15 Ağu 2012 14:24 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 14:01

EYÜP CAN YILDIRIM TÜRKER'DEN KURTULMAK İSTİYORDU, KURTULDU!

Taraf yazarı Roni Margulies, Radikal'den ayrılan yıldırım Türker'le ilgili çarpıcı bir iddiada bulundu

Gazeteler, AK Parti ve patronlar

Radikal’de Yıldırım Türker’in yazısını yayımlamamak aslında yazıyı yayımlamamayı amaçlayan bir şey değil.

Eyüp Can, Yıldırım’ın “E peki, n’apalım, yayımlama, ben de başka türlü yazmaya çalışayım bari” demeyeceğini bilir. Yazısı yayımlanmadığında Yıldırım’ın gazeteden ayrılacağını bilir.

Eyüp Can, Yıldırım gazeteden ayrıldığı anda o yazının internette şimşek hızıyla yayılacağını, Radikal okuyucularından çok (ama gerçekten çoook) daha fazla kişinin derhal o yazıyı bulup okuyacağını da bilir.

Amaç yazının okunmasını engellemek değil. Amaç Yıldırım’dan kurtulmak.

Bu sabah daktilomun başına oturdum, niyetim önce Yıldırım’ı arayıp izin almak, sonra da Radikal’in yayımlamadığı yazıyı bütünüyle bu köşeye koymaktı.

Başlamadan önce gazetelere bir göz atayım dedim, baktım bizim gazetede Yıldırım’ın yazısı bütünüyle yayımlanmış!

“Senin o gazetede ne işin var!” diye sürekli üzerime gelinen günleri hatırlamadan edemedim. “Doğan Grubu’nun gazetelerine veya hükümetin dolaysız borazanı olan gazetelere mi geçeyim, daha mı iyi olur?”derdim. “Bizler Taraf’tan, Yıldırım, Oral, Ahmet filan Radikal’den çekilse, meydanı tümüyle sağcılara bıraksak daha mı iyi olur?” derdim.

Bu sabah Yıldırım’ın yazısının yayımlandığını görünce Taraf’ta yazdığım için bir kez daha, ayıptır söylemesi, koltuklarım kabardı.

Kabarmasına kabardı da, kapılınmaması gereken iki yanılgı var bence.

Birincisi, Türkiye’de iyi gazete yok.

Gazetelerin siyasî yaklaşımlarından söz etmiyorum. Bir gazete sağda durabilir, solda durabilir, hiçbir yerde durmayabilir, ama iyi gazete olabilir. Bizde yok.

Basit bir örnek vereyim.

Ben Londra Olimpiyatları’nı Türk ve İngiliz gazetelerinden izledim.

Ekonomisi zor durumda olan ve hükümetinin işleri kötü giden bir ülkede devasa bir organizasyon, bundan etkilenen milyonlarca insan, 204 katılımcı ülke, 26 ayrı spor dalında 302 ayrı yarış. Dev bir spor etkinliğinin yanı sıra, ekonomik, toplumsal ve siyasî etkileri olan olağanüstü bir yumak.

Genel olarak biz gazetelerimizde ne okuduk? Türk sporcuların katıldığı yarışlar ve maçlar dışında, hangi spor, hangi sporcu, hangi ülke hakkında yeni bir şey öğrendik?

Başka ülkeler bir yana dursun, Türkiye’de sporun durumunu ne kadar tartıştı gazetelerimiz? Mesela, 80 milyonluk bir ülkenin sadece beş madalya kazanması konu oldu mu? Nüfusu beş milyonun altında olan Hırvatistan’ın Türkiye’den daha fazla madalya almasının nedenlerini gündeme getiren gazete oldu mu?

Meraklı olduğumdan değil. Ama gazete dediğin sadece Türk bayrağı sallamaz, olayın bütünüyle ilgilenmeye çalışır.

Bir örnek daha vereyim.

Şemdinli’de neler olduğunu bilen var mı?

Yıldırım da sormuş zaten:


“Bizim ana akım basında yok sayılan bir iç savaş süregitmekte. Artık kaçınılmaz olduğundan, köylerinden kopartılmış vatandaşın kaymakam kapısı önünde toplandığını biliyoruz. Köylerine dönmek istiyorlar. Ama köyleri onlara kapalı. Köyleri gazetecilere de kapalı. Köyleri bütün dış dünyaya kapalı. Ne emniyet ne kaymakamlık, devletin hiçbir kurumu oradaki vatandaşa hizmet götüremiyor. O topraklar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarından arındırılıyor ve bu durumun ne zaman sona ereceği, nelere malolacağı bilinmiyor. Bildirilmiyor. Tenezzül gösterilmiyor.”

Şemdinli’de bütün Türkiye’yi ilgilendiren bir şeyler oluyor. Gazetelerde bitmez tükenmez bir “Hainler!” edebiyatı dışında ne okuyabiliyoruz? Ne bilgi edinebiliyoruz?

İyi bir gazete, satır aralarında yine “Hainler!” edebiyatı yapıyor da olsa, en azından haber verir, neler olduğunu anlatır, inceler, yorumlar.

İkinci yanılgı ise, bunun hükümetten kaynaklandığı.

Hükümet memlekette bağımsız tek bir yayın organı kalmaması için elinden geleni yapıyor. Dolaylı müdahale ediyor, dolaysız müdahale ediyor, tehdit ediyor, satın alıyor. Elbette.

Ama hükümetin işi zaten çok kolay.

Bazen unutuyoruz, medya sektörünü ulvî bir hizmet alanı sanıyoruz.

Otomotiv sektörü gibi, inşaat sektörü gibi, medya sektörü de kapitalist ekonominin bir sektörü. Her gazete bir holdingin, zengin bir patronun mülkü. Reklam alma, kâr etme peşinde.

Bu sistemin çatlakları içinde bazılarımız bir şeyler yapmaya çalışıyor.

Yapabileceklerimizin sınırını ise hükümet ile gazete patronları el ele belirliyor

Roni Margulies/Taraf