yokuşu isimli programda gazete
haberlerini okuyan Fatih Altaylı, Hürriyet gazetesinin manşetini
okuduğu sırada Marmara Üniversitesi önünde bekleyen başörtülü
öğrencilerle ilgili, "Bir kadın var orada (Hürriyet gazetesinin
manşetinde yeralan başörtülü öğrenciyi kasdederek) kadın olduğunu
da hiç zannetmiyorum. Bu büyük ihtimalle bir fa.... Bir pankart
açmış, öğrenci değil o, buraya getirilmiş bir fa.... Üniversite
önünde eylem yapanların arasında bakıyorum da öğrenci yoktur. Belki
bir iki tane. Bunlar kevaşe kevaşe. Toplanmışlar oraya ellerinde
’7.4 yetmedi mi?’ pankartı. Bunlar şeytana tapanlar. Satanistler ve
şeytanla işbirliği halinde oraya toplanmışlar.Bunları odunla
döveceksin. Zaman zaman kimi askerlerin gereksiz çıkışlar
yaptıklarını düşünürdüm ama bunlar hiç gereksiz değilmiş. Bu
aşağılık köpek sürüsüne az bile yaptıkları. Bunlara daha örgütlü
çıkışlar yapmak lazım. Bunlara balans ayarı lazım; balans ayarı.
Bunları takacaksınız rot balans makinesine döndüre döndüre balans
yapacaksınız; fahişeler, şerefsizler, satanistler" ifadelerini
kullanmıştı.
"MC DONALD’S AÇILAN HİÇ BİR ÜLKEDE DARBE
OLMAZ"
Altaylı, bir soru üzerine İslami bir çevrede büyümemesine karşın
hiçbir zaman türban karşıtı olmadığını söyledi.
Türkiye’de bir darbe olacağına inanmadığını da anlatan Altaylı,
“McDonald’s, açılan hiç bir ülkede darbe olmaz. Bu istatistiklerle
sabit” değerlendirmesinde bulundu.
TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu’nu önemsediğini de
ifade eden Altaylı, “İnşallah 20 sene sonra böyle bir komisyon
kurulmasına gerek olmaz” diye konuştu.
Komisyon daha sonra basına kapalı olarak dönemin polis
müdürlerinden Adil Serdar Saçan’ı dinledi.