29 Kas 2012 13:38
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 14:26
ESKİ RTÜK BAŞKANI'NDAN YENİ KİTAP!
Eski RTÜK Başkanı, gazeteci-yazar Nuri Kayış'ın araştırma kitabı “Ölüme Götüren Yazılar” Tanyeri Kitap'tan çıktı.
Kitapta Uğur Mumcu’nun son yazılarından birine de yer veriliyor ve
Mumcu cinayetinin nedeninin 8 Ocak 1993 tarihli bu yazı olduğu
belirtiliyor. Sözkonusu yazıda Mumcu, istihbarat ajanlarıyla Kürt
milliyetçileri arasındaki ilişkileri ortaya koyan belgeleri
yakından açıklayacağını duyurmuştu. Ancak o belgeleri açıklayamadan
suikast oldu.
Kitapta,Uğur Mumcu’nun yanısıra Cumhuriyet döneminde öldürülen gazetecilerden Sabahattin Ali, Abdi İpekçi, İlhan Darendelioğlu, Sami Başaran, Kamil Başaran, Çetin Emeç, Turan Dursun, Musa Anter, Ahmet Taner Kışlalı ve Hrant Dink’in gazetecilik ve yazarlık serüvenleri de inceleniyor, yazılarından ve kitaplarından ayrıntılı örnekler verilerek, “Neden hedef oldular” sorusuna yanıt aranıyor.
Kitapta yeralan bilgilere göre, Sabahattin Ali, Markopaşa, Malumpaşa, Merhumpaşa gibi mizah gazetelerine yazdığı yazıların iktidarı rahatsız etmesi yüzünden hedef seçildi. Cinayetin ardında “derin” güçler vardı.
Abdi İpekçi, Milliyet gazetesinin Genel Yayın Müdürü ve Başyazarıydı. Ülke sorunlarına sağduyuyla yaklaşıyor, siyasi aktörlerin anarşi ve ekonomik sorunlar karşısında uzlaşmasını öneriyordu. 12 Eylül askeri darbesine zemin hazırlamak isteyenlerce katledildi.
İlhan Darendelioğlu, kitapları ve gazete yazılarıyla Ülkücü diye tanımlanan sağ görüşlü gençleri derinden etkilemiş, onların ideologlarından biri olmuştu. Komünizmin Türkiye için büyük tehlike olduğunu savunuyordu. 12 Eylül askeri darbesi öncesinde faili meçhul bir cinayete kurban gitti.
Gazete isimli gazetenin muhabiri Sami Başaran, hakkında yayımlanan magazin haberlerine kızan bir aşiret reisinin hedefi oldu. Bu olayda çifte bir dram vardı. Aşiret reisinin kızdığı haberleri o yazmamıştı.
Yine aynı Gazete’nin yazarı Kamil Başaran, zabıta denetimiyle ilgili bir haberde adı geçen bir restoran sahibinin tabancasından çıkan kurşunlarla yaşama veda etti. Restoran sahibi, denetimle ilgili haberden ziyade haberle ilgili fotoğrafın alt yazısından “tahrik” olmuştu.
Çetin Emeç, Atatürkçü ve laik çizgide sert yazılar kaleme alıyordu. Öldürülmesinde bu kimliğinin yanı sıra ülkeyi karıştırmak isteyen “derin” güçlerin arzuları rol oynadı.
Turan Dursun, dini eğitim aldı, yıllarca müftü ve müftü yardımcısı olarak çalıştı. Daha sonra ataist bir anlayışa yöneldi, dini inançları sorgulayan yazılar kaleme aldı. Cinayete kurban gitmesi Tahran Radyosu’nca “Türkiye’nin Salman Rüşdi’si öldürüldü” diye duyuruldu.
Musa Anter, Kürt kökenli bir gazeteci-yazardı. Kürt milliyetçiliğinin fikir babalarından biri olarak kabul ediliyordu. Yazılarında Kürt sorununu çeşitli boyutlarıyla inceliyor, Devletin Kürt politikasını sert bir üslupla eleştiriyordu. Diyarbakır’da tuzağa düşürülerek öldürüldü. Bu cinayetin ardında da “derin” güçlerin parmağı görüldü.
Ahmet Taner Kışlalı da Atatürkçü ve laik kimliğiyle tanınıyor, yazıları ve kitaplarının yanı sıra verdiği dersler ve konferanslarla da geniş kitlelere ulaşıyordu. Türbanla ilgili bir yazısının ardından radikal dinci bir gazetede eleştirilmiş, fotoğrafının üstüne çarpı işareti atılmıştı.
