02 Haz 2015 10:33
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 17:37
Ezgi Başaran meydan okudu, Twitter'da TT oldu: Çayı da demledik, bekliyoruz!
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın hedefindeki isim olan Can Dündar'a bir destek de Radikal Yayın Yönetmeni Ezgi Başaran'dan geldi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın TRT'de katıldığı canlı yayında Can Dündar'ı, "Bunların derdi Türkiyenin imajına gölge düşürmek. Bunu özel haber olarak yapan kişi de bunun bedelini ağır ödeyecek öyle bırakmam onu” sözleriyle tehdit etmesine gazetecilerin tepkisi sürüyor.
Manşetten yayınladığı MİT Tırlarında silah bulunduğu yönündeki haberi nedeniyle hükümetin ve Cumhurbaşkanı'nın hedefi haline gelen Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can DÜndar'a bir destek de Radikal Genel Yayın Yönetmeni ve aynı zamanda sitenin yazarı Ezgi Başaran'dan geldi. Bugünkü köşesinde 'Tehdit etmeden güzel güzel aydınlatın bakalım' başlıklı bir yazı kaleme alan Başaran, devlete sorduğu sorularla kısa sürede Twitter'da TT (trending topic) listesine girdi.
Tehdit etmeden güzel güzel aydınlatın bakalım
Çok basit sorular soruyorum. Çünkü, sevgili devletim, benimle senin aranda çok basit bir anlaşma var. Sen bir hukuk devleti gibi değil de, bir çete gibi davranmaya başlarsan, o anlaşmayı bozmuş olursun.
Adım adım, sakin sakin gidelim sevgili devletimin akıllı insanları.
Siz Suriye krizi çıktığından beri ne diyordunuz? Biz Suriye’ye sadece ilaç ve gıda yardımı yapıyoruz.
Fakat oradan haberler geliyordu, orada savaşan gruplardan, oradaki gazetecilerden, uluslararası basından ve sivil toplum örgütlerinden: Türkiye silah gönderiyor.
2012 Eylül’ünde Suriye’ye ilk kez giren Batılı gazeteci Robert Fisk ile yaptığım röportajda şöyle demişti: “Katar ve Suudi Arabistan’ın onlara para ve silah yardımı yaptığını biliyoruz. Suriye ordusu bana Halep’te buldukları silahları gösterdi. Belli ki o silahlar Türkiye’den gelmişti. İsveç yapımı silahlardı. Belki Şam’a başka ülkelerden geliyordur ama Halep’e Türkiye’den geliyor. Özgür Suriye Ordusu içerisinde 5-10 kişilik küçük gruplar var. Ve bu küçük grupların mobil hastaneleri, kutularca ilaç, serum, plazma, travma sargıları… Hepsinin üstünde Türkçe yazılar vardı. Hepsi Türkiye’deki hastanelerden gelmişti.”
**
Sonraki aylarda ve yıllarda silah yardımıyla ilgili çok daha açık ifadeler kullanıldı. Suriye’de savaşan grupların liderleri bunu doğrulayan sözler sarfetti.
Ocak 2014’te de Reyhanlı yolunda MİT TIR'ları durduruldu. Durduran jandarma ile TIR avanesi, yani MİT’çiler arasında tartışma çıktı. Savcılar, durdurduk çünkü içinde silah vardı dediler.
Siz, paralel maralel, laga luga, savcıyı tutukladınız.
Bununla ilgili tüm haberlerin link’lerini mahkeme kararlarıyla yayından kaldırdınız.
Evet, sevgili devletimin akıllı insanları, kati suretle kabul etmediniz. Yok öyle şey dediniz. Ne silahı dediniz. Kumpas dediniz.
Hatta daha 10 gün kadar önce Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın, Washington’daki bir toplantıda aynen şu cümleleri kurdu: “Bir parti yetkilisinin açıklaması olduğunu biliyorum. Ancak ben tekrar tekrar bu konuda devletin resmi görüşünü vurgulamak istiyorum. Suriye’deki kriz başladığından beri Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Dışişleri Bakanımızın da dediği gibi Türkiye Suriye’deki hiçbir gruba asla silah göndermemiştir. Parti yetkilisi o açıklamayı neden ve hangi temelle yaptı, bunu bilemiyorum.”
Kalın’ın, parti yetkilisi dediği, salavatlı Tayyip Erdoğan türküsü yakan Yasin Aktay’dı. Ve belli ki marifet saydığından, silah gönderildiğini, hem de ÖSO’ya gönderildiğini yumurtlayıvermişti.
Buraya kadar tamam mı? Tamam.
