Fatih Altaylı Habertürk-Külliye savaşını başlatan o yazıyı niye yazdı?

Medyaradar'ın gizemli yazarı Keskin Kalem yine medya dünyasında ses getirecek bir yazıya imza attı.

Gökte hava puslu…
Yerde fay hatları hareketli…
Türkiye yine zorlu bir süreçten geçiyor…

Sevgili yoldaşlar.
Tatil dönüşü sizi böyle ciddi meselelerle sıkmak istemezdim.
Eğlenceli medya kulisleri yazmak benim de işime gelirdi.

Ancaaakkk keskin burnum kokular alıyor.
Hem de çok pis kokular.
Son birkaç günde medyada gözümüzün önünde olanlar, eskinin hin aktörlerinin yine piyasaya çıktığı…
Zor bir sürecin kapıda olduğunu gösterdi bana.

Diyeceksiniz ki ne oldu?
Habertürk ile İletişim Başkanlığı arasında krize neden olan, Fatih Altaylı yazısından bahsediyorum sırdaşlar.

Yine diyeceksiniz ki, ‘e ne var, adam bir yazı yazmış, İletişim Başkanlığı’nı eleştirmiş, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imajını korumuş, üstelik de Habertürk yazarına sahip çıkmış. Basın için ne iyi bir gelişme!’

Ben kimsenin avukatı değilim.
Hele İletişim Başkanlığı’nın hiç değilim.
Ama olup bitene diyecek iki çift lafım var:
Altaylı’nın yazısı çok ince provokasyon içeren, Erdoğan’ın sağlığı meselesini bir kez daha gündeme getirip imajını ters yönden zedelemek isteyen bir yazıydı.
Dahası devletin kurumlarını birbirine karşı kışkırtma amacı güdüyordu!
Zaten Altaylı gibi, devrine göre dönen bir adamın güce kafa tuttuğunu düşünmek en basit tabirle abesle iştigaldir.
Olsa olsa, bir güç odağının desteğiyle, bir başka güç odağını hedef gösterme işine girişmiş olabilir.
Hepsi bu.

Neyse, şimdi siz sevgili yoldaşlarıma neden böyle düşündüğümü sıralayayım:

Altaylı kıyamet koparan ve 22 Temmuz’da yayınlanan köşe yazısında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AK Parti teşkilatlarıyla bayramlaşma yayınında uyuyakalmasını ele alıyordu.
‘Bu görüntüyü yayına kim verdi?’ diye soruyordu.

Yazı tam anlamıyla bir skandaldı.
Çünkü yazının tamamında ele alınan varsayımlar yanlış bir bilgiye dayanıyordu!
O görüntünün bant olduğu bilgisine!

‘Mesaj Cumhurbaşkanlığı tarafından kaydedilmiş, Anadolu Ajansı ve TRT’ye verilmişti.
Anadolu Ajansı da bu mesajı tüm medyaya servis etmişti’ diyordu Altaylı.

Bir köşe yazarı, daha üzerine analiz kasacağı görüntünün bant mı, canlı mı olduğunu nasıl bilmez?
Hadi bilmiyor, bunu nasıl araştırmaz?
Hadi araştırmadı, uyaracak bir editor ekibi de yok mu?
Yazılarını yayına vermeden önce kimse okumuyor mu?

Tam anlamıyla bir skandal…

Neyse Altaylı bu yanlış bilgi üzerinden, AA ve TRT’yi hatta bu iki kurumla Külliye’yi birbirine düşürme amaçlı şu satırları kaleme aldı:

‘Bu bir canlı yayın olsa anlarım.
Yapacak bir şey yoktur.
Ama çekilmiş, montajlanmış ve servis edilmiş bir bantta böyle bir durumun gösteriliyor olması çok ama çok fenadır.
Açık biçimde, çok yakınında birilerinin Cumhurbaşkanı’nı zor duruma düşürmek istediğine, zayıf göstermeye çalıştığına işaret eder…
Bu durumdan haberdar olup olmadığını sorduğum muhafazakar bir gazeteci arkadaşıma Anadolu Ajansı ve TRT’den “Görüntünün doğrudan Beştepe’den geldiği ve kendilerini de zor duruma düşürdüğü” yanıtı verilmiş.
Bu kabul edilebilir bir şey değildir.
Tam aksine bence bir ulusal güvenlik sorunudur.’

