Faruk Bildirici acı tabloyu ortaya koydu: Gazeteler siparişle basın bültenine dönüştürülüyor
Hürriyet Gazetesi okur temsilcisi Faruk Bildirici’nin “Ombudsman” olarak yazdığı yazıların derlemesi olan “Günahlarımızda Yıkandık” kitabı yayınlandı.
Hürriyet Okur Temsilisi Faruk Bildirici “Günahlarımızda
Yıkandık-Örneklerle Gazetecilik Meslek Etiği” kitabına ilişkin
olarak, Gazetelerin sipariş manşetlerle basın bültenine
dönüştürüldüğünü, gazetecilere ise sipariş soru gönderildiğini
belirtti.
Birgün'den Sebahat Karakoyun'a konuşan Bildirici, kitapta 'uçak
gazeteciliği' olarak yer verdiği bölüme ilişkin olarak, "Bir kadro
var hep aynı isimleri görüyoruz uçakta. Eskiden uçağa davet
edilenler de gazetecilik yapardı. Ancak şimdi uçağa davet edilmek
bir “ödül” gibi değerlendiriliyor ve “itibara mazhar gazeteci”
konumuna gelenler, cezalandırmamak için gerekeni yapıyor, tanık
olduklarını yazmıyor" ifadesini kullandı.
Bildirici'nin söyleşisi şöyle:
»Öncelikle kitabın çıkış noktası olan okur temsilciliğinden
söz eder misiniz?
Okur temsilciliğinin, batıdaki deyimiyle gazete ombudsmanlığının
temel amacı, o kurumdaki etik sorunları denetlemek ve daha kaliteli
gazetecilik yapılmasını sağlamak. Daha kaliteli gazetecilik
yapılması için de ombudsmanın durduğu yer çok önemli. Bu süreçte
bazı arkadaşlarımla karşı karşıya geldim, onları eleştirdim.
Türkiye’de okur temsilciliğinin kabul edilmesinde önemli bir
noktaya geldik. Hürriyet’i çok sert eleştirenler bile bir haber,
yazı, yorum, fotoğrafla ilgili başvuruda bulunuyorlar. Ben bu işi
yaparken amacım okuru da aydınlatmak.
»Uzun gazetecilik deneyiminiz çerçevesinde bugünkü tabloyla
ilgili neler söylemek istersiniz?
Günümüz gazeteciliğine baktığımızda gazetelerin sahiplik yapısı
başta olmak üzere dayatılan gazetecilik anlayışı açısından meslek
çok kötü bir noktada. Sorgulayıcı, araştırmacı gazetecilik,
skandalların, yalanların peşine düşen bir gazetecilik yok artık. Bu
çok kötü ama daha kötüsü bunun doğal görülmeye başlanması.
Özellikle genç gazetecilerin mevcut durumu geçmiş örnekleri de
inceleyerek sorgulaması gerekiyor. Evet bugün kötü bir noktadayız
ama yine de özellikle bu mesleği yapmak isteyenlere çağrım,
içimizdeki gazeteciyi öldürmeyelim. Öldürmemenin yolu da sürekli
olarak gerçek gazeteciliğin ne olduğunu hatırlatmak.
»Eleştirel bakış açısı, objektif habercilik bir yana birkaç
gazete hariç “sipariş” ortak manşetlerle çıkıyor
gazeteler...
Evet gazeteler basın bültenine dönüştürülüyor bu şekilde. Kitapta
“Medyayı Hizaya Getirmek” bölümünde de anlattım. Medyanın bir
bölümü bağımlı, iktidar tarafından yönetilebilir bir hale
getirilirken, diğerlerine de sürekli baskı uygulanıyor. Geçenlerde
evdeki eski mizah dergilerini karıştırdım. Akbaba, Gırgır... O
dergilere bakıldığında durum ortaya çıkıyor zaten. Hepsinde dönemin
siyasetçileri ile ilgili karikatürler, espriler var. Şimdi başta
Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere iktidarda bulunanların
karikatürleri çizilemiyor ya da çizilince dava konusu oluyor.
Siyasetçiler şunu bilmeli, gazeteciler gerçek işlevini yerine
getiremedinde, yani yazıp çizemediği, sorgulayamadığı zaman uzun
vadede bundan siyasetçinin bizzat kendisi zarar görür.
»“Akreditasyon” uygulaması hızla yaygınlaştırıldı. Siyasi
gücü elinde bulunduranlar sadece “seçtikleri” gazetecilerin
karşısına çıkıyorlar. Bu uygulama ile ilgili neler söylemek
istersiniz?
Her yerde akreditasyon uygulaması var. Basın müşavirleri mail
grupları kuruyorlar, basın toplantısı ile ilgili sorular
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü, AKP Sözcüsü dahil olmak üzere toplantıyı
düzenleyene önceden gönderiliyor. Toplantıdan önce kimilerine
“senin sorun kabul görmedi” deniliyor, “akredite gazeteci” de
“tamam o zaman” deyip o soruyu sormuyor. O sipariş soru soruluyor
ve yanıtı alınıyor. Eskiden siyasi iktidar, güç sahipleri “şu
haberi şöyle yazmasanız, bu haber böyle yayınlanmasa” diye baskı
yapardı. Şimdi o nokta çoktan geçildi, “Bu haberi aynen böyle
verin” diye baskı yapılıyor. Bunu yapan sadece siyasiler değil.
