Eski MİT'çi Can Dündar için konuştu :'Devlet sırrı da yok casusluk da'
Eski Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş Can Dündar ve Erdem Gül'ün tutuklanmasına ilişkin 'Devlet sırrı da yok casusluk da' dedi.
Eski Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşar Yardımcısı Cevat
Öneş, "MİT TIR'ları" haberlerinden dolayı Cumhuriyet gazetesi Genel
Yayın Yönetmeni Can Dündar ile Ankara Temsilcisi Erdem Gül'ün
tutuklanması ile ilgili “Devlet sırrı” diyenler, Can Dündar’ın ve
Erdem Gül’ün yaptıkları haberlerle, açıklanması durumunda devletin
zarar göreceği gizli bilgileri yayımladıkları iddiasından hareket
ediyorlar. Oysa devlet sırrı denilen olayın, yani MİT tır’ları
meselesinin ortaya çıkışının, kamuoyuna mal oluşunun, ulusal ve
uluslararası medyanın yanı sıra sosyal medyada da çok açık biçimde
yer almasının üzerinden neredeyse bir buçuk yıl geçmiştir."
dedi.
Cumhuriyet'ten Selin Ongun'a konuşan Cevat Öneş, MİT TIR'ları ile
ilgili şunları söyledi.İşte o röportaj:
Eski Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşar Yardımcısı Cevat
Öneş, emeklilik sürecindeki pek çok istihbaratçının aksine
fikirlerini kamuoyu önünde paylaşan bir isim.
Açılımın a’sından haberdar olunmadığı günlerde, demokratikleşme
olmadıkça Kürt sorununun çözülemeyeceğine dair tespitleri ile
alışılagelen istihbaratçı profilinin de dışına çıkan biri.
İstanbul Hukuk Fakültesi mezunu olan Öneş, 1966 yılında girdiği
istihbarat teşkilatında, MİT Diyarbakır Bölge Başkanlığı,
Psikolojik İstihbarat Başkanlığı, Personel Başkanlığı gibi
görevlerde bulundu.
Sönmez Köksal’ın yönetiminde MİT’in sivilleşmesi sürecinin
aktörlerinden biri oldu. 2005 yılında İstihbarattan Sorumlu
Müsteşar Yardımcılığı pozisyonundan emekli oldu.
Öneş’e istihbaratın kapsama alanındaki Türkiye’nin gündem bagajını
dolduran başlıkları sorduk. Söyleşinin bugünkü bölümünde Öneş’in,
Genel Yayın Yönetmenimiz Can Dündar ve Ankara Temsilcimiz Erdem
Gül’ün tutuklanmasına ilişkin değerlendirmeleri var.
MESELE BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ
-Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklanmasına “çünkü devlet sırrını
ifşa ettiler” diyenler için özellikle soralım: Devlet sırrı
nedir?
“Devlet sırrı” diyenler, Can Dündar’ın ve Erdem Gül’ün yaptıkları
haberlerle, açıklanması durumunda devletin zarar göreceği gizli
bilgileri yayımladıkları iddiasından hareket ediyorlar.
Oysa devlet sırrı denilen olayın, yani MİT tır’ları meselesinin
ortaya çıkışının, kamuoyuna mal oluşunun, ulusal ve uluslararası
medyanın yanı sıra sosyal medyada da çok açık biçimde yer almasının
üzerinden neredeyse bir buçuk yıl geçmiştir.
Ocak 2014’te gerçekleşen MİT tır’ları hadisesiyle ilgili olarak
Dündar ve Gül’ün yaptıkları haberlere baktığımızda ise takvim
Mayıs-Haziran 2015’i gösteriyor.
Artık sır niteliği kalmayan, kamuoyunca bilinen bir meselenin
medyada bir buçuk sene sonra yeniden kullanılmasının tarifinin
devlet sırrı olarak yapılması mümkün değildir. O bakımdan böyle bir
iddia ile yargılamanın temelden geçersiz olması gerekir.
-Meselenin esası sizce nedir?
Esas mesele, bu haberin kullanılmasının doğrudan basın özgürlüğü
ile ilgili olmasıdır. Basın özgürlüğü olmadan demokrasiden
bahsetmek mümkün değildir.
