10 Ağu 2023 11:37 Son Güncelleme: 10 Ağu 2023 11:49

Oktay Vural: ‘Akşener ‘kazanacak aday’da haklıydı"

İYİP'li Oktay Vural, Meral Akşener'in masadan kalkma dönemiyle ilgili haklı olduğunu söyledi.

MHP'nin eski grup başkanvekillerinden Oktay Vural, İYİ Parti Olağan Kurultayı'nda partiye katılarak Genel İdare Kurulu'na girmişti.

Oktay Vural, Duvar'dan Ceren Bayar'a konuştu.

Akşener'in "Kazanacak aday" çıkışında haklı olduğunu ifade eden Oktay Vural, "Kazanacak adayda haklıydı. ‘Kaybedecek aday’ diyecek değil. Kaldı ki ‘kazanacak aday’ derken aslında ‘nasıl ve kiminle kazanılabilir’ sorusunun cevabını arıyordu. Kendisi ‘ben kazanırım’ demedi. ‘Başka biri kazanır’ demedi. ‘Kazanacak aday’ dedi. Bunun tespiti için çeşitli yöntemler vardır; anketler, eğilim yoklamaları gibi. Usul belirlenmeden esas olur mu?

Dolayısıyla; dışarıdan biri olarak söylüyorum, sorunun muhatabı Meral Akşener değil. Belki de masadaki diğer liderlere sormak lazım; ‘Neden bir usul belirleyip süreci öyle yönetmediniz? Bir usul belirlenmemesine neden itiraz etmediniz?’" dedi.

‘AKŞENER MÜCADELEYE KATKI SAĞLAMAMI İSTEDİ VE BENİ DAVET ETTİ’

Aktif siyasete çok uzun bir ara verdiniz. Neden bu kadar uzun bir ara verdiniz ve bugün sizi siyasete dönmeye iten ne oldu?

24 Haziran 2018’de milletvekilliğim sona erdi. 24 Haziran 2023’teki seçimin ardından siyasete döndüm. Aktif olarak siyaset yapmamakla birlikte, görüşlerimi sosyal medyada, konferanslarda, televizyonlarda anlattım. Türkiye'nin meseleleri konusunda siyasal duruşum hep oldu. Siyasetten geçinen birisi olmadım, siyaset için geçindim.

Bu süreçte Türkiye'de bir yenilenme, bir değişim olması gerektiğini hep düşündüm. Türkiye'deki bu değişimi sağlaması gereken de siyaset dünyası. Sayın Akşener kurultayda yeni bir dönem, yeni bir yol vurgusu yaptı. Görüşmelerimizde bu sürece benim de katkı sağlayabileceğimi düşündük. Kendisi görüşlerimi, düşüncelerimi parti siyasetinde dile getirmemi, mücadeleye katkı sağlamamı istedi ve beni davet etti. Ayrıca İYİ Parti'nin siyasal duruşunun toplumla buluşmasını sağlama, daha geniş kitlelere ulaştırma sürecinde benim de olmamı istedi. Ben de memnuniyetle kabul ettim.

‘YENİ BİR SİYASET ZEMİNİ GEREKİYOR’

Siyaseti nasıl bırakmıştınız, nasıl buldunuz?

Ara verdiğim dönem sistem değişikliğinin yaşandığı bir dönem. Parlamentonun etkisiz kaldığı, denge ve denetim araçlarının zayıfladığı, milletvekillerinin kendilerini güçlü hissetmediği bir dönem. Kişiselleşmiş ve kutuplaşmış bir siyaset söz konusu. Dolayısıyla dünden çok daha farklı bir siyaset var. Kendinizi anlatmak konusunda ciddi engellerle karşılaşılan bir ortam söz konusu. İnsanların birbirini anlamaktan uzaklaştığı, düşmanlaştırıldığı, ötekileştirildiği, diyalog ve uzlaşmanın giderek ortadan kalktığı bir siyaset ortamı.

Bu sıkışıklığın aşılması ve Türkiye'nin yenilenmesi gerekiyor. Hem kendi iç dengemizi hem toplumun iç dengesini sağlayabilecek bir zeminin topluma sunulması gerekiyor. Yeni bir siyaset zemini olması gerektiğini gönül rahatlığıyla ifade edebilirim. Toplumsal değerleri kavrayan ve kapsayan bir denge olması gerekiyor. Bu denge ne kadar güçlü olursa ne kadar geniş bir toplum kesimine giderse Türkiye'nin sorunlarının çözümü o kadar kolay olur. İYİ Parti de bu dengeyi sağlayabilecek zemini temsil ediyor.

