Etyen Mahçupyan bombaladı: 'Adam' olduklarını sanan bir garip yaratık dünyası...
Etyen Mahçupyan, bugünkü köşe yazısında AK Parti'ye yakın medya için "kendi kişiliksizliklerini liderin yüceltilmiş kişiliği içinde eriterek 'adam' olduklarını sanan bir garip yaratık dünyası..."dedi.
Karar yazarı Etyen Mahçupyan bugünkü yazısında Erdoğan'ın
"diklenmeden dik durmak" sözlerini referans alarak, AK Parti'ye
yakın medyada bunun tam tersi olduğunu yazdı.
"AK Parti'ye yakışan, tarzı yumuşak, fikirleri esnemeye açık, ama
omurgası sert insanlarıyla yürümekti. Bugün özellikle medyaya
baktığımızda tam tersini görüyoruz: Tarzı sert, fikirleri yavan ve
kalıplaşmış, omurgaları ise fazlasıyla yumuşak bir yeni tür..."
diyen Etyen Mahçupyan, bu türün AK Parti'ye zararını da şöyle ifade
etti: "Kendi değerleri üzerinde 'dik duran' bir AK Parti'den,
değersizliğe doğru savrulan ve düzey yitirdikçe 'diklenen' bir AK
Parti'ye geldik..."
İŞTE ETYEN MAHÇUPYAN'IN O YAZISI
Diklenmemek ama dik durmak AK Parti'nin sadece söylemde değil,
uygulamada da benimsediği bir ilke oldu. Dış politikadaki tavrı en
basit şekilde bu tanımlama ile açıklamak mümkün. İçerde asker
karşısındaki duruş da bunu yansıtıyor. Söz konusu ilke konjonktürün
zorladığı bir kullanışlı araç olmanın ötesinde psikolojik işleve
sahip. Muhafazakar tabanın yeniden özgüven kazanmasının, kendi
kimliğini başkasına göre değil 'içerden' oluşturma şansı
yakalamasının işaret fişeklerinden biri. Ayrım sertlikle yumuşaklık
arasında değil, iki tür sertlik arasında. İrrasyonel, böbürlenici,
kibirli ve hamasi bir sertlik gösterisine karşı, kendini bilen,
gücünü hesaplamış, vakur ve akılcı bir sertlik...
***
Bu ayrımın önemsenmesi doğal... İslami kesim çok uzun süreden bu
yana 'diklenme' üzerinden bir tepkisel kimlikleşmeye rehin düşmüş
ve bu durum onu daha da 'dışa bağımlı' kılmıştı. 'Dik durma' ise
öncelikle kendi ahlak, niyet ve tasavvur dünyanı tahkim etmeyi, onu
derinleştirip zenginleştirme çabası göstermeyi, en azından buna
açık olmayı ima ediyor. Öte yandan 'dik durma' da son kertede pasif
bir tavır. Dik durarak başkalarının sizi istemediğiniz yollara
sürüklemesine direnç gösterebilirsiniz, ama başkalarını istediğiniz
yollara sokmayı sağlayamazsınız. Bunun için 'yumuşak' güç kullanmak
durumundasınız, çünkü sert gücünüzü ne kadar artırsanız da sizden
büyükleri var ve hemen yanı başınızdalar.
AK Parti yumuşak gücünü de iyi kullanmak üzere çok gayret gösterdi.
Ne var ki bunu sadece dışarıda kullandı... İçeriye gelindiğinde iş
dünyasından sivil topluma, oradan medyaya uzanan bir sertlik
stratejisi izlendi. Üstelik bu alanlarda seviye o denli düşürüldü
ki, karşımıza dik duran değil diklenen, saygı hak etmek bir yana
utanç duyulan, pespaye bir yandaş ağı çıktı.
***
AK Parti'ye yakışan, tarzı yumuşak, fikirleri esnemeye açık, ama
omurgası sert insanlarıyla yürümekti. Bugün özellikle medyaya
baktığımızda tam tersini görüyoruz: Tarzı sert, fikirleri yavan ve
kalıplaşmış, omurgaları ise fazlasıyla yumuşak bir yeni tür...
Başkalarına karşı sert olurken bir gözleri ile lideri kollayan,
beğenilme ihtiyaçlarını tatmin için kıvranan, fikirlerini liderin
tek bir sözüyle yüz seksen derece değiştirmeye hazır olup bundan
gocunmayan, kendi kişiliksizliklerini liderin yüceltilmiş kişiliği
içinde eriterek 'adam' olduklarını sanan bir garip yaratık
dünyası...
Son dönemde AK Parti işlevsel ve faydacı olanı ilkesel ve etik
olanın önüne koyduğu ölçüde, bu yaratık dünyası da bizatihi "AK
Parti'lilik" haline geldi. Seviyesizlik üstü örtülür gibi değildi,
ama insanların asıl kafasını karıştıran seviyesizliğin üstünün
örtülmek istenmemesi, hatta bilinçli olarak göz yumulup
desteklenmesiydi. Kendi değerleri üzerinde 'dik duran' bir AK
Parti'den, değersizliğe doğru savrulan ve düzey yitirdikçe
'diklenen' bir AK Parti'ye geldik...
***
Açıkça söylemek gerekirse, bundan sonrası başkalarına benzemek,
onların ayarına inmek, tarihsel anlamda yenilgiyi kabul etmektir.
Liderliğin sorumluluğu seviyeyi de yükseltmeyi gerektirir. Eğer
kamusal alanda birikimli bir seviyesizliğe doğru kayılmaktaysa,
bilin ki bu sosyolojik yozlaşmayı da beraberinde getirecektir.
Kendi içinde gerekli yumuşaklığı ve hüsnüniyeti engelleyen bir
kurumsal kültüre saplanıldığında, buradan kimse dik durarak da
çıkamaz. O kültür sizi de yoğurur, çevrenizdeki ilişkilerin
ötesinde omurgaları yumuşatır ve bir süre sonra kendinizden
hoşlanmaz hale gelirsiniz...
Ya da belki bu seviye kaybı gerçekleşmeden dik durur, omurgalı
davranır, yapıcı ve tedavi edici bir tarz ve duruşun kişilikli
neferlerinden biri olursunuz...