**
Peki şimdi… Soru soran herkesi tehdit ettiğiniz gibi, beni de tehdit etmeden, kabalık yapmadan, yumruk göstermeden, maçoluğa başvurmadan, bi aydınlatın.
Lütfen. Nolur. Allahaşkına.
Can Dündar yönetimindeki Cumhuriyet gazetesi geçtiğimiz Cuma günü durdurulan MİT TIR'larının içindeki ağır silahları gösteren videoları yayınladı. İlaç kutularının altına saklanmış bir yığın ağır silah.
Bunlar ne şimdi? Bakın çok basit soruyorum. Silah mı değil mi?
Ha, demek ki silah.
E, o zaman bugüne kadar defaatle doğruları söylemediniz. Bunun bir müeyyidesi olmayacak mı? Halkına yalan söylemenin?
Şimdi ne diyorsunuz? O silahlar Türkmenlere gidiyordu.
Suriye Türkleri Derneği Başkanı Ahmet Şirin’in (IŞİD militanlarının Niğde’deki saldırısına ilişkin dava dosyasında) konuşma kayıtları var. Kendisine silah gelmediğini ama ‘Ansar’a gönderildiğini söylüyor. Gayet sitemkar, gayet gücenmiş bir edayla.
Bu konuda doğru söylemek gibi bir sicili olmayan, sevgili devletimin akıllı insanları bize o silahların nereye gittiğini ivedilikle, belgeleriyle anlatır mısınız?
Ha belge yok mu?
Niye yok? Yoksa ulusal ve uluslararası hukuka aykırı bir iş yaptığınızdan mı yok?
Yoksa bir ülkeye kamyon kamyon silah göndermek suç mu?
Efendim, duyamadım.
Ha diyorsunuz ki Türkmen kardeşlerime yardım etmek hakkımdır. Madem hakkındır, madem doğru bir iş yapıyorsun, silahlar niye ilaç kutularının altına gizlenmiş, niye yıllardır doğruları söylemiyorsun?
**
Bakın… Çok basit sorular soruyorum.
Çünkü, sevgili devletim, benimle senin aranda çok basit bir anlaşma var. Sen bir hukuk devleti gibi değil de, bir çete gibi davranmaya başlarsan, o anlaşmayı bozmuş olursun.
Bunu yapma.
Gazeteciyi vatan haini, eski yol arkadaşlarını casus ilan ederek konuyu değiştirme.
Bizleri tehdit etmeden, şu sıraladığım sorulara cevap ver.
“Öyle kolay kolay bırakmayız.”
Çayı da demledik, bekliyoruz.
Manşetten yayınladığı MİT Tırlarında silah bulunduğu yönündeki haberi nedeniyle hükümetin ve Cumhurbaşkanı'nın hedefi haline gelen Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can DÜndar'a bir destek de Radikal Genel Yayın Yönetmeni ve aynı zamanda sitenin yazarı Ezgi Başaran'dan geldi. Bugünkü köşesinde 'Tehdit etmeden güzel güzel aydınlatın bakalım' başlıklı bir yazı kaleme alan Başaran, devlete sorduğu sorularla kısa sürede Twitter'da TT (trending topic) listesine girdi.
Tehdit etmeden güzel güzel aydınlatın bakalım
Çok basit sorular soruyorum. Çünkü, sevgili devletim, benimle senin aranda çok basit bir anlaşma var. Sen bir hukuk devleti gibi değil de, bir çete gibi davranmaya başlarsan, o anlaşmayı bozmuş olursun.
Adım adım, sakin sakin gidelim sevgili devletimin akıllı insanları.
Siz Suriye krizi çıktığından beri ne diyordunuz? Biz Suriye’ye sadece ilaç ve gıda yardımı yapıyoruz.
Fakat oradan haberler geliyordu, orada savaşan gruplardan, oradaki gazetecilerden, uluslararası basından ve sivil toplum örgütlerinden: Türkiye silah gönderiyor.
2012 Eylül’ünde Suriye’ye ilk kez giren Batılı gazeteci Robert Fisk ile yaptığım röportajda şöyle demişti: “Katar ve Suudi Arabistan’ın onlara para ve silah yardımı yaptığını biliyoruz. Suriye ordusu bana Halep’te buldukları silahları gösterdi. Belli ki o silahlar Türkiye’den gelmişti. İsveç yapımı silahlardı. Belki Şam’a başka ülkelerden geliyordur ama Halep’e Türkiye’den geliyor. Özgür Suriye Ordusu içerisinde 5-10 kişilik küçük gruplar var. Ve bu küçük grupların mobil hastaneleri, kutularca ilaç, serum, plazma, travma sargıları… Hepsinin üstünde Türkçe yazılar vardı. Hepsi Türkiye’deki hastanelerden gelmişti.”
