15 Oca 2014 10:49
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 15:52
Fatih Altaylı Yiğit Bulut'un arşivine girdi! Hangi yazıyı hatırlattı?
Fatih Altaylı AKP-Cemaat savaşında arşivleri açtı ve Yiğit Bulut'un iki yıl önce kaleme aldığı bir yazıyı köşesine taşıdı.
Habertürk Gazetesi'nin tepe ismi Fatih Altaylı, AKP medyasına ince
bir mesaj verdiği yazısında 28 Şubat ve benzer süreçlerde yazılıp
çizilenlerin yargılama konusu yapılması durumunda aynı şeyin
"muhafazakar mahalle" için de geçerli olacağını ima etti. Altaylı
yakın zaman öncesine kadar AKP medyasında geniş yer bulan cemaat
konulu yazıları hatırlattı ve bulunabilecek en çarpıcı örneklerden
birini köşesinde paylaştı.
İşte Altaylı'nın yazısındaki ilgili bölüm:
Bak şu konjonktürün yaptığına
"15 yıl evvel şöyle demiştin" türü bir fikir yürütmeden yola çıkarak, "Bunlardan hesap sorulsun" anlayışı Türkiye'de son yıllarda hayli yaygın.
Zaman zaman siyaset de buna ayak uydurmuyor değil.
Ama son günlerde görüyoruz ki, "Sen bunu söylemiş, bunu yazmış, bu başlığı atmıştın" cümleleri, şimdilerde en fazla o cümleleri kurmaya bayılanlara sıkıntı yaratacak gibi duruyor.
Mesela, size aşağıda bundan 2 yıl kadar önce yazılmış bir yazının bir bölümünü aktaracağım.
Önce bu yazıyı, daha doğrusu bu çağrıyı ya da daveti bir okuyun:
"Dünya, Türk Müslümanlığı ile tanıştı. Türkiye sadece ekonomik olarak büyümedi ve/veya siyasi olarak genleşmedi...
Bugün 'Yeni bir süper güç mü doğuyor?' gibi yorumların arkasında tek bir gerçek var: Dünya 'Türk Müslümanlığı' ile tanıştı, Suudi Arabistan-İran çizgisinden Türkiye merkezine kayan bu yeni resmi sevdi ve bu gücün İslam dünyasında öne çıkmasını ve korktuğu dinamikleri de dengelemesini tercih etti...
Bu geri dönüş, kavuşmanın çok daha ötesinde.
Sevgili dostlar, bu resmi yakalamamızı sağlayan en önemli isimlerden biri olan Gülen'e ve hareketine 'din odaklı bir cemaat' algısıyla bakanlar, anlatmak istediğimi anlayamayıp gerçekleri yine ıskalayacaklar.
Anlatmak istediğim bir 'geri dönüş', bir 'kavuşma'dan çok ötesi.
Gülen'in attığı adımları ve özellikle 'Cihan Devleti Türkiye' modeline yarattığı katma değeri doğru analiz etmek ve siyasi bir yargılama içinde üstünden atlamamak gerekli.
Türkçe konuşan çocuklar size 'Hoş geldiniz' dediği zaman.
Dünya üzerinde uçakların bile gitmediği bir yere birkaç aktarmayla varıp da orada Türkçe konuşan çocuklar size 'Hoş geldiniz' dediği zaman, içerideki kısır tartışmaların ne kadar boş ve anlamsız, önyargılı olduğunu anlayabilirsiniz.
Sonuç: Yaptığının genişliğini ve küreselliğini her geçen gün daha iyi görebileceğimiz Gülen, Türkiye'ye dönüp bu leke alnımızdan silinmeden, '28 Şubat ayıbı' tam olarak asla bitmeyecek.
Türkiye'ye davet etmek ve Türkiye adına yarattığı küresel gücü-küresel sentezi Türk Devleti adına takdir etmek Türk Devleti'nin görevidir ve bu ayıbın kapanması adına."
Sice bu yazıyı kim yazmış olabilir?
Ekrem Dumanlı mı?
Değil! Mümtaz'er Türköne?
Alakası bile yok! Hüseyin Gülerce mi?
Hiç değil! Bu yazıyı 2011 yılının kasım ayında kaleme almış olan kişi, bugün Başbakan'm başdanışmanlığım yapan Yiğit Bulut.
Bugün bu yazıyı yazar mı?
Hiç zannetmiyorum! Bugün aynı fikirleri savunuyor mu?