‘SEÇİM SÜRECİNDE GÖRÜŞLERİMİ AKŞENER’E İLETME İMKANI BULDUM’

Siyasete verdiğiniz arada fikirlerinizi kamuoyuyla paylaştığınızı ifade ettiniz. Seçime giden süreçte Meral Akşener'le birebir görüş alışverişiniz oluyor muydu?

Görüşlerimi zaman zaman farklı ortamlarda iletme imkanı buldum. Bu süreçte bu yenilenmenin nasıl yapılması gerektiğini, neler yapılması gerektiğini bir aydın olarak çeşitli vasıtalarla ilettim.

Altılı Masa’nın, kazanacağından çok emin bir şekilde seçime ilerlediği yönünde yaygın bir gözlem var. Bu gözleme katılır mısınız? Sizce muhalefet neden kaybetti?

Ben o zaman içeriden değil dışarıdan bakıyordum. Dolayısıyla bu konuda yapacağım değerlendirmeler bir partili kimliğiyle olmayacaktır.

Benim gördüğüm şey şuydu; kutuplaşmış bir Türkiye'de iktidar ya da muhalefet ideolojik bir kutuplaşma yaparsa seçmen kitlesinin buna göre pozisyon alabileceğini ve geçirgenliğinin azalabileceğini düşündüm. Mevcut kutuplaşmayı siz ideolojik bir kutuplaşmaya doğru evirirseniz seçmen kitlesinin geçirgenliği azalabilir.

Bir şeyi kazanmadan gelecekle ilgili tasavvurun pek bir anlamı yok. Sayın Akşener, toplumun çoğunluğunun değişim talebinin farkındaydı ve ‘kazanacak aday’ vurgusunu yaptı. Benim gördüğüm kadarıyla Sayın Akşener, bir usul belirlenmesi gerektiğini ifade ediyordu. Yani kazanacak adayı nasıl belirleyeceğiz? Buna ilişkin usul belirlenmedi. Oysa usul esastan önce gelirdi.

Toplumun hassasiyet duyabileceği bazı konular da var. Terörle ilişkinin toplum tarafından algılanması konusu. Meral Hanım'ın itirazları vardı hatırlarsanız; “HDP'yle birlikte olmak istiyorsanız ben çıkayım o gelsin” gibi bir yaklaşımı oldu. Toplumun bu konudaki algısı yönetilemedi.

Bütün bunlar dikkate aldığında aslında görülüyor ki bir şeyi kazanmak için bu bariyerler dikkate alınmalı, gerekli şartlar oluşmalıydı.

‘AKŞENER ‘KAZANACAK ADAY’DA HAKLIYDI’

Meral Akşener’in ‘kazanacak aday’ vurgusunun Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nu yıprattığı yorumları da yapıldı. Söylediklerinizden Akşener’in “kazanacak aday” ısrarında haklı olduğunu düşündüğünüzü anlıyorum.

Kazanacak adayda haklıydı. ‘Kaybedecek aday’ diyecek değil. Kaldı ki ‘kazanacak aday’ derken aslında ‘nasıl ve kiminle kazanılabilir’ sorusunun cevabını arıyordu. Kendisi ‘ben kazanırım’ demedi. ‘Başka biri kazanır’ demedi. ‘Kazanacak aday’ dedi. Bunun tespiti için çeşitli yöntemler vardır; anketler, eğilim yoklamaları gibi. Usul belirlenmeden esas olur mu?

Dolayısıyla; dışarıdan biri olarak söylüyorum, sorunun muhatabı Meral Akşener değil. Belki de masadaki diğer liderlere sormak lazım; ‘Neden bir usul belirleyip süreci öyle yönetmediniz? Bir usul belirlenmemesine neden itiraz etmediniz?’

‘İMAMOĞLU VE YAVAŞ OLMASAYDI KILIÇDAROĞLU KİMİNLE MİTİNG YAPACAKTI?’

Kazanacak aday tartışmasıyla bağlantılı en kritik hamle Akşener’in masadan kalkması oldu. Sizce doğru bir hamle miydi? Ve masaya geri dönmesi doğru karar mıydı?

