23 Haz 2010 10:01
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:24
EZEL DİZİSİ TELEVİZYONLARDA YENİ BİR ÇIĞIR AÇTI!
Türk televizyonlarında en vurucu “sezon finali” önceki akşam gerçekleşti.
Sanıyorum Türk televizyonlarında en vurucu “sezon finali” önceki akşam gerçekleşti. Ezel (atv) ardından birden fazla soru işareti bırakarak gelecek sezona randevu verdi izleyicisine... Hani bizim gibi sıradan trafik kazalarına, kalp krizlerine, uçurum sahnelerine filan aşılanmış bir izleyici için çoktan seçmeli bu final fazla şaşırtıcıydı... Dizinin önümüzdeki sezona sarkan hangi meselesine bakmalı, tam olarak kestiremiyorum. Ama şu var ki, çok hızlı başlayıp, yoldayken at değiştiren, hafif bir tökezleyip sonra yeniden ayağa dikilen çok fazla dizi yok geçmişimizde. Bu yüzden basit bir özlemin ötesine geçecek Ezel ile durumumuz... Sektörün, senarist aklının, yapımcı anlayışının dünya standartlarına geldiği bir koordinattan el salladı bize Ezel. Bundan böyle kolay ölüm yok bizim dizilere; benden söylemesi...
Kenan Birkan fazla abartıldı!
Vurucu sezon finali üzerine birkaç kelime daha sıralamakta fayda var. Birkaç bölümdür ciddi bir heyecan fırtınasına dönen Kenan Birkan karakteri sadece kamera merceğinden göz göze geldi izleyiciyle... Yani adamımızsın sureti ortada yok henüz. Zaten Ezel’de Dayı kadar keskin zekalı bir adamın bir o kadar yaratıcı rakibini oynayacak çok oyuncu da yok görünürde... Bu durumda adamımıza yapılan torpili çok abartılı bulmuyorum. Yine de hani, Çağrı filminde Hazreti Peygamberimizin suretinin gösterilmemesi gibi bir hava yaratıldı dizide. Torpil de var ama abartı almış başını gidiyor. Dilerim adamımızın kim olduğunu dünya gözüyle görmek nasip olur önümüzdeki yıl... Ah tabii, Eyşan kardeşi Bahar’ı öldüren adamımızdan intikamı görür görmez almamışsa. Yani, Kenan Birkan hâlâ yaşıyorsa. Bu da benim bir soru işaretim olsun akıllarınıza bıraktığım...
Parmak izsiz bardak!
Yemekteyiz (Show TV) hakkında söylenebilecek en doğru sözü argo söylüyor; “artık dalağını yarıyorlar işin”... Başlangıçta eğlenceli bir yemek yarışmasıyken bir iç savaş provasına dönen programda bardakta parmak izi bulabilmek için neredeyse mikroskop taşıyacak olan tipleri gördü bu gözler... Bardak bu kardeşim. Elle tutulur, parmak izi kalır. İz bırakmadan sofraya konabilecek bardak ya da parmak icat edilmemiştir henüz... Ev sahibini döveceğim diye hepsi dayaklık kesilen ne çok adam varmış bu ülkede yahu? Yemek zevkimizin içine etmeyin, yeter, hakikaten yeter!
Taş gibi para basıyor!
Ne taş evmiş ama. Önce Bihter ve Behlül’ün yatak sırlarına, sonra Kurtlar Vadisi’nin yüksek sırlarına son olarak da bir klip çalışmasının (Toygar Işıklı/Sen Eşittir Ben) set sırlarına nail oldu... Gidişat gösteriyor ki, hani o ünlü Sapık filmindeki ev gibi uzun süre hatıralarımızdan silinmeyerek sahibine ve kendine kazandırmaya devam edecek. Ne diyelim, Allah bereket versin.
‘Alo bak kimlerle yürüyorum?’
