13 Eyl 2012 08:19
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 14:08
ESKİ YAZARINDAN TARAF'A ŞOK İDDİA; O BELGELER ELE GEÇİRİLMEDİ, SERVİS EDİLDİ!
Star yazarı Elif Çakır, eski gazetesi Taraf'ın "gazetecilik başarısı"nı tartışmaya açtı ve Ergenekon belgelerinin bu gazeteye servis edildiğini yazdı.
Taraf’a veda yazımı da aldım geldim!
Bizim bu elleri kalemli bazı arkadaşlarımız pek bir eğlenceliler. Ne kadar büyürlerse büyüsünler, içlerindeki “bana ne bana ne” diyen o çocuksu halleriyle ahkam kesen yazılar yazmıyorlar mı? Bayılıyorum bu hallerine.
Şimdi bu arkadaşlar kalemlerine benim Taraf gazetesinden ayrılırken yazdığım “veda” yazısını dolamışlar.
Okuduklarını anlamıyorlar diyeceğim de kendilerini takip eden “okurlarına” saygısızlık etmek istemiyorum, çarpıtıyorlar demek daha iyi niyetlice...
Birlikte çalıştığınız kişilerle, kavgalı da olsanız, çığrından çıkmış ve utanılacak bir durum yoksa vedalaşmalar duygusaldır ve iyi temennileri barındırır. Bir nevi helalleşmedir.
Taraf ailesi ve okurları için kaleme aldığım “Kurultay’dan veda” başlıklı yazım da öyleydi. Oldukça duygusaldı.
Çünkü Ahmet Altan’la vedalaşmaya gittiğimde “burası senin baba ocağın, mutsuz olursan, geri dönmek istersen kapılar sana her daim açık” sözleri oldukça samimiydi. Hatta “baba ocağı” üzerine epeyce espriler yapmıştık... Ahmet Altan’ın “baba ocağı” tanımlaması üzerine yazdım o veda kısmını...
Umarım merakınızı gidermiştir, “herhangi bir karın ağrısı”yla ayrılmadığım da iyice anlaşılmıştır.
“Baba ocağı diyordun noolduuu” diyerek laf çarpanlar, bir daha okuyun veda yazımı, belki bu sefer üç yaşındaki çocuk dünyasının ‘babalar yenilmez’ psikolojisinden çıkar da “babaların da hatalar yapabileceği” gerçeğini daha iyi anlarlar. Sonra da Orhan Miroğlu’nun Taraf gazetesinden ayrılmasına ilişkin olarak kaleme aldığım yazıyı da. Ama bu kez okuyun.
Evet, bir dönem Türkiye’de demokrasi mücadelesinde bayrağı taşıyan grup içinde Ahmet Altan, Alev Er ve Yasemin Çongar liderliğindeki Taraf da yer almıştır.
27 Nisan e-muhtıra dönemindeki, Türkiye’nin en büyük ve en önemli davası olan Ergenekon sürecindeki katkıları, referandum sürecindeki aldığı tavır takdir edilesidir...
Takdir edilesidir de şunu da bilmek gerekiyor ki Ergenekon belgelerini Taraf bir gazetecilik başarısıyla ele geçirmiş filan değil “yayınlaması” için öncelikli olarak tercih edildi.. Eger bu belgeleri yayınlamak bir risk ise o riski seve seve göze alan ve elini taşın altına koyan Yeni Şafak, Zaman ve Star gazetesi ve kamuoyunu bilgilendirmek için ekranlarını Ergenekon davasına ayıran haberleriyle tartışma programlarıyla destekleyen televizyon kanallarını unutmamak gerekiyor.
Evet Taraf takdir edilecek bir tavır sergilemiştir ama tek başına öyle “kendilerinin” ısrarla “kutsallaştırdıkları” gibi bir durum yok, ısrarla Taraf’ı tercih edenler de pekala aynı cesareti gösterecek gazetelerin varlığını biliyorlardı ve hangi gazeteye verilse yayınlanacağını da...
İsmini zikrettiğim bu gazetelere belgeler gitmiş de kapılarından geri dönmüş değil.
Aynı şekil de AK partili siyasetçiler defaatle “iktidara geldiğimizde bu belgelerden darbe hazırlıklarından haberdar” olduklarını dillendirdiler... Başbakan Erdoğan’ın “kefenimiz üzerimizde” sözlerinin hiç mi kıymeti yok? Siyasi irade eğer ki bu davanın arkasında durmasaydı yayınlanan o belgeler “kağıt parçasından” öteye geçebilir miydi?
Velhasılı kelam... Abartmayın...