Güzelim ülkenin ekonomisi kötü, dış politikası kötü, yönetim sistemi kişiselleşmiş, otoriterleşme var. Toplumun da bir değişme talebi var. Böyle bakıldığında buna engel olmak istemedi. Sonuçta bu denklemi güçlendirecek şahsiyetleri sürecin içerisine dahil etmeyi tercih etti ve Sayın İmamoğlu ve Sayın Yavaş'ın sürece katılmasını sağlayarak denklemi güçlendirdi. Çünkü pek çok ankette bu iki isim önde çıkıyordu. Böylelikle hiç olmazsa birtakım veriler ve halkın kanaatleri dikkate alınarak bir adım atıldı. Sayın Akşener, iki büyükşehir belediye başkanını sürece dahil etti. Kazanmak için ciddi bir hamle yaptı. İmamoğlu ve Yavaş olmasaydı ne olacaktı? Sayın Kılıçdaroğlu kiminle miting yapacaktı? Ayrıca belediye başkanları icracı oldukları için onların icraatları da kazanmayı güçlendiren bir etkiydi.

‘AKŞENER DEĞİŞİM TALEBİNİ, MİLLETİNİ ÖN PLANA ALDI’

Dolayısıyla Sayın Akşener'in hem kazanacak aday vurgusu hem masadaki tutumu haklıydı. Toplumsal değişim talebini, halkını, milletini ön plana aldı. Kendi partisi kazanır kazanmaz, bunu düşünmedi. Masada tavrını koydu. Masadan kalkışı da masaya dönüşü de toplum için oldu. Başka bir şey aramaya gerek yok. Beklentisi mi var? Yok. Diğer liderler de cumhurbaşkanı yardımcısı adayı oldu, kendisi de. Millet İttifakı’nın iki partisi vardı. Bir Cumhuriyet Halk Partisi ve bir de İYİ Parti. Cumhuriyet Halk Partisi'nin Genel Başkanı Cumhurbaşkanı adayı ama İYİ Parti'nin Genel Başkanı Cumhurbaşkanı Yardımcısı adayı. Sayın Akşener, kendi partisinin başında parlamentoyu da hedefleyebilirdi. Tüm bunları kabul etti ve toplumsal değişimi temin etmeye ve kazanmaya yönelik adımlar attı.

‘MERAL HANIM HAKLI ÇIKTI’

Bütün bu tartışmaları dikkate aldığınızda Meral Hanım'ın tutumu haklı değil miydi? Bence haklıydı, haklı çıktı. Altılı Masa içerisinde birilerinin bunu dikkate alması gerekmez miydi? Bence gerekirdi. Tüm bu tablo ortadayken Meral Hanım, hiç “kaybetti” demedi, hep “kaybettik” dedi. Üsluba bakın. Sorumluluğu bir başkasının üzerine atmadı, kimseyi de suçlamadı. Onun haykırışının, duruşunun arkasında birtakım doğruları paylaşma arzusu olduğunu görmek lazım.

‘KAZANDIKTAN SONRASINI DÜŞÜNENLER KAYBETTİ, KAZANMAYA YÖNELİK DÜŞÜNENLER KAZANDI’

Son seçimin belirleyenlerinden biri de ittifak sistemi oldu. Altılı Masa’nın başarılı bir ittifak sınavı vermediğini söyleyebilir miyiz?

50+1. Artı bir alınınca her şey alınıyor. Dolayısıyla bu, siyasal bir duruş değil; sayısal bir duruş getiriyor. Herkes siyasi çıkarını maksimize etmeye çalışan bir duruşun içerisinde, toplumun çıkarını değil. Dolayısıyla ittifaklardaki ‘artı bir’ler ne getirdi ne götürdü; buna bakmak lazım. Ben bu süreç içerisinde sadece Meral Hanım'ın siyasal çıkarla hareket etmediğini düşünüyorum. Bu süreçteki yapılanmaların hangilerinin siyasal çıkarları için hareket ettiğinin takdirini de değerli okurlarınıza bırakıyorum.

Ayrıca bir tarafta Meral Hanım’ın kazanmayı düşünen tavrı, bir tarafta ‘kazandıktan sonra ne yapacağız?’ diye düşünen bir tavır. Bunun arkasında kimin, hangi siyasi çıkarı vardı bilmiyorum. Ama şu çok net; Cumhur İttifakı kazanmaya yönelik daha fazla düşündü ve çalıştı. Kazandıktan sonrasını düşünenler kaybetti, kazanmaya yönelik düşünenler kazandı.

‘HDP'NİN GÖRÜNÜR OLMASI SEÇMEN GEÇİRGENLİĞİNİ AZALTTI’

Seçim döneminde “milliyetçilik” kavramı çok tartışıldı. İktidarın sıkça yaptığı “beka” vurgusunun toplumda karşılık bulduğu, Altılı Masa’nın toplumun milliyetçi hassasiyetlerine hitap edemediği ve seçimin kaybedilmesinin en önemli nedenlerinden birinin bu olduğu yorumu yapıldı. Bu yoruma katılır mısınız? Altılı Masa ve masanın önemli bileşenlerinden İYİ Parti milliyetçilik konusundaki hassasiyetini topluma aktaramadı mı?

