Etyen Mahçupyan'dan "Ermeni Soykırımı" çarkı!
1915 olayları için "soykırım dememek imkanız" diyerek şaşırtan Mahçupyan, sözlerinin çarpıtıldığını iddia etti.
Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun danışmanlığından ayrıldığı bildirilen
Akşam yazarı Etyen Mahçupyan bugünkü köşesinde görevinden neden
ayrıldığını anlattı.
Ermeni soykırımı tartışmalarını yorumladığı bir röportajında 1915
olayları için "soykırım dememek imkanız" diyerek şaşırtan
Mahçupyan, sözlerinin çarpıtıldığını iddia etti. Akşam yazarı
eleştirilere karşı "Öte yandan eğer Başbakan’a soykırımı kabul
etmesini tavsiye edip etmeyeceğim merak ediliyorsa, bir adım daha
gidelim… Ben başbakan olsaydım soykırımı kabul etmezdim." dedi.
Mahçupyan "soykırım" görüşüne katılmadığını vurguladığı yazısında
görevden ayrılmasını ise "parti içi ve dışı siyasetin daha
‘deneyimli’ ve fırsatçı aktörlerinin beni araçsallaştırma malzemesi
olarak kullanma temayülü görülür hale geldi." diyerek açıkladı.
İşte Mahçupyan'ın ilgili yazısı:
TEKLİFİ HİÇ DÜŞÜNMEDEN KABUL ETTİM
Geçen yılın Ekim ayı içinde Başbakan Davutoğlu’nun teklifini kabul
ederek başdanışman oldum. Niçin evet dediğim açık. Her şeyden önce
bir aydın olarak siyasi karar alıcıları etkilemek üzere yıllardır
yazmaktayım ve bir siyasetçinin benim düşüncelerimi daha formel
olarak almak istemesi önemli bir imkan. İkinci olarak yirmi yıldan
bu yana, AKP’nin de öncesinden başlayarak İslami hassasiyeti olan
partileri destekledim, muhafazakar kesimin iç dönüşümünü, zihniyet
açılımını yakından takip ettim ve bunun hayati önemde olduğunu
düşünüp yazdım. Türkiye ancak kendi İslami kesiminin
demokratlaştığı kadar demokratlığa yaklaşabilir ve bu sürece destek
olmaktan kaçınmam mümkün değil. Üçüncü olarak ise teklif zaten çok
beğendiğim, saygı ve sevgi duyduğum, samimiyetine, yüreğine ve
aklına sonuna kadar güvendiğim bir siyasetçiden gelmekteydi. O
nedenle hiç düşünmeden kabul ettim…
AK PARTİ İÇİ VE DIŞINDA ARAÇSALLAŞTIRILDIM
O noktadan itibaren parti içi ve dışı siyasetin daha ‘deneyimli’ ve
fırsatçı aktörlerinin beni araçsallaştırma malzemesi olarak
kullanma temayülü görülür hale geldi. Söylediğim sözler bağlamından
çıkartıldı, cümlelerin önü arkası kesildi, içerikle ilgisi olmayan
başlıklar atıldı ve bütün konuşmalarım her an kullanılabilecek bir
malzeme torbasının içine atıldı. Örneğin bugünlerde revaçta olan
Kılıçdaroğlu’na da danışmanlık yapıp yapmayacağım meselesi tam 5 ay
önceki bir söyleşiye ait ve o zaman hiç de yadırganmamıştı. Çünkü
söyleşiyi yapan gazeteci, yeni başdanışman olmuş birine diğer
partilerden de bu türden bir davet gelseydi ne yapacağını
sormaktaydı ve ben de nezaket dairesi içinde bir cevap vermeyi
yeğlemiştim. Ama şimdi aynı cevap herhalde benim ‘aslında’
yeterince güvenilir olmadığımı ima etmek üzere pişirilip tedavüle
sunulabiliyor.
BAŞBAKAN'I ETKİLEYECEK GÜCÜMÜZ YOK
Oysa biraz normalleşmeyi becerebilen bir bakışla şunu teslim etmek
zorundayız. Ben birçok başdanışmandan sadece biriyim ve hiçbirimiz
Başbakan’ı bire bir belirlemek bir yana, etkilemeye bile muktedir
değiliz. Başdanışmanların kendi aralarında zaten hemen her konuda
doğal fikir ayrılıkları var ve bunların hangisini ne kadar
kullanacağını Başbakan takdir edecektir. Çünkü siyasetçi olan,
sorumluluğu taşıyan o… Bizler değiliz. Sonuçta ne Başbakan’ın
fikirleri tümüyle bizleri bağlar, ne de bizlerin fikirleri onu.
Benim söylediklerim tabii ki tümüyle bana aittir ve bazen hükümetin
resmi tutumuyla aramda mesafe olmasından daha doğal bir şey de
olamaz.
BAŞBAKAN OLSAM SOYKIRIMI KABUL ETMEZDİM
Aynı bağlamda soykırım meselesinde de benim yıllardır yazdıklarım
ve söylediklerim ortada. Bu terim hiçbir zaman benim anlam dünyamda
önemli olmadı ve bu nedenle geçmiş yıllarda Ermeni diasporasının
hiddetine epeyce mazhar oldum. Nitekim aynı diaspora kalemleri
benim başdanışmanlığımı da ancak AKP hükümetinin ‘taktiksel’
hamlesi olarak anlama kapasitesi gösterebildiler. Diğer taraftan
böyle bir tanım var ve o kadar geniş tutulmuş ki, bir kimliksel
grubu hedef alan herhangi bir olayın söz konusu tanım dışında kalma
ihtimali kalmamış. Diğer bir deyişle aslında tanımlayıcı niteliğini
yitirmiş bir atıftan söz ediyoruz… Öte yandan eğer Başbakan’a
soykırımı kabul etmesini tavsiye edip etmeyeceğim merak ediliyorsa,
bir adım daha gidelim… Ben başbakan olsaydım soykırımı kabul
etmezdim. Çünkü bir başbakan öncelikle bugün muhatap olduğu
vatandaşlarının refahından ve yararından sorumludur ve onları bir
bilinmezlik tüneline sokamaz.
YAZININ DEVAMI İÇİN BURAYA
TIKLAYIN...