Tamam dizi sektörü aldı başını gidiyor ama sokak setlerinde değişen bir şey yok. Önceki akşam o meşhur İstiklal Caddesi sahnelerinden birini daha izledik Ezel’de (atv)... Bu kez dizinin kare ası Ramiz Dayı, Ezel, Kerpeten Ali ve Tefo yan yana yürüyorlardı binlerce kişinin ortasında. Çekimin altı saat sürdüğü filan söylendi ama mesele o değildi... Çünkü mahşerin dört atlısının arkasındaki binlerin elindeki fotoğraf makinesi, cep telefonu ve hatta el kamerası girdi dizinin kadrajına... Bizim memlekette dizilerin içinde yaşayan büyük bir kalabalık var. Eh ortalarına almışlar ağabeylerini, bırakırlar mı bir İstiklal hatırası çekmeden?..
Kriz televizyonculuğu şart!
Terör artık gündemin birinci maddesinde duruyor. Ülkede yine bunları konuşuyor olmak hakikaten çok sıkıcı. Bir kördüğümün ortasında hissediyor insan kendini... Ana haber bültenlerinin neredeyse hepsi insanın içini yakan bir ateş gibi. Yutkunamıyor, boğazındaki düğümü söküp atamıyor insan... Bu süreçte dik duracağız millet olarak. Ve bu duruşta en büyük kılavuz fenerliğini televizyonlar yapacak bize. Acılarımızı unutmak için üzerine abandığımız ekranlar tahammülümüzü zorlamayan yayın profiline geçecekler/ geçmeliler... Ne gerçeklerin üstünü dizi dizi masallarla örtecekler, ne de acımızı tetikleyen şehit dizilerini/filmlerini sürecekler ekrana. Bir orta yolunu bulmak zorunda kanalları yönetenler... Bu ülkenin en büyük silahının ellerinde olduğunu bilerek. Ve popülizm adına kor ateşimizi harlamayarak...
İzler derinleşecek...
Türkiye’nin ilk ve tek belgesel kanalı İz TV, ardında derin izler bırakarak fantastik yürüyüşünü hızlandırıyor... Memlekette sokaktaki iki kişiden biri “Ben sadece belgesel izliyorum” der ama kaçı İz TV’nin adını telaffuz edebilir emin değilim... İşte bu ironi hali içinde yerli bir kanal için milyonlarca lira bütçeli yabancı marka kanallarla boy ölçüşebilmek iki kere zor. Olsun... İz TV yapıyor bunu. Ve hakikaten büyük bir suskunluk içinde aynı hacimde bir atağa yürüyor. Digitürk platformunda hatırı sayılır bir izleyicisi olan kanalın genişleyen yüzlerini yakında not düşeceğim bu köşeye... Ve belki aramızdaki belgesel tutkunları en azından “Hangi belgesel kanalında kimleri izliyorsunuz?” sorusuna sıkılmadan yanıt verecek böylece..
Mesut YAR / POSTA
Kenan Birkan fazla abartıldı!
Vurucu sezon finali üzerine birkaç kelime daha sıralamakta fayda var. Birkaç bölümdür ciddi bir heyecan fırtınasına dönen Kenan Birkan karakteri sadece kamera merceğinden göz göze geldi izleyiciyle... Yani adamımızsın sureti ortada yok henüz. Zaten Ezel’de Dayı kadar keskin zekalı bir adamın bir o kadar yaratıcı rakibini oynayacak çok oyuncu da yok görünürde... Bu durumda adamımıza yapılan torpili çok abartılı bulmuyorum. Yine de hani, Çağrı filminde Hazreti Peygamberimizin suretinin gösterilmemesi gibi bir hava yaratıldı dizide. Torpil de var ama abartı almış başını gidiyor. Dilerim adamımızın kim olduğunu dünya gözüyle görmek nasip olur önümüzdeki yıl... Ah tabii, Eyşan kardeşi Bahar’ı öldüren adamımızdan intikamı görür görmez almamışsa. Yani, Kenan Birkan hâlâ yaşıyorsa. Bu da benim bir soru işaretim olsun akıllarınıza bıraktığım...
Parmak izsiz bardak!
