23 Mayıs 2012 18:29
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:41
FATİH ALTAYLI NEDEN PARANOYAK OLDU?
Gazete Habertürk Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı'yı paranoyaklığa iten olay ne?
Paranoyak olmanız, takip edilmediğiniz anlamına gelmez
ÇOK ciddi bir paranoya oluştu.
Başkasında değil bende.
Kendimde.
Yol paranoyası.
Hiç de haksız olmadığımı dün anladım.
Bir süreden beri, yaklaşık 1 yıldır Boğaziçi Köprüsü’nü kullanmaktan mümkün olduğunca kaçınıyorum.
Bir şey bildiğimden değil, bir şey bilmediğimden.
Sağlam mı, değil mi, bilmiyorum, Bilemiyorum.
Hiçbirimiz bilmiyoruz, bilemiyoruz.
"Çok yıprandı. Kapatılması ve bakıma alınması gerek" deniyor.
Sonra birden bundan vazgeçiliyor.
Trafik sorunu olmasın diye mi yoksa sorun olmadığı için mi bilmiyorum.
"En iyisi kullanmamak" diyorum.
E-5 diye bildiğimiz yoldaki Haliç Köprüsü’nün hiç de sağlam olmadığı ve depremde yıkılacak ilk köprü olacağı söyleniyor.
Öyle midir değil midir bilmiyorum.
Bir bakım yapılıyor mu, yapılmıyor mu, emin olamıyorum.
Ondan da mümkün olduğunca yararlanmamaya çalışıyorum.
Yolumu uzatıyorum ama geçmiyorum.
Uzun zamandır bu paranoyayla yaşıyorum.
Tam "Acaba kafayı mı yedim?" derken, dün Haliç Köprüsü’nden haber geldi.
Vida kopmuş, köprünün bağlantısı bir karış yükselmiş.
"Paranoyak değilmişim. Memleketi iyi tanıyormuşum" dedim kendi kendime.
Çünkü dünyanın medeni ülkelerinde köprülerin, yolların bakımı düzenli yapılır.
Eğer kopma ihtimali olan bir vida varsa kopmadan önce çıkarılır, yerine yenisi takılır.
Kopma ihtimali olan bir halat varsa kopmadan önce değiştirilir.
Bizde ise kopar.
O arada yıkılmazsa, ölen ölmezse yerine yenisi takılır.
Yıkılırsa, ölümler falan olursa üzülünür.
O yüzden bu ülkede paranoyak olmak bir hastalık değil, bir tedbirdir.
Üstelik de paranoyak olmanız, takip edilmediğiniz anlamına gelmez.
Fatih ALTAYLI / HABERTÜRK
Yazının tamamını okumak için tıklayın
ÇOK ciddi bir paranoya oluştu.
Başkasında değil bende.
Kendimde.
Yol paranoyası.
Hiç de haksız olmadığımı dün anladım.
Bir süreden beri, yaklaşık 1 yıldır Boğaziçi Köprüsü’nü kullanmaktan mümkün olduğunca kaçınıyorum.
Bir şey bildiğimden değil, bir şey bilmediğimden.
Sağlam mı, değil mi, bilmiyorum, Bilemiyorum.
Hiçbirimiz bilmiyoruz, bilemiyoruz.
"Çok yıprandı. Kapatılması ve bakıma alınması gerek" deniyor.
Sonra birden bundan vazgeçiliyor.
Trafik sorunu olmasın diye mi yoksa sorun olmadığı için mi bilmiyorum.
"En iyisi kullanmamak" diyorum.
E-5 diye bildiğimiz yoldaki Haliç Köprüsü’nün hiç de sağlam olmadığı ve depremde yıkılacak ilk köprü olacağı söyleniyor.
Öyle midir değil midir bilmiyorum.
Bir bakım yapılıyor mu, yapılmıyor mu, emin olamıyorum.
Ondan da mümkün olduğunca yararlanmamaya çalışıyorum.
Yolumu uzatıyorum ama geçmiyorum.
Uzun zamandır bu paranoyayla yaşıyorum.
Tam "Acaba kafayı mı yedim?" derken, dün Haliç Köprüsü’nden haber geldi.
Vida kopmuş, köprünün bağlantısı bir karış yükselmiş.
"Paranoyak değilmişim. Memleketi iyi tanıyormuşum" dedim kendi kendime.
Çünkü dünyanın medeni ülkelerinde köprülerin, yolların bakımı düzenli yapılır.
Eğer kopma ihtimali olan bir vida varsa kopmadan önce çıkarılır, yerine yenisi takılır.
Kopma ihtimali olan bir halat varsa kopmadan önce değiştirilir.
Bizde ise kopar.
O arada yıkılmazsa, ölen ölmezse yerine yenisi takılır.
Yıkılırsa, ölümler falan olursa üzülünür.
O yüzden bu ülkede paranoyak olmak bir hastalık değil, bir tedbirdir.
Üstelik de paranoyak olmanız, takip edilmediğiniz anlamına gelmez.
Fatih ALTAYLI / HABERTÜRK
Yazının tamamını okumak için tıklayın