İYİ Parti’ye milliyetçi hassasiyetler üzerinden eleştiri getirmek haksızlık olur. Kutuplaşmış bir ülkede mevcut kutuplaşmayı ideolojik kutuplaşmaya çevirirseniz seçmen geçirgenliği azalır. HDP'nin, terörle ilişkili bir partinin görünür olması toplum nezdinde bu geçirgenliği azaltan en önemli hususlardan biri oldu. Bu konuda da Meral Hanım’ın “HDP'yi alın, biz çıkalım” ifadesinin arkasında hangi mesajlar olduğunu dikkate almak gerekir.

Sonuç olarak seçimde oy tercihini değiştirecek birilerinin kararını değiştirmesi, bir başka partiye, kişiye destek olabilmesi için bariyerler olmaması gerekir. Ama bariyerler buna engel oldu.

‘İYİ PARTİ’NİN VARLIĞI HDP'NİN TÜRKİYE'NİN GELECEĞİNİ ŞEKİLLENDİRMEDE BİR FAKTÖR OLMAYACAĞINI ORTAYA KOYDU’

Cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu’nun HDP'yle temasının görünür olması bahsettiğiniz oy geçişkenliğinin önünde bir bariyer miydi?

İYİ Parti'nin masadaki varlığı zaten HDP'nin devlet yönetiminde etkili olmasına engel olabilecek bir şeydi. HDP siyasi açıdan tutumu Kılıçdaroğlu’nu desteklemek olarak belirlemiş olsa da İYİ Parti'nin orada bulunması, HDP'nin Türkiye'nin geleceğini şekillendirmede bir faktör olmayacağını ortaya koydu. Meral Hanım da bunu ifade etti. Ama tablo böyle olsa da bu, karşı tarafın kullanabileceği bir şeydi. Bir şeyi nasıl yaptığınız kadar karşı tarafın yaptığınız şeyi nasıl algılatacağını düşünmeniz gerekiyor. Sizin zayıf yönlerinizi diğeri kullanır.

‘KÜRT SORUNUNUN VARLIĞINI DAYATANLARIN BAŞKA SİYASAL AMAÇLARI VAR’

HDP konusundaki tutumumuzun net olduğunu ifade ettiniz. Kürt sorunu hakkındaki duruşunuzu, Kürt seçmenlere yönelik tutumunuzu nasıl tariflersiniz?

Biz Kürtleri sorun olarak gören bir parti değiliz. Böyle bir sorunun varlığını dayatanların başka siyasal amaçları vardır. Biz meseleye vatandaş ekseninde bakıyoruz. Bu coğrafyayı vatan yapan ve milli kimliğinin içerisinde olmuş bütün vatandaşlarımızı bu milletin asli evladı olarak görüyoruz. Etnisiteye bağlı, fay hatları üzerinde siyaset yapan bir parti değiliz. Bunları tehlikeli görürüz.

‘KÜRT SEÇMENLERE SİYASİ İPOTEK KONULMASINI DOĞRU BULMUYORUZ’

Kürt seçmenler olabilir. Onlara hitap etmek için ortak olduğumuz noktalardaki sıkıntıları dile getirmemiz ve birlikte ortak geleceğe doğru gitmemiz gerekiyor. Sonuçta bir kimsenin Kürt olması bir başka partiye oy vermesini ya da sempati duymasını engelleyen bir durum değil. Milli kültür içinde miyiz? Ortak kaderde miyiz? Ortak gelecekte miyiz? O zaman neye göre ayırt edeceğiz? Dolayısıyla biz Kürt seçmenlere siyasi ipotek konulmasını doğru bulmuyoruz. Elbette insanların farklı etnik kimlikleri olabilir. Bunlara saygı göstereceksiniz ama siyaseti o eksene indirgemeyeceksiniz. Bu, aynı zamanda otoriterlik ve feodalleşmeyi sağlar. Başka birçok sorun görmezden gelinir. Siyasetçiler bu kimliği kullanarak üzerine binmek isterler. Seçim dönemi ayrıştırırlar ve çatıştırırlar. Bu tuzaktan uzaklaşmak gerekir.