İmkânsız! O günlerde bu yazıyı yazmış olduğu için Yiğit Bulut'a kızabilir miyiz?
"Sen paralel devleti mi destekliyordun?" diyebilir miyiz?
"Haşhaşilerin başını Türkiye'ye çağırmak mı istiyordun?" eleştirisi yapabilir miyiz?
Asla...
Hatırlayın, ne yazmıştım bu köşede daha önce.
"Konjonktür diye bir şey vardır" dememiş miydim?
İşte Altaylı'nın yazısındaki ilgili bölüm:
Bak şu konjonktürün yaptığına
"15 yıl evvel şöyle demiştin" türü bir fikir yürütmeden yola çıkarak, "Bunlardan hesap sorulsun" anlayışı Türkiye'de son yıllarda hayli yaygın.
Zaman zaman siyaset de buna ayak uydurmuyor değil.
Ama son günlerde görüyoruz ki, "Sen bunu söylemiş, bunu yazmış, bu başlığı atmıştın" cümleleri, şimdilerde en fazla o cümleleri kurmaya bayılanlara sıkıntı yaratacak gibi duruyor.
Mesela, size aşağıda bundan 2 yıl kadar önce yazılmış bir yazının bir bölümünü aktaracağım.
Önce bu yazıyı, daha doğrusu bu çağrıyı ya da daveti bir okuyun:
"Dünya, Türk Müslümanlığı ile tanıştı. Türkiye sadece ekonomik olarak büyümedi ve/veya siyasi olarak genleşmedi...
Bugün 'Yeni bir süper güç mü doğuyor?' gibi yorumların arkasında tek bir gerçek var: Dünya 'Türk Müslümanlığı' ile tanıştı, Suudi Arabistan-İran çizgisinden Türkiye merkezine kayan bu yeni resmi sevdi ve bu gücün İslam dünyasında öne çıkmasını ve korktuğu dinamikleri de dengelemesini tercih etti...
Bu geri dönüş, kavuşmanın çok daha ötesinde.
Sevgili dostlar, bu resmi yakalamamızı sağlayan en önemli isimlerden biri olan Gülen'e ve hareketine 'din odaklı bir cemaat' algısıyla bakanlar, anlatmak istediğimi anlayamayıp gerçekleri yine ıskalayacaklar.
Anlatmak istediğim bir 'geri dönüş', bir 'kavuşma'dan çok ötesi.
Gülen'in attığı adımları ve özellikle 'Cihan Devleti Türkiye' modeline yarattığı katma değeri doğru analiz etmek ve siyasi bir yargılama içinde üstünden atlamamak gerekli.
Türkçe konuşan çocuklar size 'Hoş geldiniz' dediği zaman.
Dünya üzerinde uçakların bile gitmediği bir yere birkaç aktarmayla varıp da orada Türkçe konuşan çocuklar size 'Hoş geldiniz' dediği zaman, içerideki kısır tartışmaların ne kadar boş ve anlamsız, önyargılı olduğunu anlayabilirsiniz.
Sonuç: Yaptığının genişliğini ve küreselliğini her geçen gün daha iyi görebileceğimiz Gülen, Türkiye'ye dönüp bu leke alnımızdan silinmeden, '28 Şubat ayıbı' tam olarak asla bitmeyecek.
Türkiye'ye davet etmek ve Türkiye adına yarattığı küresel gücü-küresel sentezi Türk Devleti adına takdir etmek Türk Devleti'nin görevidir ve bu ayıbın kapanması adına."
Sice bu yazıyı kim yazmış olabilir?
Ekrem Dumanlı mı?
Değil! Mümtaz'er Türköne?
Alakası bile yok! Hüseyin Gülerce mi?
Hiç değil! Bu yazıyı 2011 yılının kasım ayında kaleme almış olan kişi, bugün Başbakan'm başdanışmanlığım yapan Yiğit Bulut.
Bugün bu yazıyı yazar mı?
Hiç zannetmiyorum! Bugün aynı fikirleri savunuyor mu?
İmkânsız! O günlerde bu yazıyı yazmış olduğu için Yiğit Bulut'a kızabilir miyiz?
"Sen paralel devleti mi destekliyordun?" diyebilir miyiz?
"Haşhaşilerin başını Türkiye'ye çağırmak mı istiyordun?" eleştirisi yapabilir miyiz?
Asla...
Hatırlayın, ne yazmıştım bu köşede daha önce.
"Konjonktür diye bir şey vardır" dememiş miydim?