Hrant Dink, Ermeni kökenliydi. Ermeni cemaatine hitap eden Agos gazetesinin yönetici ve yazarlarından biriydi. Yazılarında Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınırın açılarak komşuluk ilişkileri kurulmasını istiyor, 1915 olaylarının özgürce konuşulmasını, resmi tez dışındaki yayınların da rahatça yapılabilmesini savunuyordu. Agos’ta yer alan “Sabiha Hatun’un Sırrı” haberi ile, yine aynı gazetede yayımlanan yazı dizisinde geçen bir cümlenin yanlış anlaşılması yüzünden bazı çevrelerce hedef seçildi ve gazetesinin önünde vuruldu.
Nuri Kayış, araştırmasıyla ilgili olarak, “Düşünceleri nedeniyle öldürülen gazetecileri genç kuşakların daha yakından tanımasına imkan sağlaması ve ülkemizde düşünce özgürlüğünün gelişmesine katkıda bulunması ölçüsünde kitap amacına ulaşmış olacaktır” dedi.
Kayış, “Cumhuriyet döneminde 54 gazeteci uğradığı saldırılar sonucu yaşamını yitirdi. Bu kitabın sınırları içinde o gazetecilerden sadece 11’ini anlatabildim, onları hedef yapan yazılardan örnekler verebildim. Kuşkusuz yeni araştırmalar yapıp Cengiz Polatkan’dan Ümit Kaftancıoğlu’na, Mevlüt Işık’tan İzzet Kezer’e, Metin Göktepe’den Cihan Hayırsevener’e kadar öldürülen diğer gazetecileri anlatmakta da basın tarihimiz açısından yarar var” dedi.
Düşünceleri nedeniyle silahlara, bombalara hedef olanların sadece gazeteciler olmadığını vurgulayan Kayış, “Yakın tarihimizde Bedrettin Cömert’ten Bedri Karafakioğlu’na, Akın Özdemir’den Kemal Türkler’e, Cavit Orhan Tütengil’den Sevinç Özgüner’e, Bahriye Üçok’tan Abdurrahman Köksaloğlu’na, Doğan Öz’den Necip Hablemitoğlu’na kadar çeşitli mesleklerdeki birçok isim daha düşünceleri nedeniyle hedef seçilip öldürüldüler. Onların anlatılması, yeni kuşaklara tanıtılması da vefa duygusunun yanı sıra demokratik reaksiyonun bir gereği olarak görülmelidir” diye konuştu.
Kitapta,Uğur Mumcu’nun yanısıra Cumhuriyet döneminde öldürülen gazetecilerden Sabahattin Ali, Abdi İpekçi, İlhan Darendelioğlu, Sami Başaran, Kamil Başaran, Çetin Emeç, Turan Dursun, Musa Anter, Ahmet Taner Kışlalı ve Hrant Dink’in gazetecilik ve yazarlık serüvenleri de inceleniyor, yazılarından ve kitaplarından ayrıntılı örnekler verilerek, “Neden hedef oldular” sorusuna yanıt aranıyor.
Kitapta yeralan bilgilere göre, Sabahattin Ali, Markopaşa, Malumpaşa, Merhumpaşa gibi mizah gazetelerine yazdığı yazıların iktidarı rahatsız etmesi yüzünden hedef seçildi. Cinayetin ardında “derin” güçler vardı.
Abdi İpekçi, Milliyet gazetesinin Genel Yayın Müdürü ve Başyazarıydı. Ülke sorunlarına sağduyuyla yaklaşıyor, siyasi aktörlerin anarşi ve ekonomik sorunlar karşısında uzlaşmasını öneriyordu. 12 Eylül askeri darbesine zemin hazırlamak isteyenlerce katledildi.
İlhan Darendelioğlu, kitapları ve gazete yazılarıyla Ülkücü diye tanımlanan sağ görüşlü gençleri derinden etkilemiş, onların ideologlarından biri olmuştu. Komünizmin Türkiye için büyük tehlike olduğunu savunuyordu. 12 Eylül askeri darbesi öncesinde faili meçhul bir cinayete kurban gitti.
Gazete isimli gazetenin muhabiri Sami Başaran, hakkında yayımlanan magazin haberlerine kızan bir aşiret reisinin hedefi oldu. Bu olayda çifte bir dram vardı. Aşiret reisinin kızdığı haberleri o yazmamıştı.