Can Dündar’ların haberciliğinin basın özgürlüğü çerçevesinde
değerlendirilmesi lazım. Basın özgürlüğünü açıkça ihlal eden
böylesine bir olayın, tüm evrensel hukuk kriterlerine aykırı olarak
kullanılması gerçekten vahim.
-Meselenin devlet sırrına iteklenmesi neyin
göstergesi?
İddia meselenin bir basın özgürlüğü meselesi olmadığı. İddia edilen
ise Fethullah Gülen Terör Örgütü ile işbirliği içinde bir casusluk
faaliyeti yapıldığı. Bu hukuki düşünce ve demokratik adalet sistemi
içerisinde değerlendirilebilecek bir durum değil, bir zorlama.
-İstihbarat servislerinin işleyişinde devlet sırrı nerede
durur?
Devlet sırrı istihbarat servisi ile ilişkilendirildiğinde ortada
bir casusluk faaliyetinin olması gerçekliği var.
-Casusluk nerede başlar, kime casus, neye casusluk
denir?
Subjektif casusluk olmaz. Casusluk bir devlete veya bir güce, kendi
devletinin aleyhinde bilinçli şekilde hizmet etme olayıdır.
Bunun da ispatlanması gerekir. Açıkça suçüstü yapılması, suçüstü
delillere sahip olunması ve bireyle mutlak suretle
ilişkilendirilmesi gerekir.
Bunların dışında bir delile dayanmadan böylesine bir iddianın
yapılması, kişisel temel hakları doğrudan ortadan kaldıran, düşünce
ve ifade özgürlüğünü yok eden bir zihniyetin uygulama şeklini
gösterir.
-Erdem Gül ve Can Dündar’ın yargılanmalarına gerekçe
gösterilen haberler 20 yıl önce olsaydı, devlet yine bugün
davrandığı gibi mi davranırdı?
Böylesine gerekçesiz, herhangi bir delile ve suçüstüne dayanmayan
bir olayla ilgili olarak casusluk suçlamasına 20 yıl önce de
zorlama denirdi.
-Sizce devletin hareket etme tarzında bu anlamda bir
değişiklik var mı?
Devleti total bir yapı olarak göstermeyelim. Burada devletle
bireyleri de ayırmadan söylemeliyiz ki, demokratik gelişmelere
rağmen bu “zorlama” zihniyetin devamlılığını gösteren somut bir
örnek daha yaşamaktayız.
-Casusluğun ne olduğunu en iyi istihbarat teşkilatları
bilir, değil mi?
Şüphesiz.
-İstihbarat teşkilatının suçüstü yapmadığı ve
meslektaşlarımızın casuslukla itham edildiği bu yaşananın adı nedir
o halde?
İstihbarat teşkilatımızın suçüstü yapmadığı bir olayın savcılık
tarafından iddia iddia haline getiriliş şekliyle, bu da ilginç ve
yeni bir örnek oluyor tabii.
-1 ve 19 Ocak 2014’te yaşananların, MİT tır’ları
hadisesinin adı neydi sizce?
Tır’ların durdurulması, iktidar içi bir kavganın, kendilerinin
ifade ettikleri gibi, cemaatin bürokratlarıyla siyasi iktidar
arasındaki çatışmanın ortaya çıkardığı bir sonuçtu.
Şunu da açıklıkla ifade edelim. Bir devlet, anayasal ve yasal
yapılanmasının dışında, böyle bir teşkilatlanmanın hareketine
hiçbir zaman cevaz vermez. Buna imkân verilemez.
Bu konunun da yine hukukun, anayasal sistemin ortaya koyduğu
ilkeler çerçevesinde ortadan kaldırılması kaçınılmazdır ve
meşrudur. Bu birinci husus.
İkinci husus: Böylesine bir yapının devlet aygıtı içerisinde
geçmişi uzun senelere dayanan şekilde yapılanması, devlet aygıtı
içinde bilinerek işleyişinin ve işbirliğinin sağlanması da üzerinde
önemle durulması gereken diğer konudur.
Tüm bunlar Türkiye siyasetlerinin, ders almaları ve özeleştiri
yapmaları gereken bir gerçeğimizdir. Bu durum, demokratik hukuk
devletinde “denetlenebilirlik”, “hesap verilebilirlik” kurumsal
yapılarının gerçekleştirilmesinin hayati önemine işaret
etmektedir.
RÖPORTAJIN TAMAMINI OKUMAK İÇİN
TIKLAYINIZ...