**
Sonraki aylarda ve yıllarda silah yardımıyla ilgili çok daha açık ifadeler kullanıldı. Suriye’de savaşan grupların liderleri bunu doğrulayan sözler sarfetti.
Ocak 2014’te de Reyhanlı yolunda MİT TIR'ları durduruldu. Durduran jandarma ile TIR avanesi, yani MİT’çiler arasında tartışma çıktı. Savcılar, durdurduk çünkü içinde silah vardı dediler.
Siz, paralel maralel, laga luga, savcıyı tutukladınız.
Bununla ilgili tüm haberlerin link’lerini mahkeme kararlarıyla yayından kaldırdınız.
Evet, sevgili devletimin akıllı insanları, kati suretle kabul etmediniz. Yok öyle şey dediniz. Ne silahı dediniz. Kumpas dediniz.
Hatta daha 10 gün kadar önce Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın, Washington’daki bir toplantıda aynen şu cümleleri kurdu: “Bir parti yetkilisinin açıklaması olduğunu biliyorum. Ancak ben tekrar tekrar bu konuda devletin resmi görüşünü vurgulamak istiyorum. Suriye’deki kriz başladığından beri Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Dışişleri Bakanımızın da dediği gibi Türkiye Suriye’deki hiçbir gruba asla silah göndermemiştir. Parti yetkilisi o açıklamayı neden ve hangi temelle yaptı, bunu bilemiyorum.”
Kalın’ın, parti yetkilisi dediği, salavatlı Tayyip Erdoğan türküsü yakan Yasin Aktay’dı. Ve belli ki marifet saydığından, silah gönderildiğini, hem de ÖSO’ya gönderildiğini yumurtlayıvermişti.
Buraya kadar tamam mı? Tamam.
**
Peki şimdi… Soru soran herkesi tehdit ettiğiniz gibi, beni de tehdit etmeden, kabalık yapmadan, yumruk göstermeden, maçoluğa başvurmadan, bi aydınlatın.
Lütfen. Nolur. Allahaşkına.
Can Dündar yönetimindeki Cumhuriyet gazetesi geçtiğimiz Cuma günü durdurulan MİT TIR'larının içindeki ağır silahları gösteren videoları yayınladı. İlaç kutularının altına saklanmış bir yığın ağır silah.
Bunlar ne şimdi? Bakın çok basit soruyorum. Silah mı değil mi?
Ha, demek ki silah.
E, o zaman bugüne kadar defaatle doğruları söylemediniz. Bunun bir müeyyidesi olmayacak mı? Halkına yalan söylemenin?
Şimdi ne diyorsunuz? O silahlar Türkmenlere gidiyordu.
Suriye Türkleri Derneği Başkanı Ahmet Şirin’in (IŞİD militanlarının Niğde’deki saldırısına ilişkin dava dosyasında) konuşma kayıtları var. Kendisine silah gelmediğini ama ‘Ansar’a gönderildiğini söylüyor. Gayet sitemkar, gayet gücenmiş bir edayla.
Bu konuda doğru söylemek gibi bir sicili olmayan, sevgili devletimin akıllı insanları bize o silahların nereye gittiğini ivedilikle, belgeleriyle anlatır mısınız?
Ha belge yok mu?
Niye yok? Yoksa ulusal ve uluslararası hukuka aykırı bir iş yaptığınızdan mı yok?
Yoksa bir ülkeye kamyon kamyon silah göndermek suç mu?
Efendim, duyamadım.
Ha diyorsunuz ki Türkmen kardeşlerime yardım etmek hakkımdır. Madem hakkındır, madem doğru bir iş yapıyorsun, silahlar niye ilaç kutularının altına gizlenmiş, niye yıllardır doğruları söylemiyorsun?
**
Bakın… Çok basit sorular soruyorum.
Çünkü, sevgili devletim, benimle senin aranda çok basit bir anlaşma var. Sen bir hukuk devleti gibi değil de, bir çete gibi davranmaya başlarsan, o anlaşmayı bozmuş olursun.
Bunu yapma.
Gazeteciyi vatan haini, eski yol arkadaşlarını casus ilan ederek konuyu değiştirme.
Bizleri tehdit etmeden, şu sıraladığım sorulara cevap ver.
“Öyle kolay kolay bırakmayız.”
Çayı da demledik, bekliyoruz.