Herkes üzerine düşeni yaptı, kiminin yazılarıyla, kiminin üç beş gazete alarak, kiminin reklam vererek sunduğu katkıyla bu süreçte gazete ayakta tutulmaya çalışıldı. Takdir edildi.
28 Şubat sürecine bakın, dindarların mağduriyetleri üzerinden kimler demokrat oldular, kimler ünlendiler, kimler tepelerde taşınmadılar ki?
Hala Ahmet Altan’ı severim, sayarım. Ancak benim sevdiğim Altan, eleştirilmekten, yanlış yapmaktan münezzeh birisi değil. Tam tersine bu eleştirilerle kendisini beslenip bugünlere gelen biri. Kendisi hangi saiklerle bir başkasına “utanmıyor musun” diye sorabiliyorsa ve bunda bir mahzur görmüyorsa ben de aynı şekilde “utanabilir misin” diye yazabilirim.
Her türlü sansürü şiddetle eleştirip bunu bir “iddia” haline getiriyorsa ve “ben yapmam” deyip de, bana “x bizim arkadaşımız, onu koruyoruz” diyerek x kişiye ilişkin eleştiri hakkımı elimden alıyorsa, bunu kendisine sorarım.
Ayrıca Miroğlu’nu gazetede görmezden gelmek, ilan sayfalarının, yorum sayfalarının dibine gömmek de sansürün başka bir boyutudur. Miroğlu resmen bir yıldırma taktiği kullanarak gazeteden ayrılma noktasına getirilmiştir, kendisine dürüstçe “biz artık sizinle çalışmak istemiyoruz” denseydi bu anlaşılabilirdi.
Taraf gazetesi bir yıldır rota değiştirmiştir ve çoğu kişi tarafından PKK’nın sözcüsü olduğu eleştirileri ile de karşı karşıya kalmıştır. Açın bir yıl önceki manşetlerini, Ahmet Altan’ın yazılarını, bir de şimdiye bakın, aradaki farkı görürsünüz.
Bunu söylemek neden suç oluyor anlayabilmiş değilim.
Taraf’a ilişkin dün söylediklerimin de bugün yazdıklarımın da sonuna kadar arkasındayım.
Hadi Ahmet Altan’ın Başbakan’a çağrısı gibi yazayım ben de: “Biz eski Taraf ve samimiyetle yola çıkmış Ahmet Altan’ı istiyoruz. Birilerinin sözcüsü olmuş Taraf değil, hakikatin, vicdanın sesi olan Taraf”..
Yoksa demokrasinin ve vicdanın sesi olan Taraf’ın kan kaybı, biz hiç konuşmasak da devam edecek...
Elif Çakır/Taraf
Bizim bu elleri kalemli bazı arkadaşlarımız pek bir eğlenceliler. Ne kadar büyürlerse büyüsünler, içlerindeki “bana ne bana ne” diyen o çocuksu halleriyle ahkam kesen yazılar yazmıyorlar mı? Bayılıyorum bu hallerine.
Şimdi bu arkadaşlar kalemlerine benim Taraf gazetesinden ayrılırken yazdığım “veda” yazısını dolamışlar.
Okuduklarını anlamıyorlar diyeceğim de kendilerini takip eden “okurlarına” saygısızlık etmek istemiyorum, çarpıtıyorlar demek daha iyi niyetlice...
Birlikte çalıştığınız kişilerle, kavgalı da olsanız, çığrından çıkmış ve utanılacak bir durum yoksa vedalaşmalar duygusaldır ve iyi temennileri barındırır. Bir nevi helalleşmedir.
Taraf ailesi ve okurları için kaleme aldığım “Kurultay’dan veda” başlıklı yazım da öyleydi. Oldukça duygusaldı.
Çünkü Ahmet Altan’la vedalaşmaya gittiğimde “burası senin baba ocağın, mutsuz olursan, geri dönmek istersen kapılar sana her daim açık” sözleri oldukça samimiydi. Hatta “baba ocağı” üzerine epeyce espriler yapmıştık... Ahmet Altan’ın “baba ocağı” tanımlaması üzerine yazdım o veda kısmını...
Umarım merakınızı gidermiştir, “herhangi bir karın ağrısı”yla ayrılmadığım da iyice anlaşılmıştır.
“Baba ocağı diyordun noolduuu” diyerek laf çarpanlar, bir daha okuyun veda yazımı, belki bu sefer üç yaşındaki çocuk dünyasının ‘babalar yenilmez’ psikolojisinden çıkar da “babaların da hatalar yapabileceği” gerçeğini daha iyi anlarlar. Sonra da Orhan Miroğlu’nun Taraf gazetesinden ayrılmasına ilişkin olarak kaleme aldığım yazıyı da. Ama bu kez okuyun.
