Ettiğiniz beddua sizi bulmaz mı sanıyorsunuz? Yeni Şafak yazarı gözyaşlarına boğularak yazdı!
Yeni Şafak yazarı Yusuf Kaplan, “Bu yazıyı o ürpertici bedduadan sonra gözyaşlarına boğularak yazıyorum” diyerek, köşesinde Cemaat’e çok sert eleştiriler getirdi.
Fethullah Gülen’in AKP’ye yaptığı bedduaya gönderme yapan Yeni
Şafak yazarı “ettiğiniz beddua size bulmaz mı, sanıyorsunuz” diye
sordu ve yazısının sonunu şöyle bitirdi:
“Ve bunun hesabını nasıl vereceksiniz 'hesap günü'nde?”
İşte Kaplan’ın Yeni Şafak’taki yazısından çarpıcı
bölümler:
“Bu yazıyı o ürpertici bedduadan sonra gözyaşlarına boğularak
yazıyorum.
Sadece kendilerini değil, hepimizi intiharın eşiğine sürükleme
potansiyeli taşıyan böylesine büyük bir felâketle ve helâketle
karşılaşmadık, iki yüzyıllık çöküş tarihimiz boyunca.
Yaşadığımız felâketin, adeta 'geliyorum!' diye 'bağırdığı' son üç
aydan bu yana, taraflara, basiret, feraset ve akl-ı selim çağrısı
yaptım; Cemaatin hukukunu, dershanelerin haklarını sonuna kadar
savundum. Herkes şahit buna.
Ama yüreği yangın yerine dönen bir Müslüman olarak, asıl büyük
felâketi göremeyecek, üstelik de büyütmekten çekinmeyecek -sadece
kendilerini değil-, hepimizi intihara sürükleyecek kadar
basiretleri bağlanan kişilere, yaptıkları işin vehametini göstermek
için bu yazıyı yazmak zorundayım. (…)
(…) Erdoğan'ın, önlerini sonuna kadar açtığı insanlar tarafından,
tam da Türkiye'nin küresel sistemin büyük oyunlarını -Allah'ın
yardımıyla- püskürtmeye başladığı bir zaman diliminde arkadan
hançerlenmesi, bu ülkenin başına gelebilecek en büyük
felâketti.
Bundan büyük felâket olamazdı: Tayyip Erdoğan, Ebucehil'likle,
Firavun'lukla, Nemrutluk'la itham edildi; türlü kaset şantajlarıyla
tehdit edildi!
Ama bu çirkin ithamların hiçbirine aslâ o çirkinlikle cevap vermeye
yeltenmedi. Sabretti. Sabretti.
Ama sonunda, iğrenç bir 'hançerleme operasyonu' yedi!
TARİH SİZİ ASLÂ AFFETMEYECEK!
Söylemek bile saçma: Yolsuzluk, kul hakkı yemek gibi şeyler, aslâ
kabul edilebilecek şeyler değildir. Bu sütunun sürekli okuyucuları,
bu yolsuzluklar konusunda, ne kadar ağır, ne kadar sert yazılar
yazdığımı, 'Tanrı'yı kıyamete zorlamayın!' dediğimi iyi
bilirler.
Ne olursa olsun, yolsuzlukların üzerine en sert şekilde
gidilmelidir!
Ama milletin zekasıyla alay etmeyin, milleti aptal yerine koymayın
lütfen!
Türkiye'nin gelecek on yılının belirleneceği, İslâm dünyasının
mazlum ve masum halklarının önündeki prangaların birer birer
kırılacağı tarihî üç önemli seçim arefesinde, yolsuzluk numarasıyla
arkadan saplanan hançer, aslâ kabul edilemez!
Bir yandan vargücünüzle saldırıyorsunuz, kirli ittifaklar
yapıyorsunuz, son derece çirkin oyunlara başvuruyorsunuz; öte
yandan da utanmadan, sıkılmadan, 'bu operasyonun arkasında biz
yokuz' açıklamalarını nasıl yapabiliyorsunuz?
Bu operasyon başarıya ulaşırsa, tarih sizi aslâ affetmeyecektir,
bunu bilin!
Ve bu ümmet, yarın, sizin yakanıza yapışacaktır! Bunu da bir yere
kaydedin!
YA BEDDUANIZ GERİ DÖNERSE!