Yemekteyiz (Show TV) hakkında söylenebilecek en doğru sözü argo söylüyor; “artık dalağını yarıyorlar işin”... Başlangıçta eğlenceli bir yemek yarışmasıyken bir iç savaş provasına dönen programda bardakta parmak izi bulabilmek için neredeyse mikroskop taşıyacak olan tipleri gördü bu gözler... Bardak bu kardeşim. Elle tutulur, parmak izi kalır. İz bırakmadan sofraya konabilecek bardak ya da parmak icat edilmemiştir henüz... Ev sahibini döveceğim diye hepsi dayaklık kesilen ne çok adam varmış bu ülkede yahu? Yemek zevkimizin içine etmeyin, yeter, hakikaten yeter!
Taş gibi para basıyor!
Ne taş evmiş ama. Önce Bihter ve Behlül’ün yatak sırlarına, sonra Kurtlar Vadisi’nin yüksek sırlarına son olarak da bir klip çalışmasının (Toygar Işıklı/Sen Eşittir Ben) set sırlarına nail oldu... Gidişat gösteriyor ki, hani o ünlü Sapık filmindeki ev gibi uzun süre hatıralarımızdan silinmeyerek sahibine ve kendine kazandırmaya devam edecek. Ne diyelim, Allah bereket versin.
‘Alo bak kimlerle yürüyorum?’
Tamam dizi sektörü aldı başını gidiyor ama sokak setlerinde değişen bir şey yok. Önceki akşam o meşhur İstiklal Caddesi sahnelerinden birini daha izledik Ezel’de (atv)... Bu kez dizinin kare ası Ramiz Dayı, Ezel, Kerpeten Ali ve Tefo yan yana yürüyorlardı binlerce kişinin ortasında. Çekimin altı saat sürdüğü filan söylendi ama mesele o değildi... Çünkü mahşerin dört atlısının arkasındaki binlerin elindeki fotoğraf makinesi, cep telefonu ve hatta el kamerası girdi dizinin kadrajına... Bizim memlekette dizilerin içinde yaşayan büyük bir kalabalık var. Eh ortalarına almışlar ağabeylerini, bırakırlar mı bir İstiklal hatırası çekmeden?..
Kriz televizyonculuğu şart!
Terör artık gündemin birinci maddesinde duruyor. Ülkede yine bunları konuşuyor olmak hakikaten çok sıkıcı. Bir kördüğümün ortasında hissediyor insan kendini... Ana haber bültenlerinin neredeyse hepsi insanın içini yakan bir ateş gibi. Yutkunamıyor, boğazındaki düğümü söküp atamıyor insan... Bu süreçte dik duracağız millet olarak. Ve bu duruşta en büyük kılavuz fenerliğini televizyonlar yapacak bize. Acılarımızı unutmak için üzerine abandığımız ekranlar tahammülümüzü zorlamayan yayın profiline geçecekler/ geçmeliler... Ne gerçeklerin üstünü dizi dizi masallarla örtecekler, ne de acımızı tetikleyen şehit dizilerini/filmlerini sürecekler ekrana. Bir orta yolunu bulmak zorunda kanalları yönetenler... Bu ülkenin en büyük silahının ellerinde olduğunu bilerek. Ve popülizm adına kor ateşimizi harlamayarak...
İzler derinleşecek...
Türkiye’nin ilk ve tek belgesel kanalı İz TV, ardında derin izler bırakarak fantastik yürüyüşünü hızlandırıyor... Memlekette sokaktaki iki kişiden biri “Ben sadece belgesel izliyorum” der ama kaçı İz TV’nin adını telaffuz edebilir emin değilim... İşte bu ironi hali içinde yerli bir kanal için milyonlarca lira bütçeli yabancı marka kanallarla boy ölçüşebilmek iki kere zor. Olsun... İz TV yapıyor bunu. Ve hakikaten büyük bir suskunluk içinde aynı hacimde bir atağa yürüyor. Digitürk platformunda hatırı sayılır bir izleyicisi olan kanalın genişleyen yüzlerini yakında not düşeceğim bu köşeye... Ve belki aramızdaki belgesel tutkunları en azından “Hangi belgesel kanalında kimleri izliyorsunuz?” sorusuna sıkılmadan yanıt verecek böylece..
Mesut YAR / POSTA