10 Ara 2013 12:16
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 15:48
Eski yazarı Taraf'ı ve Baransu'yu topa tuttu; Yaptıkları habercilik değil!
Türkiye gazetesi yazarı Alper Görmüş, Taraf'ın son günlerde yaptığı haberciliğe tepki gösterdi.
Türkiye gazetesi yazarı Alper Görmüş köşesinde, bir dönem
çalıştığı Taraf gazetesinin MGK kararlarıyla ilgili yaptığı
haberlerin anakronik ve manüplatif bir hal alamaya başladığını
yazdı.
İşte Görmüş'ün "Taraf’ın haberciliği ve Baransu’ya ‘casusluk’
suçlaması" başlıklı o yazısı:
Taraf gazetesi, 28 Kasım’da yayımladığı 25 Ağustos 2004
tarihli Milli Güvenlik Kurulu (MGK) belgesinin ardından, uzun bir
süre boyunca da bu belgenin nasıl “okunması” gerektiğine dair ek
belgeler yayımladı...
Birinci gün yayımlanan belgenin önemli bir haber olduğunu
yazmıştım... Fakat Taraf’ın “2004’teki MGK kararlarının
uygulandığı”nı ispat kabilinden sonraki günlerde gelen devam
haberleri için aynı şeyi söyleyemeyiz; o haberler anakronik ve
manipülatifti.
Hatta bir aşamada, biraz sonra ele alacağım öyle bir şey
yapıldı ki, görünce, gazetenin editoryal sağduyusunun toptan
berhava olduğunu düşünmeden edemedim.
Ya da “sağduyu”da bir sorun yoktu, Taraf ne yaptığını gayet
iyi biliyordu ve beni şaşırtan o haber gayet “bilinçli” bir
editoryal tercihi yansıtıyordu... O zaman da şu soru kaçınılmaz
oluyordu: “Taraf, bunu neden göze alıyor?”
İlave bir soru...
Sözünü ettiğim haber Taraf’ta henüz yayımlanmadan önce kaleme
aldığım üç yazıda, gerek 2004’teki MGK belgesinin, gerekse de
sonraki yıllarda Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti)
hükümetlerinin “irticaya karşı mücadele”sini gösteren belgelerin
dönemin koşullarından bağımsız olarak değerlendirilemeyeceğini
söylemiş, o koşulları uzun uzun anlatmıştım.
Sırf, yayımlanan bütün belgelerin, 2000 yılında Ecevit
hükümeti döneminde askerlerin zorlamasıyla kurulan Başbakanlık
Uygulamayı Takip ve Koordinasyon Kurulu’nun damgasını taşıması bile
bunu göstermeye yeterliydi. Kurul, bilindiği gibi lağvedildiği 2010
yılına kadar faaliyetlerini sürdürmüştü.
Taraf’ın, dönemin koşullarını ve bağlamı tümden gözardı ederek
yaptığı yorumların neden geçersiz olduğunu şu basit soru bile
gösterebilir:
Gazete, 2004’teki belgeyi ve sonrasındaki “takip” belgelerini,
söz gelimi imzalandıkları tarihlerde deşifre etseydi, onların
üzerlerine şimdi yaptığı yorumları bindirebilir miydi?
Düşünün, Taraf, sözgelimi 25 Ağustos 2004 tarihli belgeyi bir
gün sonra, 26 Ağustos 2004’te deşifre etseydi... Bu belgeyi, sırf
“zâhir”e (altındaki hükümet imzalarına) bakarak şimdi yaptığı gibi
“AK Parti Gülen cemaatine ve bütün ‘irticai’ örgütlere savaş açtı;
işte de belgesi” diye sunabilir miydi? Sunsa inandırıcı olur muydu?
Buna kendisi inanır mıydı?
Dediğim gibi, önceki üç yazıyı kaleme aldığımda, Taraf,
“2004’teki MGK kararlarının uygulandığının ispatı” dizisinden,
yukarıda işaret ettiğim haberi henüz yayımlamamıştı...
Bu haberle birlikte, nasıl bir “editoryal problem”le karşı
karşıya olduğumuz tartışmasına bir kez daha dönmek lüzumunu
hissettim.
Casusluk suçlamasıyla dava...
Ben bu yazı üzerine çalışırken, savcılığın Mehmet Baransu
aleyhine “casusluk” suçlamasıyla soruşturma başlattığı haberi
geldi...
Sözünü ettiğim Taraf haberine geçmeden önce bu girişimle
ilgili birkaç şey söylemek istiyorum...
Çok zorlama, çok tehlikeli, çok yanlış bir girişim bu.
Gazetecilik “sır ifşa etme” mesleğidir ve kamusal önemin bariz
olduğu durumlarda, gazeteciler icabında bedelini yüklenerek
yasaların “suç” saydığı “ifşa”lardan da kaçınmamalıdır.
Fakat bir gazeteci, elindeki haberin bu nitelikte bir haber
olduğuna ve onu yayımlamaya karar verdiğinde, karşılaşacağı
müeyyidenin yasalarda tarif edilenin çerçevesi içinde kalacağını
bilmelidir. Örneğimizde olduğu gibi, keyfî ve olmayacak suç
isnatlarında bulunmak, sadece o gazeteciye değil bütün gazetecilere
verilmiş bir gözdağı olarak yorumlanır... Bu, gazetecileri
belirsizliğe ve onun üzerinden otosansüre sürüklemek anlamına gelir
ki, sonuçları hiç hayırlı olmaz.