İplerin henüz bu ülkenin çocuklarının elinde olmadığı, İslâm
dünyasının, bizim başlattığımız yolculuğun başarıya ulaşması için
gece gündüz dua ettiği, siz, Mavi Marmara'nın aziz şehitlerine bile
dil uzatıp İsrail terör devletinden 'eman dilenirken', beddua
ettiğiniz insanların ve hükümetin masum Gazzelilerin imdadına
yetiştiği, Sirilankalı 12 yaşındaki çocuğun Erdoğan'ın sağlığını
merak ettiği, Yemen'li yaşlının İstanbul'un yeniden dirilişi için
Rabbine yakardığı, Güney Afrikalı büyük bir üniversite / medrese
başkanının 'Türkiye'li Müslümanlar için nefes alıp veriyoruz, dua
edip duruyoruz', dediği, Tanzanya Cumhurbaşkanı'nın 'neredesiniz?'
diye sorduğu bir zaman diliminde, siz, önce tarihten sürgün
edilmiş, ardından çifte kuşatma yemiş bu sahipsiz milletin çilekeş
çocuklarına beddua etmeye, bu ülkenin yürüyüşünün önünü tıkayacak
basiretsizce çılgınlıklara imza atmaya, sırf kendi gettonuzun
çıkarları için gemileri yakmaya kalkışarak, bu sahipsiz ülkenin ve
mazlum ümmetin kaderiyle oynamaya kalkışırsanız, ettiğiniz beddua
sizi bulmaz mı, sanıyorsunuz?
İŞTE O BEDDUA-VİDEO
CEMAAT'İ CEMADAT'A, HİZMET'İ HEZİMET'E DÖNÜŞTÜRMEYE
HAKKINIZ YOK!
1998 yılında, sizi ve hizmeti topyekûn yoketmeye çalışan kasetçi
haydutlara karşı bu gazetenin başındayken ölesiye savundum.
Ama 'hançerleme operasyonu'yla birlikte, bütün saygımı yitirdiniz!
Sadece benim değil, bu milletin de!
Unutmayın: İlkesiz ülkü, ilkeleri yok eder; ülkeyi ise paçavraya
çevirir, kurda kuşa yem eder.
'Hedefe ulaşmak için her yol mübahtır' anlayışı, ihtiras, ben / biz
merkezcilik, istişareyi hiçe saymak, önünüze gelen herkesi sonuna
kullanıp sonra da kaldırıp atmak, diğer Müslümanlara böcek
muamelesi yapmak, şer şebekeleriyle her türlü zelil ittifaklar
kurmak, insanı azmanlaştırır, azgınlaştırır ve sonunda Müslümanlara
beddua etmeye kalkışacak kadar yolunu da, istikametini de şaşırtır
böyle!
Bu aziz Cemaat'i cemadat'a (taş'a), o güzelim hizmet'i de hezimet'e
dönüştürmeye hakkınız yok!
Şunu aslâ unutmayın: Eğer Tayyip Erdoğan devrilirse, bunun altında
siz de kalırsınız!
Sonuçta, Sibirya'dan Brezilya'ya kadar her şeylerini Allah rızası
için hizmet uğruna feda eden, o kahraman, vefakâr, fedakâr Anadolu
çocukları da!
Onların hesabını da veremezsiniz!
BU ÜLKENİN VE ÜMMETİN KADERİYLE OYNAMA YETKİSİNİ KİM VERDİ
SİZE?
Hem yetkiniz yokken hem de yeteneğiniz olmadığı gün gibi ortadayken
bu sahipsiz ülkenin ve mazlum ümmetin kaderiyle oynayamazsınız!
Üstelik de, küresel sistemin lordlarının oyunlarının -ilk defa-
sonuç alınacak şekilde püskürtülmeye başlandığı bir zaman
diliminde!
Üstelik de, Çin'le, Kuzey Irak yönetimiyle, hiç bir zaman
güvenilemeyecek ve dizginlenmesi gereken İran'la, Japonya'yla ve
Rusya'yla büyük stratejik, ekonomik ve teknolojik işbirliği
projelerini adım adım, ilmek ilmek, inceden inceye hesaplayarak,
kılı kırk yararak -Allah'ın yardımı ve lütfuyla- ilk kez hayata
geçirmeye muvaffak olduğumuz kritik bir eşikte!
Üstelik de, Türkiye üzerinde ekonomik, stratejik ve siyasî oyunlar
tezgâhlayan, mühendislik hesapları yapan küresel şebekelerin ve
bunların iç uzantılarının oyunlarının birer birer püskürtüldüğü bir
silkiniş ve toparlanış sürecinde!
Soruyorum şimdi: Bu sahipsiz ülkenin ve mazlum ümmetin kaderiyle
oynama yetkisini kim verdi size?
Ve bunun hesabını nasıl vereceksiniz 'hesap günü'nde?