Evet, bir dönem Türkiye’de demokrasi mücadelesinde bayrağı taşıyan grup içinde Ahmet Altan, Alev Er ve Yasemin Çongar liderliğindeki Taraf da yer almıştır.
27 Nisan e-muhtıra dönemindeki, Türkiye’nin en büyük ve en önemli davası olan Ergenekon sürecindeki katkıları, referandum sürecindeki aldığı tavır takdir edilesidir...
Takdir edilesidir de şunu da bilmek gerekiyor ki Ergenekon belgelerini Taraf bir gazetecilik başarısıyla ele geçirmiş filan değil “yayınlaması” için öncelikli olarak tercih edildi.. Eger bu belgeleri yayınlamak bir risk ise o riski seve seve göze alan ve elini taşın altına koyan Yeni Şafak, Zaman ve Star gazetesi ve kamuoyunu bilgilendirmek için ekranlarını Ergenekon davasına ayıran haberleriyle tartışma programlarıyla destekleyen televizyon kanallarını unutmamak gerekiyor.
Evet Taraf takdir edilecek bir tavır sergilemiştir ama tek başına öyle “kendilerinin” ısrarla “kutsallaştırdıkları” gibi bir durum yok, ısrarla Taraf’ı tercih edenler de pekala aynı cesareti gösterecek gazetelerin varlığını biliyorlardı ve hangi gazeteye verilse yayınlanacağını da...
İsmini zikrettiğim bu gazetelere belgeler gitmiş de kapılarından geri dönmüş değil.
Aynı şekil de AK partili siyasetçiler defaatle “iktidara geldiğimizde bu belgelerden darbe hazırlıklarından haberdar” olduklarını dillendirdiler... Başbakan Erdoğan’ın “kefenimiz üzerimizde” sözlerinin hiç mi kıymeti yok? Siyasi irade eğer ki bu davanın arkasında durmasaydı yayınlanan o belgeler “kağıt parçasından” öteye geçebilir miydi?
Velhasılı kelam... Abartmayın...
Herkes üzerine düşeni yaptı, kiminin yazılarıyla, kiminin üç beş gazete alarak, kiminin reklam vererek sunduğu katkıyla bu süreçte gazete ayakta tutulmaya çalışıldı. Takdir edildi.
28 Şubat sürecine bakın, dindarların mağduriyetleri üzerinden kimler demokrat oldular, kimler ünlendiler, kimler tepelerde taşınmadılar ki?
Hala Ahmet Altan’ı severim, sayarım. Ancak benim sevdiğim Altan, eleştirilmekten, yanlış yapmaktan münezzeh birisi değil. Tam tersine bu eleştirilerle kendisini beslenip bugünlere gelen biri. Kendisi hangi saiklerle bir başkasına “utanmıyor musun” diye sorabiliyorsa ve bunda bir mahzur görmüyorsa ben de aynı şekilde “utanabilir misin” diye yazabilirim.
Her türlü sansürü şiddetle eleştirip bunu bir “iddia” haline getiriyorsa ve “ben yapmam” deyip de, bana “x bizim arkadaşımız, onu koruyoruz” diyerek x kişiye ilişkin eleştiri hakkımı elimden alıyorsa, bunu kendisine sorarım.
Ayrıca Miroğlu’nu gazetede görmezden gelmek, ilan sayfalarının, yorum sayfalarının dibine gömmek de sansürün başka bir boyutudur. Miroğlu resmen bir yıldırma taktiği kullanarak gazeteden ayrılma noktasına getirilmiştir, kendisine dürüstçe “biz artık sizinle çalışmak istemiyoruz” denseydi bu anlaşılabilirdi.
Taraf gazetesi bir yıldır rota değiştirmiştir ve çoğu kişi tarafından PKK’nın sözcüsü olduğu eleştirileri ile de karşı karşıya kalmıştır. Açın bir yıl önceki manşetlerini, Ahmet Altan’ın yazılarını, bir de şimdiye bakın, aradaki farkı görürsünüz.
Bunu söylemek neden suç oluyor anlayabilmiş değilim.
Taraf’a ilişkin dün söylediklerimin de bugün yazdıklarımın da sonuna kadar arkasındayım.
Hadi Ahmet Altan’ın Başbakan’a çağrısı gibi yazayım ben de: “Biz eski Taraf ve samimiyetle yola çıkmış Ahmet Altan’ı istiyoruz. Birilerinin sözcüsü olmuş Taraf değil, hakikatin, vicdanın sesi olan Taraf”..
Yoksa demokrasinin ve vicdanın sesi olan Taraf’ın kan kaybı, biz hiç konuşmasak da devam edecek...
Elif Çakır/Taraf