Bakın bakın…
Neymiş banttan yayınlanan videoyla Erdoğan’ın yakınında birileri ona tuzak kuruyormuş!
Dahası AA ve TRT bu isimlerden rahatsızmış!
Tüm bunlar da ulusal güvenlik sorunuymuş!

Altaylı’nın İletişim Başkanı Fahrettin Altun ve ekibini, isim vermeden ancak parmakla göstererek hedef aldığı çok açık.
Üstelik Cumhurbaşkanı’nın imajını savunma kisvesiyle…

Bence bu yazıdaki rezalet silsilesinin ilk ve son halkası, tüm analizlerin yalana dayanması da değil.
Altında yatan daha büyük bir hinlik var.
O da yıllardır özellikle FETÖ’cüler tarafından ısıtılıp ısıtılıp kamuoyunun önüne sürülen ‘Erdoğan hasta’ dedikodularının en üst perdeden, ana akım bir medya kuruluşu eliyle yeniden servis edilmiş olmasıdır.

Bu Erdoğan’ın ilk kez kameralar karşısında uyuklaması değil.
Bu tempoda yıllardır çalışıyor ve bir kez makam aracında bayılmak olmak üzere, irili ufaklı sağlık sorunları da yaşadı.
Hangimiz yaşamıyoruz ki?

Ha böyle sorunlar yaşayan ilk lider de değil.
Pek çok lideri yoğun toplantı tempoları içinde uyuklarken görebiliyoruz.
Almanya Başbakanı Merkel defalarca resmi programlarında baygınlık geçirdi!
Titreme nöbetlerine girdi!

Ben Alman basınında bir kez bile, "Merkel’i canlı yayına çıkaranlar ulusal güvenlik sorunudur" diye absürd bir yorum görmedim.

En acıklısıysa şu, Habertürk’ün Altaylı’yı korumak için açtığı cephe.
En çok üzüldüğüm de Habertürk spikeri Mehmet Akif Ersoy’un düştüğü hal oldu.
Mütedeyyin kesimden gelen Ersoy, azılı 28 Şubat’çı Altaylı’yı savunmak için hemen bir video çekivermişti.
Neymiş Cumhurbaşkanı o halde canlı yayına mı çıkarılırmış?…

Habertürk’ün kurumsal açıklamasına ise pek diyecek bir şey yok.
Yalan üzerine kurulan varsayımları savunmak bir yayın kuruluşu için bu kadar kolay olmamalı.

Bir de Altaylı’yı ‘AA’dan ve Külliye’den gelen açıklamalar doğrultusunda gerekli düzeltmeleri yaptı’ diye savunuyorlar.
Yahu karşısındakileri aptal sanıyorlar herhalde.
Altaylı tepki çeken yazısına ek olarak bir düzeltme metni kaleme aldığında, bu kez devletin kurumları arasında kavga varmış gibi göstermeye çalıştı.

AA ile İletişim Başkanlığı aynı şeyi anlatırken, düzeltme yazısına şu başlığı attı ve niyetini belli etti:

AA: Yayın Külliye’den yapıldı
Cumhurbaşkanlığı: Canlı yayındı


Altaylı yazısının başlığıyla resmen herkesi birbirine düşürmeye çalıştı.
Bu yazı üzerine belli ki Külliye bir kez daha açıklama yapmak zorunda kalmıştı.
AA Genel Yayın Yönetmeni Yusuf Özhan da bir tweetle durumu açıkladı.

Sorgusuz sualsiz muhalefet yapan kitle de, ‘aaa bakın Habertürk Külliye’ye kafa tutuyor’ diye alkış tutuyor.
Kanalın basın özgürlüğü sicilini bilmezmiş gibi.
Bense şunu diyorum,
Habertürk hiçbir zaman basın özgürlüğü peşinde koşmadı.
Belli ki patronaj bir şeyin kokusunu almış, pozisyon alıyor!
Bize de bunları yazmak düşüyor!
Zaten Turgay Ciner’in yatırımlarını iyiden iyiye yurtdışına kaydırdığını herkes biliyor.
En son İngiltere’de bir fabrika açma kararı almışlar!

Son not: Altaylı’nın yazısından sonra Erdoğan’ın sağlığını gündeme getirenlere bakın. O yazının kime yaradığını görürsünüz.

KESKİN KALEM

[email protected]