09 Eki 2013 12:57
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 15:41
FATİH ALTAYLI DEKOLTE KRİZİNİN FATURASINI ATV'YE KESTİ!
Hüseyin Çelik'in canlı yayındaki tepkisi sonrası ATV yönetiminin kovduğu sunucu Gözde Kansu tartışmasına Fatih Altaylı da katıldı.
Gazete Habertürk yazarı ve yayın yönetmeni Altaylı,Hüseyin Çelik’i
de eleştirdiği yazısında esas olarak ATV yönetimini topa tuttu. Bir
yayıncı kuruluşun kendi standartlarıyla hareket etmesi gerektiğini
vurgulayan Altaylı siyasilerden gelecek işaretlerle yayıncılık
yapılmaz dedi. "Artık televizyon kanallarında "açık saçık" giyinmek
sunucular açısından yürek ister." diyen Altaylı, "Bu korku kafalara
girince gerisi lafügüzaftır." diye devam etti.
İşte Altaylı’nın yazısındaki ilgili bölüm:
HÜSEYİN Çelik’in "kılıksal" eleştirilerine mazhar olan spikerin görevine son verildi.
Çelik, "Kimsenin kılık kıyafetine karıştığımız yok ama çok aşırı" demişti.
Çelik, açıklamasının ardından meydana gelen gelişmelerle ilgili olarak, "Ben bir soru üzerine aşırılıklara dikkat çektim.
Bu benim değil toplumun hassasiyetidir. Benimki de ifade özgürlüğüdür" dedi.
Doğrudur.
Hüseyin Bey’inki de ifade özgürlüğüdür ama dünkü yazımda dediğim gibi "güçlü olanın" ifade özgürlüğü Türkiye’de "buyruk" gibi algılanır.
Nitekim bu olayda da öyle oldu ve bu sözlerin ardından sunucunun görevine son verildi.
Ben yayıncıların kendi kurallarını koymalarına saygı duyarım.
Bir yayın kuruluşu, "Biz muhafazakâr kitleye hitap ediyoruz; programlarımızda ve sunucularımızda buna dikkat ederiz" diyebilir.
En doğal hakkıdır.
Ama bu konudaki tutumlarını, siyasilerin yaptıkları açıklamaların sonrasında belirlemezler.
O yayıncının bir kılık kıyafet standardı vardır ve bu standarda uyulmasını ister.
Kıyafetleri, kimin ne giyebileceği bu standarda göre belirlenir.
Kimi yayıncı "Bu çok kapalı, bunu giyemezsin" diyebilir, kimi yayıncı da "Bu çok açık, bunu giyemezsin" diye tavrını ortaya koyabilir.
Ama sunucuları kılık kıyafet konusunda serbest bırakıp ardından yüksek mevkilerden bir uyarı gelince sunucunun işine son verilmez.
Veriliyorsa eğer, yayıncının özgür iradesi dışında meydana gelen bir gelişme olduğu için buna "müdahale" denir.
Kendi standartlarını belirlemek başka bir şeydir, siyasetin uygun gördüğü standartlara göre sürekli değişim içinde olmak başka.
Bu saatten sonra olan olmuştur.
Artık televizyon kanallarında "açık saçık" giyinmek sunucular açısından yürek ister.
Çünkü her sunucunun kafasında, "Ya bir siyasetçi de kalkıp benim kıyafetimi eleştirirse işsiz kalırım" korkusu vardır.
Bu korku kafalara girince gerisi lafügüzaftır.
Yıllardır söylediğim gibi, "kimse kimsenin kıyafetine karışmazsa o ülkede özgürlük vardır".
Bir gün birisi başını örtene, ertesi gün bir başkası yakasını açana karışıyorsa, aslında değişen hiçbir şey yoktur.
İster paket içinde olsun, ister dışında.
İşte Altaylı’nın yazısındaki ilgili bölüm:
HÜSEYİN Çelik’in "kılıksal" eleştirilerine mazhar olan spikerin görevine son verildi.
Çelik, "Kimsenin kılık kıyafetine karıştığımız yok ama çok aşırı" demişti.
Çelik, açıklamasının ardından meydana gelen gelişmelerle ilgili olarak, "Ben bir soru üzerine aşırılıklara dikkat çektim.
Bu benim değil toplumun hassasiyetidir. Benimki de ifade özgürlüğüdür" dedi.
Doğrudur.
Hüseyin Bey’inki de ifade özgürlüğüdür ama dünkü yazımda dediğim gibi "güçlü olanın" ifade özgürlüğü Türkiye’de "buyruk" gibi algılanır.
Nitekim bu olayda da öyle oldu ve bu sözlerin ardından sunucunun görevine son verildi.
Ben yayıncıların kendi kurallarını koymalarına saygı duyarım.
Bir yayın kuruluşu, "Biz muhafazakâr kitleye hitap ediyoruz; programlarımızda ve sunucularımızda buna dikkat ederiz" diyebilir.
En doğal hakkıdır.
Ama bu konudaki tutumlarını, siyasilerin yaptıkları açıklamaların sonrasında belirlemezler.
O yayıncının bir kılık kıyafet standardı vardır ve bu standarda uyulmasını ister.
Kıyafetleri, kimin ne giyebileceği bu standarda göre belirlenir.
Kimi yayıncı "Bu çok kapalı, bunu giyemezsin" diyebilir, kimi yayıncı da "Bu çok açık, bunu giyemezsin" diye tavrını ortaya koyabilir.
Ama sunucuları kılık kıyafet konusunda serbest bırakıp ardından yüksek mevkilerden bir uyarı gelince sunucunun işine son verilmez.
Veriliyorsa eğer, yayıncının özgür iradesi dışında meydana gelen bir gelişme olduğu için buna "müdahale" denir.
Kendi standartlarını belirlemek başka bir şeydir, siyasetin uygun gördüğü standartlara göre sürekli değişim içinde olmak başka.
Bu saatten sonra olan olmuştur.
Artık televizyon kanallarında "açık saçık" giyinmek sunucular açısından yürek ister.
Çünkü her sunucunun kafasında, "Ya bir siyasetçi de kalkıp benim kıyafetimi eleştirirse işsiz kalırım" korkusu vardır.
Bu korku kafalara girince gerisi lafügüzaftır.
Yıllardır söylediğim gibi, "kimse kimsenin kıyafetine karışmazsa o ülkede özgürlük vardır".
Bir gün birisi başını örtene, ertesi gün bir başkası yakasını açana karışıyorsa, aslında değişen hiçbir şey yoktur.
İster paket içinde olsun, ister dışında.