Faruk Bildirici'den çok sert dinleme tepkisi: Bu özel hayat katillerinin...
Hürriyet gazetesi Okur Temsilcisi Faruk Bildirici isminin telefon dinleme listesinde yer alması üzerine bir açıklama kaleme aldı.
Türkiye'yi sallayan yeni dinleme skandalı medya dünyasından pek çok
ismin dinlendiğini de gözler önüne serdi.
Hürriyet Gazetesi'nin ortaya çıkardığı dinleme listesinde pek çok
gazetecinin de ismi var. Hürriyet gazetesi Okur Temsilcisi Faruk
Bildirici de o gazetecilerden biri.
Gizli Kulaklar Ülkesi isimli bir kitabı da olan ve gizli dinlemenin
Türkiye'deki tarihçesini kaleme alan Bildirici, Hürriyet'in "VİP
kulak" ismini verdiği son dinlemelerle ilgili çarpıcı bir açıklama
yaptı.
"Kendi adıma hukuksuz olduğuna inandığım bu dinlemeyi yapanlar
hakkında şikayetçi olacağım" diyen Bildirici, yargının ve güvenlik
güçlerinin bu konudaki gerçek suçluları ortaya çıkarabileceğine
inanmadığının da altını çizdi.
Bildirici açıklamasında, sırada siyasi parti genel başkanları ve
muhalif siyasi parti yöneticileriyle ilgili dinleme ve izleme
listelerinin de olabileceğini ileri sürdüğü açıklamasında, bu
dinlemelerin kaynağının "polisin içinde yuvalanmış, yasaları
demiyorum, hukuku hiçe sayan bir cemaat örgütlenmesi" olabileceğini
ancak bu örgütlenmenin ve bu kadar geniş dinleme faaliyetinin
siyasi iktidardan bağımsız ve habersiz yapılabileceğine
inanmadığını da ekledi.
İşte Bildirici'nin açıklaması:
"Telefon dinlemeleriyle ilgili "Gizli Kulaklar Ülkesi" kitabımı
1998'de yazmıştım. Türkiye'nin"elektronik gözetim toplumu" haline
gelişinin ipuçları o günlerden ortaya çıkmıştı; ben de kitabımda o
ipuçlarını gözler önüne sererek özel hayata müdahalelere karşı
çıkmıştım.Kitabımda, telefon dinlemeleri daha doğrusu elektronik
gözetim konusunda "vatandaş" cephesinden bakan, bireyi koruyan
yasal düzenlemeler yapılması gerektiği tezini savunmuştum.
Maalesef bireyin mahremiyetini gözeten yasalar yerine Türkiye
Cumhuriyeti'nin kuruluşundan beri gördüğümüz yaklaşım burada da
devam etti; telefon dinlemeleriyle ilgili olarak "devletin
güvenliğini esas alan" yasalar çıkarıldı. Devlet vatandaşını
ağırlıklı olarak Güneydoğu'da pervasız biçimde "şüphelendiği"
herkesi dinledi, izledi.
AKP iktidarı döneminde devletin elindeki hem teknolojik olanaklar
çok arttı; hem de polise ve istihbarata çizilen yasal sınırlar
epeyce genişledi. Güvenlik güçlerinin elde ettiği bu yeni pozisyonu
güçlendiren unsurlardan biri de siyasi iktidarın yaklaşımıydı.
Siyasi iktidar, her tür elektronik gözetimin önünü açmakla kalmadı;
buradan iktidarına güç devşirmeye girişti.2007'den itibaren
itibaren dinleme, izleme, gözlemenin hem kapsamı arttı; hem de
hedef kitlesi değişti.
Benim de içlerinde bulunduğum ve yeni ortaya çıkan dinleme
listeleri de gösteriyor ki, güvenlik güçleri, dinlemeleri yaparken
suç ve suçlu aramamış; siyasi iktidarın kendinden saymadığı ya da
muhalif duruşu olan insanlar hedef alınmış. Bunu polisin içinde
yuvalanmış, yasaları demiyorum, hukuku hiçe sayan bir cemaat
örgütlenmesi gerçekleştirmiş olabilir. Ama bu örgütlenmenin ve bu
kadar geniş dinleme faaliyetinin siyasi iktidardan bağımsız ve
habersiz yapılabileceğine inanmıyorum. Hükümet çevreleri de
gizliden ve de açıktan bu faaliyeti destek verdi; buradan elde
edilen bilgileri kullandı.
Şimdi ben artık siyasi parti genel başkanları ve muhalif siyasi
parti yöneticileriyle ilgili dinleme ve izleme listelerinin ortaya
çıkmamışın bekliyorum. Çünkü hala MİT'in "istihbari
dinleme/izleme"adı altında kimleri gözetlediğini bilmiyoruz.
Oradaki listelerin daha da geniş olabileceğinden endişeleniyorum.
Ayrıca telefonları dinlenenlerin isimleri ortaya çıkmaya başlasa da
bilgisayarları ve mail trafiği izlenenlerin listeleri henüz ortada
yok. Elektronik gözetlemelerin hedefinin telefonla dinlenenlerden
daha da fazla olacağı kuşkusunu taşıyorum.
Siyasi iktidar, hükümet, yargı çevreleri bu konuda samimi bir
soruşturma peşindeyseler, elektronik gözetimin tamamını ortaya
çıkarmayı amaçlamalı. Aksi halde bu soruşturmalar göstermelik
kalır, buzdağının asıl büyük kısmı yine gizli kalır.
Kendi adıma hukuksuz olduğuna inandığım bu dinlemeyi yapanlar
hakkında şikayetçi olacağım. Ama hani siyasi cinayetlerde söylenen
klasik bir laftır, "Sadece tetikçiler değil onları yönetenlerin,
yönlendirenlerin de ortaya çıkarılması lazım". Evet ben de bu
dinlemeler için aynı çizgideyim; sadece tetikçiler, dinleme emrini
yerine getirenler değil, onlarla birlikte bu tetikçileri
yönetenlerin de bulunması gerek. Günümüz yargısının, güvenlik
güçlerinin bu konudaki gerçek suçluları ortaya çıkarabileceğine de
inanmıyorum. Gerçekten ortaya çıkarılmak isteniyorsa TBMM'deki
partilerin temsilcileri, bağımsız uzmanlar ve aydınlardan oluşan
"Araştırma Komisyonu" kurulması gerek. Önerim budur. Ben de bu özel
hayat katillerinin takipçisi olacağım.