Etyen Mahçupyan'dan 'Bakur' açıklaması: Film bir PKK güzellemesi!
Akşam yazarı Etyen Mahçupyan İstanbul Film Festivali'nde sansürlenen Bakur filmi için yapımcının teklifi ile arabulucu olduğunu açıkladı.
İKSV tarafından düzenlenen 34. İstanbul Film Festivali'nde
gösterileceği sırada Kültür Bakanlığı'nın izin belgesi olmadığı
gerekçesi ile gösterilmesini engellediği "Bakur" (Kuzey) isimli
belgesel son günlerde kültür sanat gündemini tartışma ateşinin
içine attı.
PKK'nin Türkiye'deki kamplarında çekilen "Bakur" belgeselinin
gösterimi yasaklanınca 23 film yönetmen ve yapımcıları tarafından
protesto amacı ile Festival'den çekildi. Bu arada Festival'in
sponsorlarından Radikal ve Uluslararası Film Jürisi de festivalden
çekilirken, Festival yönetimi de Bakanlığın, sinema yönetmeliğini
yeniden gündeme alması için kapanış töreni ve yarışma bölümlerini
iptal ettiğini açıkladı.
Festivalde tüm bunlar yaşanırken, Akşam gazetesi yazarı ve Başbakan
Davutoğlu'nun başdanışmanı Etyen Mahçupyan, köşesinde film ve
yaşanılan süreç ile ilgili çok çarpıcı bir takım gelişmeleri
yazdı.
Filmin yapımcısının kendisini arayıp gösterim öncesinde Bakanlık
ile aracılık yapmalarını istediğini yazan Mahçupyan, filmi
izlediğini, sanatsal olarak beğenmediğini, filmin bir propaganda
metni olduğunu, bunu yapımcıya da ilettiğini, bakanlık ile de
görüştüğünü anlattığı yazısında İKSV'nin başta gösterilmesine izin
verdiği filmin sonra arkasında durmama gerekçesini de ilginç bir
şekilde dile getirdi.
"Ama İKSV sahip çıkmadı. Soru başta nasıl olup da bu filmi kabul
ettikleri olmalı. Belki ‘hayır’ diyemedikleri içindir… Ya da bu
filmi gösterebilmiş olmanın getireceği yapay ‘kahramanlığı’
reddedemedikleri için…" diyen Mahçupyan, film ile ilgili
yaşananların tüm sorumluluğunun İKSV'de olduğunu yazdı.
İşte Mahçupyan'ın yazısından çarpıcı bir bölüm:
ÇÖZÜM SÜRECİ DÜŞÜNÜLÜRSE BÖYLE BİR BELGESEL
NORMAL
"Yaşanan ‘skandala’ vesile olan Bakur adlı film Türkiye
topraklarındaki PKK kamplarında ve Kandil’de çekilmiş. Tanıtımında
oradaki gündelik hayatı yansıtma amacını güttüğü söyleniyor. Film
ekibinin epeyce uzun süre, muhtemelen aylarca dağda kaldıkları
anlaşılıyor. Çözüm sürecinde olduğumuz ve Kürt meselesi bağlamında
ifade özgürlüğünün de genişlemesi gerektiği düşünüldüğünde böyle
bir filmin festival kapsamında gösterilmesi yadırgatıcı değil.
Nitekim festival organizatörü olan İKSV de filmi kabul etmiş.
Ne var ki geçen hafta içindeki basın gösteriminden sonra Bakanlık
bu filmle ilgili gösterim izin belgesi olmadığını hatırlatma
ihtiyacı hissetmiş ve birçok girişime rağmen sorun çözülmeyince
İKSV de filmi festival kapsamından çıkarmış. Bir taraftan
bakıldığında hükümetin engellemesinden, diğer taraftan bakıldığında
İKSV’nin filme sahip çıkmamasından ya da böylesine siyasi anlamı
olan bir film için gösterim izni almayı önemsemeyen yapımcının
davranışından söz edilebilir.
