"Evet, genel yayın yönetmenleri beni arar ama..." Yalçın Akdoğan iddiaları cevapladı!
Cemaat için 'sırtımızdan hançerlediler' diyen Yalçın Akdoğan hakkındaki iddialara cevap verdi.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Siyasi Başdanışmanı Yalçın Akdoğan
cemaat tarafından sırtlarından hançerlendiklerini söyledi ve
medyaya müdahale ettiği iddialarına yanıt verdi.
Vatan gazetesi yazarı Hüseyin Yayman'a konuşan Akdoğan, daima
kardeşlik vurgusu yapan yazılar yazdığını ama bunların alaya
alındığını ve hayal kırıklığına uğradığını söyledi.
Akdoğan Meclis TV ve medyaya müdahale ettiği hatta gazetecilerin
bazılarını işten attırdığı iddialara da açıklık getirdi. Kendisinin
aramadığını ama medya patronlarının bilgi almak için kendilerini
aradığını ilk kez açıkladı.
İşte o röportaj:
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Siyasi Başdanışmanı Yalçın Akdoğan,
cemaat-hükümet meselesi ve hakkındaki iddialara ilişkin
konuştu...
‘Daima kardeşlik vurgusu yapan yazılar yazdım. Ama bunlar alaycı
bir biçimde istismar edildi. bizim gibi muhabbetten, uhuvvetten,
kardeşlikten, aklı selimden bahseden insanlar önce hedefe konuldu
ve bu köprüler havaya uçuruldu’
‘Hayal kırıklığı yaşamamız bize yanlış yapıldığı ihanet edildiği,
sırtımızdan hançerlendiğimiz için değildir. Türkiye’ye yanlış
yapılması, ülkeye kaybettirilmesine gidecek bir hamlenin içine
girilmiş olmasındandır’
Yalçın Akdoğan’la Meclis’teki odasında buluşup, son dönemdeki
tartışmaları ve hakkındaki iddiaları sorduk. Her zamanki gibi ketum
tavrıyla sorulara ilginç cevaplar verdi. Olaylar hakkında ilk defa
bu netlikte konuştu. Özellikle çözüm süreciyle ilgili baştaki
‘ihtiyatlı iyimser’ tavrının pozitife döndüğünü ve artık ‘iyimser’
olduğunu ifade etti. Akdoğan, sürecin rayında olduğunu, bundan
sonra güzel şeyler olacağını ifade etti. Hizmet hareketiyle
ilişkilerde yaşadıkları hayal kırıklığını anlattı. ‘Sırtımızdan
hançerlendik’ dedi. Ancak paralel yapıyla cemaati ayırdı. Özgüvenli
ve kendinden emin konuştu. İşte o söyleşi.
- ‘Meclis TV yayını kessin’ dediniz mi?
Benim Meclis TV’yi aramam, yönlendirmem, müdahale etmem, yayını
kapattırmam kesinlikle doğru değil. Zaten bu yönde bir ses kaydı
yok. Ben yayını kapatın demiyorum. Fatih Saraç’la konuşmam çıktı,
zaten bunu inkar etmiyoruz. Benim oradaki kastım Meclis TV saat
yediden sonra yayınlarını kesiyor. Bu meclisin aldığı bir karardır.
Özellikle Gezi olayları sırasında Mecliste tansiyon çok
yükselmişti. Ağza alınmayacak hakaretler sıralanıyordu. Bu
kavgaların, hakaretlerin verilmesini doğru bulmadım.
- Neden?
Ben size sorayım. Bir TV stüdyosunda kavga çıktığında o televizyon
kanalı yayınına devam mı ediyor, ara mı veriyor. Benim söylediğim
buydu. Meclis’teki bu kavgaları yayınlamak ne kadar doğrudur?
‘Meclis TV’yi kapatıyoruz’ dediğim, saat yediden sonra yayının
kapatılmasını söylüyorum. Bir kez daha söyleyeyim Meclis TV
yöneticilerini ne tanırım, ne bilirim, ne hayatımda görüşmüşüm, ne
müdahale etmişim. Daha da ötesi bahsedilen gün Meclis TV yayınına
devam etmiş. Meclis TV’nin çalışma şartları, usulleri bellidir.
- Cemaat-hükümet meselesinde başta uzlaşmacı bir üslubunuz
vardı, sonra sertleşti. Neden?
Ben en başından beri itidali, sağduyuyu, sulhu savundum ve bunu
yazılarımda dile getirdim. Daima kardeşlik vurgusu yapan yazılar
yazdım. Ama bunlar bir süre sonra alaycı bir biçimde istismar
edildi. Biz muhabbet dedikçe, kardeşlik dedikçe birilerinin bunları
alaya aldığını gördük. Malesef ilk saldırıyı da kardeşlik dememize
rağmen bana yaptılar. Ben o zaman birtakım uyarılar yaptım. Bu
kavga öyle bir kapı açar ki sadece bugünkü insanları değil, sonraki
kuşakları etkiler dedim. Büyük bir fitnenin fitilini ateşler ve bu
kapıyı açmamak gerekir şeklinde uyarıcı yazılar yazdım.