Yine aynı Gazete’nin yazarı Kamil Başaran, zabıta denetimiyle ilgili bir haberde adı geçen bir restoran sahibinin tabancasından çıkan kurşunlarla yaşama veda etti. Restoran sahibi, denetimle ilgili haberden ziyade haberle ilgili fotoğrafın alt yazısından “tahrik” olmuştu.
Çetin Emeç, Atatürkçü ve laik çizgide sert yazılar kaleme alıyordu. Öldürülmesinde bu kimliğinin yanı sıra ülkeyi karıştırmak isteyen “derin” güçlerin arzuları rol oynadı.
Turan Dursun, dini eğitim aldı, yıllarca müftü ve müftü yardımcısı olarak çalıştı. Daha sonra ataist bir anlayışa yöneldi, dini inançları sorgulayan yazılar kaleme aldı. Cinayete kurban gitmesi Tahran Radyosu’nca “Türkiye’nin Salman Rüşdi’si öldürüldü” diye duyuruldu.
Musa Anter, Kürt kökenli bir gazeteci-yazardı. Kürt milliyetçiliğinin fikir babalarından biri olarak kabul ediliyordu. Yazılarında Kürt sorununu çeşitli boyutlarıyla inceliyor, Devletin Kürt politikasını sert bir üslupla eleştiriyordu. Diyarbakır’da tuzağa düşürülerek öldürüldü. Bu cinayetin ardında da “derin” güçlerin parmağı görüldü.
Ahmet Taner Kışlalı da Atatürkçü ve laik kimliğiyle tanınıyor, yazıları ve kitaplarının yanı sıra verdiği dersler ve konferanslarla da geniş kitlelere ulaşıyordu. Türbanla ilgili bir yazısının ardından radikal dinci bir gazetede eleştirilmiş, fotoğrafının üstüne çarpı işareti atılmıştı.
Hrant Dink, Ermeni kökenliydi. Ermeni cemaatine hitap eden Agos gazetesinin yönetici ve yazarlarından biriydi. Yazılarında Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınırın açılarak komşuluk ilişkileri kurulmasını istiyor, 1915 olaylarının özgürce konuşulmasını, resmi tez dışındaki yayınların da rahatça yapılabilmesini savunuyordu. Agos’ta yer alan “Sabiha Hatun’un Sırrı” haberi ile, yine aynı gazetede yayımlanan yazı dizisinde geçen bir cümlenin yanlış anlaşılması yüzünden bazı çevrelerce hedef seçildi ve gazetesinin önünde vuruldu.
Nuri Kayış, araştırmasıyla ilgili olarak, “Düşünceleri nedeniyle öldürülen gazetecileri genç kuşakların daha yakından tanımasına imkan sağlaması ve ülkemizde düşünce özgürlüğünün gelişmesine katkıda bulunması ölçüsünde kitap amacına ulaşmış olacaktır” dedi.
Kayış, “Cumhuriyet döneminde 54 gazeteci uğradığı saldırılar sonucu yaşamını yitirdi. Bu kitabın sınırları içinde o gazetecilerden sadece 11’ini anlatabildim, onları hedef yapan yazılardan örnekler verebildim. Kuşkusuz yeni araştırmalar yapıp Cengiz Polatkan’dan Ümit Kaftancıoğlu’na, Mevlüt Işık’tan İzzet Kezer’e, Metin Göktepe’den Cihan Hayırsevener’e kadar öldürülen diğer gazetecileri anlatmakta da basın tarihimiz açısından yarar var” dedi.
Düşünceleri nedeniyle silahlara, bombalara hedef olanların sadece gazeteciler olmadığını vurgulayan Kayış, “Yakın tarihimizde Bedrettin Cömert’ten Bedri Karafakioğlu’na, Akın Özdemir’den Kemal Türkler’e, Cavit Orhan Tütengil’den Sevinç Özgüner’e, Bahriye Üçok’tan Abdurrahman Köksaloğlu’na, Doğan Öz’den Necip Hablemitoğlu’na kadar çeşitli mesleklerdeki birçok isim daha düşünceleri nedeniyle hedef seçilip öldürüldüler. Onların anlatılması, yeni kuşaklara tanıtılması da vefa duygusunun yanı sıra demokratik reaksiyonun bir gereği olarak görülmelidir” diye konuştu.