07 Mar 2013 14:46 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 15:04

EYÜP CAN ZEKÂMIZLA ALAY EDİYOR!

Yurt Yazarı Atilla Akar, Radikal Yayın Yönetmeni Eyüp Can'ın Tutanaklarına dair iddiasına “Buna beş yaşında çocuklar bile inanmaz.” diyerek “Tepki”sini koydu&...

İşte Atilla Akar'ın Yurt Gazetesi'nde yeralan bugünkü köşe yazısı...

Eyüp Can zekâmızla alay ediyor!

Şu ”Tutanağı kim sızdırdı?” tartışmaları başladığından beri çok eğleniyorum. Sözüm ona ”Şeffaflık” palavrası altında aslında “Gizli” yürütülen görüşmeler daha ilk anda ortalığa saçılıverdi. Milliyet Gazetesi’nden Namık Durukan da bunu haberleştirince ortalık bir anda karıştı. Öcalan’ın “Üstün fikirleri”ni öğreniverdik. Neler yoktu ki sızan tutanaklarda!

Lakin esas fırtına beklenenin aksine “Tutanaklar”ın içeriğinden ziyade tutanakları “Kimin sızdırdığı” noktasında koptu. Önce Altan Tan, sonra “Meçhul bir BDP’li” arandı. Ardından barış istemeyen “Kandil şahinleri”, gene barış istemeyen “Ergenekonvari lobiler” hatta şimdilerde “MİT’in içinden” kişiler bile aranmaya başlandı.

Ancak hiçbiri Radikal Yayın Yönetmeni Eyüp Can Sağlık kadar sağlam (!) ve “Ayakları yere basan” müthiş bir “Teori” geliştiremedi. Kabul etmek gerekir ki kimse onun eline su dahi dökemez. Hiçbir şekilde taklit edilemez “Orijinal teoriler tarihi”ne kendisinin adını altın harflerle yazdırdı. Bunu akıl edemediğimiz için ne kadar hayıflansak azdır doğrusu!

Efendim, kendisinin 5.3. 2013 tarihli “Namık o haberi kimden aldı?” başlıklı yazısına bakılırsa bu durum BDP’nin çaycısı veya fotokopicisinin saflığı sayesinde olmuş. (Can ayrıca 6.3.2013 tarihinde “Çözüm sürecinde kuşku ve komplo” diye bir yazı daha yazdı. Anlaşılan ilki pek ikna edici olmamış ki bu seferde meselenin ne kadar “Basit” olduğunu anlatmış.) Belli ki ya birileri onu da inandırmışlar ya da o inanmaya çoktan hazırmış. İyi ama sen inandın diye biz niye inanalım ki?

Şöyle diyor Eyüp Can; “Oysa şu an itibariyle BDP yönetiminin vardığı sonuç şu:
BDP Genel Merkezi’nde görüşme notları fotokopi makinesinde çoğaltılması için iki kişiye teslim edilmiş. Namık BDP’yi yakından takip eden bir gazeteci olduğu için notların genel merkeze ulaştığını duymuş ve hemen genel merkez binasına gitmiş.
Çaycıdan fotokopiciye partide herkesi çok iyi tanıdığı için fotokopi makinesinden bir kopya da kendisi için almak hiç zor olmamış. Sonrası malum.”

Eyüp Can kusura bakmasın ama ben bu “Hikâye”ye ancak gülerim. Beş yaşındaki küçük çocukların bile zor inanacağı bu “Kurgu” nasıl bir zihnin ürünü, üzerinde çok düşündüler mi bilemem. Lakin Eyüp Can’ın zekâmızla alay ettiği hatta hakarette bulunduğu kesin!

Anlaşılan BDP’de buna kendini kaptırmış (Ya da “İşlerine öyle uygun geldiği” için bu formül bulunmuş!) görünüyor ki konuyu araştırıyorlarmış. Kısaca kabak çaycı ile fotokopicinin başında patlayacak! O halde günlerdir savunduğum yaklaşımlarımı (Son iki yazıma bakın) bu “Şahane” (!) gelişme ışığında daha da genişletebilirim.

Birincisi; olay bir “Alıştırma”, “Nabız yoklama”dır. Gelebilecek tepkileri ölçüyorlar. “Zihinlerimize sabotaj”dır. İkincisi; sızdırma Öcalan’a “Rağmen” değil, onun bilgisi ve onayı dahilinde yapılmıştır.

Şimdi ise üçüncü tezimi dile getiriyorum; Görünen taraflar bir şekilde işin içindedir. Kamuoyuna yalan söylenmektedir. Şimdi de ilaveten “Örtbas operasyonu” yapılmaktadır. Olay bir çaycı ile bir fotokopinin aymazlığına ve bir muhabirin de kurnazlığına dayalı basit bir “Sızma”ya çevrilerek (Karayılan’a göre de “Çalma”) zihinler bu kez bir başka açıdan sabote edilmektedir.

Bunu anlamak için uzun uzadıya düşünmeye gerek yok. Eyüp Can’ın “Harika teorisi”ne bakmak yetecektir. Kendisine bizi aydınlattığı için ne kadar teşekkür etsek azdır!..