‘İYİ PARTİ BU MİLLETİN GÖREN GÖZÜ, DUYAN KULAĞI, UYANIK VİCDANI OLACAK’

Sosyal medyada ve röportajlarınızda sıklıkla “yeni dönem” vurgusu yapıyorsunuz, siyasette yeni bir yol açacağınızı ifade ediyorsunuz. Bu yeni dönemi nasıl tariflersiniz? İYİ Parti’nin siyasetinde, siyaset yapma biçiminde ne değişecek?

Kendisini topluma daha iyi anlatabileceği bir sürece doğru gidecek. Mecburiyet ve mahkumiyet ilişkisine göre indirgenen siyasetin dışına çıkacak. Mevlana'nın güzel bir sözü var; “Bir fikir olsun ki bir yol açsın, bir yol açsın ki hakikate ulaşsın.” İYİ Parti bunun için çalışacak. Bir yol açacak.

Politikacılar kendi gerçeklerini oluşturup toplumun hakikate ulaşmasını engelliyorlar. Halk kendi derdine yanamıyor. Biz kendi derdine yanan, kendi derdine çözüm bulan bir Türkiye istiyoruz. Siyasetçinin arzuladığı koltuğa ulaşması için bir Türkiye değil. Kutuplaşma toplumun gerçeklere ulaşmasını engelliyor. Böyle ilerleme sağlayamayız. Toplumsal özelliklerimizi geliştirmemiz gerekiyor.

İYİ Parti bu milletin gören gözü, duyan kulağı, uyanık vicdanı olacak. Toplumun gerçeklerine döneceğiz. Toplumsal gerçeklere ulaşmayı engelleyen değil, toplumsal gerçeklere ulaşmayı sağlayan olacağız. Toplumu mecburiyet ve mahkumiyetten kurtaracağız, sökeceğiz bu zincirleri. Yeni bir yol göstereceğiz.

Biz milli ve milliyetçi bir partiyiz. Biz inançlıyız, vatanseveriz, kalkınmacıyız, demokratız. Bunları açıkça dile getireceğiz. Şu ya da bu şekilde bir partiye destek olup iç huzuru olmayanlara İYİ Parti’yi anlatacağız. İYİ Parti'nin hem kamu hem ekonomi yönetimi hem de toplum yönetimi bakımından ileteceği çok şey var. Bu konuda düşünceleri, fikirleri olan, iç dengeleri huzursuz olan bütün insanların bu eksende buluşmasının zemini İYİ Parti'de güçlenir.

‘BİR İTTİFAK ARAYIŞIMIZ DA TEKLİFİMİZ DE YOK, BİZ TÜRKİYE'Yİ DÖNÜŞTÜRMEK İSTİYORUZ’

Yerel seçimlere ilişkin tutumunuzu kurullarınızda tartıştığınızı biliyoruz. Sayın Buğra Kavuncu'nun konuya ilişkin güncel bir açıklaması var; “Türkiye'yi kaybederiz dediğimizde bizi duymayanların gelip bize Ankara, İstanbul deme hakkı yok.” Öte yandan muhalefetin ittifaksız büyükşehirleri kazanamayacağına ilişkin öngörüler de var. Tutumunuz ne olacak?

Biz çoğunlukta kaybettik. Bunun çaresi toplumsal çoğunluğu kendi lehine çevirmek. Bunun için çalışacağız. Halkın çoğunluğunu alacağız. Daha fazla toplumsal desteği sağlamak için uğraşacağız. İttifak gerekiyorsa o daha sonraki konu.

Yerel seçimlerin özellikleri vardır, özelliklere göre bakılır, değerlendirir, yapılır. Şu anda bir ittifak söz konusu değil. Yerel seçimlerle ilgili partinin elbette bir tutumu olacaktır. Ama bir ittifak arayışımız da yok, teklifimiz de yok. Biz Türkiye'yi yenilemek istiyoruz. Türkiye'yi dönüştürmek istiyoruz. Türkiye'nin aydınlık bir geleceğe gitmesini istiyorsak halkın büyük çoğunluğunun bize yönelmesini sağlamamız gerekiyor. Elimizdeki oyu yeterli görmüyoruz. Yeterli görmüyorsak halka gideceğiz.

Yerel seçimlere ilişkin nasıl karar verilecek, onu partimiz değerlendirecek ama biz Türkiye'yi kazanmak istiyoruz, Türkiye'nin kazanmasını istiyoruz. Esas hedef bu. Türkiye'nin geleceğine biz talibiz, yönetimine talibiz. Yerel seçimlerde nerede ne yapılabilir? Yerel seçimin özellikleri vardır. Bunun şu andaki bir mesele olduğu kanaatinde değilim.