Ben, gerçekliği konusunda hiçbir itirazın bulunmadığı
haberlerin, hangi sırrı deşifre ederse etsin takibata uğramaması
gerektiğini düşünüyorum... Yani, yayımlanmasının suç olduğu
yasalarda belirtilmiş bir belgeyle ilgili olarak soruşturma
yürütülmesini “yasal” saysam da kendi ölçülerim içinde “meşru”
saymıyorum.
Ne yazık ki bu şimdilik sadece ülkemiz için değil dünya için
de naif bir temenniden öteye gitmiyor.
Fakat “yasal”ı bu kadar esnetmek, oradan da “yok artık”
dedirten suç isnatlarına sıçramak “yasal” değildir.
Umarım bu girişim daha fazla yol almadan bir noktada
durdurulur.
“İşte ‘uyguladık’ itirafı...”
Geldik, 5 Aralık tarihli Taraf’ın, Mehmet Baransu imzalı
haberine... Sürmanşetteki haberin başlık-spot-giriş kombinasyonu
aynen şöyle:
Başlık: “İşte ‘uyguladık’ itirafı...”
Spot: “Hükümet, ‘uygulamadık’ dediği 2004 MGK’sındaki ‘Gülen’i
bitirme kararlarını’ nasıl uyguladığını, 2005 yılında CHP’nin soru
önergesine verdiği yanıtta tek tek itiraf etti...”
Giriş: “Taraf’ın yayımladığı, Ağustos 2004’teki Milli Güvenlik
Kurulu’nda alınan Fethullah Gülen cemaatine yönelik kararı gösteren
belge hakkında hükümet kanadı ve bakanlar, ‘Yok hükmündeydi, karar
uygulanmadı’ diyor. Taraf ise bu ifadeleri yalanlar nitelikte yeni
belgelere ulaştı.
“MGK’dan bir yıl sonra CHP Iğdır Milletvekili Yücel
Artantaş’ın verdiği soru önergesini cevaplayan Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, Başbakanlık Uygulamayı Takip
Koordinasyon Kurulu’nun (BUTKK) her ay toplanıp, irticai unsurlara
yönelik takibat denetimleri yaptığını, bunları raporladıklarını,
ayrıca kanuni düzenlemeler ve idari tedbirler aldıklarını resmî
yazıyla itiraf etmiş.”
O gün neden kıyamet kopmamış?
Taraf’ın “Uygulamışlar... İşte belgeleri” dizisinin bu en
çürük halkası o kadar çürük ki, ve bu o kadar bariz ki, onun öyle
olduğunu göstermeye çalışmak bile tuhaf olacak... Fakat en azından,
bunun farkında olmadıkları anlaşılan eski arkadaşlarımız için bunu
deneyeceğim...
Sevgili arkadaşlarım;
CHP milletvekilinin önergesinin tarihi olarak 11 Temmuz 2005’i
veriyorsunuz... O tarihte üzerinde birleşilen ortak kanaat şu değil
miydi:
AK Parti ile Cemaat’in arasından su sızmamaktadır... El ele
vermişler, ortak tehdit “askerî vesayete karşı” birlikte mücadele
etmektedirler ve fakat bu arada da memleketi hızla “şeriat”a doğru
sürüklemektedirler.
Zaten CHP’li vekil de önergesini “irticaya karşı mücadele”nin
nasıl tavsatıldığını kamuoyuna göstermek üzere vermemiş
midir?
Fakat o da ne? Gelen cevap -sizin yorumunuza itibar edecek
olursak- ortalığı biribirine katacak niteliktedir... Herkesin
düşündüğünün tersine, hükümet “Gülen’i bitirmeye” karar vermiştir
ve bunun uygulamalarını da “soru önergesine verdiği yanıtta tek tek
itiraf” etmiştir. (“İtiraflar”ın Başbakanlık Uygulamayı Takip ve
Koordinasyon Kurulu’nun marifetlerinin anlatılmasından ibaret
olduğunun Taraf’ın haberinde mündemiç olduğunu hatırlatayım
burada).
İyi de arkadaşlar, o gün neden parlamento muhabirleri ortalığı
biribirine katmamış... Ortalık neden yıkılmamış?
Haberinizdeki şu bölüm de çok hoş:
“CHP eski Milletvekili Yücel Artantaş’a ulaştık. Artantaş,
soru önergesini hatırlamadığını, arşivine bakıp, sürecin devamıyla
ilgili nasıl bir çalışma yaptığını bizlerle paylaşacağını
açıkladı...”
Bari bu sizi uyandırsaydı be arkadaşlar... Düşünün, bir CHP
milletvekili, verdiği bir soru önergesine gelen cevapla ispat
ediyor ki, AK Parti daha 2005’te “Gülen’i bitirmek” üzere faaliyete
geçmiştir... Yani AK Parti-Cemaat ittifakı paramparça
olmuştur...
Peki, bu muazzam “müjde”yi alan CHP milletvekili nasıl olmuş
da müjdeyi kamuoyuyla paylaşmamış? Düşünün, adamcağız hatırlamıyor
bile verdiği önergeyi ve aldığı cevabı; o kadarcık bile iz
bırakmayan bir hikâyeyi şimdi bize “2004 MGK kararlarının
uygulaması... AK Parti’nin ‘Gülen’i bitirme’ kararlılığının ispatı”
olarak sunuyorsunuz.
Olacak şey mi bu?
Gerçekten, n’oldu size? Basiretinizi bağlayan şey ne?
Sorumu yanlış anlamayın, “siyaset”ten değil “gazetecilik”ten
söz ediyorum...