- ‘Kazan-kazandan, kaybet kaybet’e gidileceğini
söylediniz...
Doğru, ‘kaybet-kaybet’ sarmalına sürükleniriz ve bunun kazananı
olmaz şeklinde uyarılar yaptım. Ama bizim gibi muhabbetten,
uhuvvetten, kardeşlikten, aklı selimden bahseden insanlar önce
hedefe konuldu ve bu köprüler havaya uçuruldu.
- Sizce bunlar bilinçli mi yapıldı?
Evet, bilinçli yapıldığını düşünüyorum. Amaç irtibat, diyalog
kapısını kapatmaktı.
- Peki neden?
2004 MGK belgesi yayınlandığında ilk açıklamayı ben yaptım ve ilk
saldırıya da ben uğradım. Farklı bir söz söylediğinizde hemen
saldırıya uğruyorsunuz. Tehdit ediliyorsunuz. Biz iyi niyetle
uhuvvetten bahsederken onlar bunu istiskal ettiler. Bu tavrın
birilerinin nezdinde kıymeti harbiyesinin olmadığını gördük.
Doğrusu buna çok üzüldüm.
- Hayal kırıklığı yaşıyor musunuz?
Hayal kırıklığı yaşamamız bize yanlış yapıldığı ihanet edildiği,
sırtımızdan hançerlendiğimiz için değildir. Türkiye’ye yanlış
yapılması, ülkeye kaybettirilmesine gidecek bir hamlenin içine
girilmiş olmasındandır. Siz Tayyip Erdoğan’ı beğenmeyebilirsiniz,
desteklemeyebilirsiniz, görüşlerine katılmayabilirsiniz. Ama
hükümeti devirmek için bu tür adımlar atarsanız bunlar kabul
edilemez. Türkiye’yi sarsacak, türbülansa sokacak adımlar atarsanız
o zaman iş değişir. O vakit bu siyasi muhalif olmaktan çıkar, başka
bir yapıya dönüşür. Biz hep Türkiye kazanacaksa biz kaybetmeye
hazırız felsefesiyle geldik. Birileri anladığım kadarıyla kendi
grup çıkarlarını, kendi amaç ve hedeflerini Türkiye’nin üzerinde
görüyor. Türkiye’nin milli kurumunu hedefe koydular ve yeni bir
vesayet düzeni kurmayı amaçladılar.
- Nasıl bir vesayet düzeni kurmak istediler?
Biz on yıldır darbecilerle de vesayetçi odaklarla da mücadele
içindeyiz. Vesayetin her türlüsüne karşı olduk. Askerden gelse de,
başka bir gruptan gelse de karşı oluruz. Milletin emanetine sahip
çıkmak bizim asli görevimizdir. Bu emanete kim el uzatırsa,
milletin iradesine dokunursa, devlet içinde paralel yapı kurarsa,
devlet aygıtı üzerinden devlete operasyon çekmeye çalışırsa biz
karşısında oluruz.
‘Ben gazetecileri aramam onlar beni arıyor’
Patronları arayıp gazetecileri işten attırdığınız
iddialarına ne diyorsunuz?
Kişisel dostluklarım dışında benim herhangi bir gazeteciyi medya
patronunu aramam hiçbir zaman söz konusu değildir. Böyle bir
müdahaleci anlayışa da sahip değiliz. Beni sürekli medya mensupları
arar. Benim aradığım çok nadirdir. Ama benim üzerimden bir şehir
efsanesi üretildi. ‘Gazeteleri, TV’leri arıyor, işten attırıyor’
diyorlar. Bunların hiçbiri doğru değil. Biz kimsenin ekmeğiyle
oynamayız. Kimsenin işten atılması için bir Allahın kulunu da
aramadım. Ama sonuçta genel yayın yönetmenleri, temsilciler,
gazeteciler bizi bilgi almak için ararlar. Şimdi biz bu telefonlara
çıkmayacak mıyız?
Hükümetin medyada muhalif sesleri kestiği iddiası da
var?
Bir medya analizi yapılabilir. Kaç gazete muhalif, kaç gazete
hükümetin yanında. Kaç gazeteci hükümeti doğrudan eleştirmekte,
ideolojik yazılar yazmakta kaç gazete hükümeti desteklemektedir.
Bir muhalefet partisi gibi, kendisini bir misyona adamış gibi,
bağnaz ve partizan bir yaklaşımla hükümete hakaretler eden birçok
insan var. Bu insanların oranı medyada daha fazladır.