Ancak olayın bir de daha içerden hikâyesi var…
YAPIMCI ARADI, ARACI OLMAMI RİCA ETTİ
Geçen cumartesi, yani gösterimden bir gün önce filmin yapımcısı
beni arayarak durumu anlattı ve aracı olmamı rica etti. Bakanlıkla
konuştuğumda filmde PKK ile DHKP-C arasında bir bağlantı kurulduğu
söylendi. Ancak filmin onlara gönderilmediğini ve filmle ilgili
bilginin dışarıdan elde edildiğini öğrenince yapımcıdan filmi
seyretme imkânı yaratmasını istedim ve cumartesi gece izledim.
BİR PKK GÜZELLEMESİ, HER ŞEY GÜZEL VE DAVETKAR
Film bir PKK güzellemesi olarak çeşitli sahnelerin kolajından
oluşuyor. Hamur yoğuran biri, ebelemece türü bir oyun, kurdele ören
bir kadın, yemek sahneleri, topluca bir gösterinin seyredilmesi vs.
Bunların arasına silah atış sahneleri ve çeşitli konuşmalar
yerleştirilmiş. Bu konuşmalarda PKK’nın devlet kurma hayalini
bıraktığı ancak o toprakların ‘kendilerine’ ait olduğu
vurgulanıyor. Bu arada PKK’nın hapishanesine giren kamera ‘yanlış’
yapmış veya İran’dan Kürt kardeşlerini öldürmek üzere gelip pişman
olmuş kişilerin itirafını yansıtıyor.
Başka bir sahnede örgüte yeni katılan kişilerin bu kararlarından ne
denli emin oldukları kendilerine soruluyor. Zorlamanın olmadığını,
her katılımcının kendi özgür iradesiyle orada olduğunu anlıyoruz.
Her şeyin ‘güzel’ ve davetkâr olduğu bir dünya…
Hiçbir konuşmanın üzerine gidilmemiş, bariz sorular sorulmamış,
aylarca toplanan malzemeden suni bir günlük hayat üretilmiş.
Kısacası sonuçta ortaya bariz bir propaganda filmi çıkmış.
DAĞA ÇIKMAYI TEŞVİK EDEN PROPAGANDA
MALZEMESİ...
Gece yarısı yapımcıyı arayıp bu kanaatimi söyledim. DHKP-C
bağlantısı sadece tek ve dolaylı bir cümleydi. Eğer sebep buysa
filmin gösterilmesi gerektiğini düşündüğümü, ancak ürünün bir
propaganda malzemesi olduğu için kabul görmemiş olabileceğini
vurguladım. Pazar sabah gerçek rahatsızlığın bu olduğu ortaya
çıktı. Filmin dağa katılmayı, silahlı mücadeleyi teşvik ettiği
düşünülüyordu ve doğrusu benim de kanaatim buydu. Yapımcıya durumu
bildirdiğimde gönderdiği mesajda ifade özgürlüğünden yana olduğunu
ve filmlerine sanat eseri muamelesi yapılmasını beklediğini
söyledi.
"KUSURA BAKMAYIN FİLMİN SANATLA PEK İLGİSİ
YOK"
Ben de şöyle cevap verdim: “Filme emek verdiniz, sizin için tabii
ki kıymetli. Ama kusura bakmazsanız görüntü dışında sanatla pek
ilgisi yok. Bir ifade özgürlüğü meselesi olarak görülebilir ama
silahı meşru kılan, insanların ölümünü zımnen onaylayan ve de hiç
objektif olmayan bir örgüt güzellemesi yapılmış. Yine de
gösterilmeli… Ancak filmin yüklenmediği sorumluluğun başkalarınca
da alınmamasını beklemek gerçekçi değil. Açıkçası gösterimin
gerekli koşulu İKSV’nin sahip çıkması…”
İKSV YAPAY KAHRAMANLIK İÇİN Mİ SAHİP ÇIKMADI
Ama İKSV sahip çıkmadı. Soru başta nasıl olup da bu filmi kabul
ettikleri olmalı. Belki ‘hayır’ diyemedikleri içindir… Ya da bu
filmi gösterebilmiş olmanın getireceği yapay ‘kahramanlığı’
reddedemedikleri için…