Toplumdaki bütün güç odakları böyle bir baskı kurmuş durumda ve
sözlerini geçiriyorlar ne yazık ki. Sahadaki gazeticinin gücü
gazetesinin gücü kadardır. Bir muhabir her şeye rağmen soru sorup
güç odaklarıyla karşı karşıya geldiğinde kurumu destek vermediği
için hedef haline geliyor. Bir anımı aktarayım. Turgut Özal’ın
başbakanlığı döneminde bir basın toplantısında “Sizin Nakşibendi
olduğunuz söyleniyor doğru mu” diye sordum. Çok kızdı kıpkırmazı
oldu. “Gazeteciler şöyledir, böyledir” diye bir ton laf etti. Ben
bir kez daha kalktım ve “Soruma cevap alamadım evet mi hayır mı”
diye yineledim. Aynı şeyleri tekrarlayınca bir kez daha kalktım ve
“Hayır demediğinize göre yanıtını evet kabul ediyorum” dedim.
»Kitapta, “Özel Uçak Gazeteciliği” diye ayrı bir bölüm var.
Biraz söz eder misiniz bu bölümde anlattıklarınızdan?
Başta Erdoğan olmak üzere Binali Yıldırım ve Davutoğlu’nun
uçaklarında yaşanan ancak hiçbir şekilde haberlere yansımayan
şeyleri merak ettim ve bizzat yaşayanların anlattıklarını aktarmak
istedim. Bir kadro var hep aynı isimleri görüyoruz uçakta. Eskiden
uçağa davet edilenler de gazetecilik yapardı. Ancak şimdi uçağa
davet edilmek bir “ödül” gibi değerlendiriliyor ve “itibara mazhar
gazeteci” konumuna gelenler, cezalandırmamak için gerekeni yapıyor,
tanık olduklarını yazmıyor. O uçağa binenler sadece “haber” yapmak
için orada bulunmuyorlar. Patronlarının özel sorunlarını aktarmak
için ikili görüşmeler yapıyorlar. Uçaktaki basın toplantılarından
önce konu başlıkları belirleniyor, basın toplantısının nasıl olduğu
ortada zaten. Asla sorgulayıcı bir tavır yok. Toplantıdan sonra
oradakilerden biri ya da Cumhurbaşkanı Basın Müşaviri metni deşifre
ediyor. Dolayısıyla aradan kaçan bir söz varsa onlar da ayıklanarak
gazetecilere veriliyor, o yayımlanıyor.
»Bir yanda anlattığınız “uçan gazeteciler” bir yanda da
gazetecilik yaptıkları için yargılanan ve hapse
girenler...
Gazetecilik suç değildir. Suç olarak göstermenin nedeni de
gazeteciliği baskı altında tutmaktan başka bir şey değil. Çünkü
kurumları baskı altında tutmak ya da elde etmek gazetecileri
susturmaya yetmiyor.Susturamadıklarını bu yolla cezalandırıyorlar.
Ama ne yaparlarsa yapsınlar gazeteciliği öldüremeyecekler. Belki
ben, sen, o, biz kalmayabiliriz. Ama gazetecilik ölmeyecek. Bu
ülkede gazeteciliği doğru düzgün yapan insanlar hep var olacak.
Çünkü haber alma ihtiyacı her zaman var olacak. Şimdi gazetelerin
hepsine aynı başlıkları attırabilirsiniz, hiç haber
koydurmayabilirsiniz ama insanlar eninde sonunda habere ulaşmanın
bir yolunu bulurlar. En baskıcı rejimlerde bile alternatif
üretilmiştir.
»Gazetenizdeki sahip değişikliği ardından okur
temsilciliğiniz böyle devam edecek mi?
Sahiplerin değişmesinin ardından yöneticilere “Yayın ilkeleri ne
olacak” diye sordum. “Demirören Medya Grubu Yayın İlkeleri” olarak
isim değişikliği yapıldı. Ama ilkeler güncellenecek. Ben medya
etiğinin yanısıra gazetenin yayın ilkelerini de dikkate alarak
yazıyorum. Bir arkadaşı eleştirdiğim zaman bu ilkeleri de
hatırlatıyorum. Örneğin Abdulkadir Selvi için yazdım bugün,
“Kamuoyu araştırmaları böyle yazılmaz çünkü yayın ilkelerinde böyle
söylüyor. Sen, ‘Güvenilir bir araştırma şirketine göre’ diye
yazamazsın. Şirketin adını verirsin, araştırmanın yapıldığı tarihi,
denek sayısını, kimin tarafından yaptırıldığını verirsin ve okur da
ona göre değerlendirir zaten” diye.
»Kitapta yazdıklarınız, anlattıklarınız ışığında
gazeteciliği nasıl günler bekliyor?
Medya tarihine baktığımızda gerçekten günahlarımız var. Mesele her
zaman olduğu gibi günah ya da yanlış olduğunu bilmek kadar bundan
arınabilmek uzaklaşabilmek. Ben kitabın girişinde bunu söylüyorum.
Evet günahlarımızla yıkandık ama arınabildik mi mesele bu? Bütün
kitap boyunca onun yanıtını arıyorum. Gazetecilik okullarına,
mesleğe yeni başlayan insanlara ve bulunduğum yerden tüm insanlara
doğru bildiğim şeyleri anlatmak. Yapmak istediği şey buydu benim.
Var olanı doğru tespit etmek teslim olmak demek değil. Kara bir
dönemden geçiyoruz. Ama umutluyuz. Her koşulda kral çıplak demeye
devam edecekler olacak. Umutsuz olmak teslim olmak demektir. Evet
kara bir dönemden geçiyoruz ama mücadele edeceğiz. 12 Eylül dönemi
askerler akşam üzeri arıyordu, “şu konu” ya da “şu haber yasak”
diyordu. Şimdi basın müşavirleri arıyor. Baskı her dönem benzer
yöntemlerle ortaya çıkıyor. O ama gazeteciler için şimdi daha ağır
bir dönem diyebilirim.